11 Eylül 2021 Cumartesi

BABİL- Bir Kadının Güncesi/ Metin Kaya


 ARKA KAPAK

“Babil, hızlıca akıp giden zamana yaraşır iğrençlikleri büyük bir bezginlikle istifra eder gibiydi.

Yüzüne sertçe vuran rüzgâra kin gütmüyordu. Aforoz etmeye çabaladığı geçmişi olmalıydı. Keskin gözlerle dışarıyı süzüyordu. Kısmen kıstığı gözlerinde affedilemeyen yaratıklar beliriyor, gizli kalmış nüktelere alabildiğine karşı koyuyordu. Kararlıydı da… Hemen yalnızca onlardan kurtulmak istiyor; bir iç ferahlığı, bir çeşit ruhsal huzuru anında yakalayıp yüreğine bastırmak, bu sayede sonsuz sessizlikle baş başa kalmak, iliklerine dek sindirmek gayesini taşıyordu mimiklerinde.”

 Yaşamın en derin, en karanlık hikâyelerinden birini; yaşamın anlam arayışı ile irdeleyen bu kitabı okurken acıyı, öfkeyi ve çaresizliği derinden hissedeceksiniz.




YORUM

"Tesadüfler her zaman iyiydi. Aniden oluşur ve devinimler doğal hal alırdı. Üstelik merakı da bir nebze uysallaştırırdı."

Tesadüflere inanır mısınız yoksa onları kullanır mısınız?

İsimsiz ve Babil'in tanışmalarıyla birlikte bir hayatın perdelerini aralıyoruz. Ne demişler bir lisan bir insan, eser sonunda daha bir anlamlı hale gelen bir söz oldu benim için.

Yazarın kalemiyle daha önceden tanışıyor olmama rağmen her eserinde farklı bir deneyim yaşattığını, kendini tekrarlamadığını söyleyebilirim.

Felsefeye olan tutumunu her eserinde görebiliyoruz. Bu eserinde de diğer eserlerine nazaran daha fazla hissettim. Gerek fazlaca terimlere yer verilmesi gerekse daha fazla sorgulamalara değinilmesiyle. Lakin içerik bütünlüğünde baktığımda biraz yetersiz gibi hissettiğimi dile getirmeden edemeyeceğim. Parçaların tam birleştiğini hissedemedim.

Girişimiz sorgulayarak başlıyor ve bu sorgulamalardan gelen meraklar da bir tanışmaya vesile oluyor. Bu tanışmanın getirisiyle bir kadının hayatına konuk oluyoruz. Değinilen sorunların ne kadar önemli olduğunu ve karakterimizin kendini kurtaracak o zekice planı oldukça sevdim. 

Ters köşe yapılan birçok yer vardı :) Son bölüm oldukça şaşırtıcıydı.
Kaleminiz daim olsun.




8 Eylül 2021 Çarşamba

SIDDHARHTA/ Hermann Hesse


ARKA KAPAK

"Genel olarak herkesçe kabullenilmiş Buddha imgesini aşan bir Buddha yaratmak, daha önce eşine rastlanmamış, büyük bir başarıdır. Siddhartha, benim gözümde, Kutsal Kitaptan kat kat üstün bir ilaçtır..." 20. yüzyılın en büyük romancılarından Henry Millera bu sözleri söyleten Siddhartha, 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Alman yazar Hermann Hessenin baş­yapıtıdır. I. Dünya Savaşını izleyen yıllarda insanları yaşamlarını yeniden kurmaya çağıran, Doğu gizemciliğini yücelten Siddhartha, kuşaklar boyunca nerdeyse bir "kutsal kitap" gibi okunmuştur. Siddharthada Buddhanın yaşamının ilk yıllarını şiirsel bir üslupla anlatan Hesse, insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışmasını işler. "Bu kitapta," der, "tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım."


YORUM

"Bir hedef bulunuyordu Siddhartha'nın önünde, tek bir hedef: Arınmış olmak, susamalardan arınmış, istemelerden arınmış, düşlerden, sevinçlerden, acılardan arınmış. Ölerek kendinden kurtulmak, ben olmaktan çıkmak, boşalmış bir yürekle dinginliğe kavuşmak, benliksiz düşünmelerle mucizelere kapıları açmak, işte buydu onun hedefi."

İçinde tek bir hedefin, sorunun cevabını arayışının kitabı Siddharhta.

Hayat nedir? Doğum ve ölümün arasında ki o sınırlı olan aslında sınırsız zamandır. Bazılarımız hayata derin anlamlar yükleyerek, hep bir nedene, soruya ihtiyaç duyar ve onun peşinde o sınırlı olan ama yolculuğunda sınırsız ömre şahitlik eder. Bazılarımız aslında bu yola çıkıp pes eden, yorulan veya yolundan saparak kaybolurlar. 

Kaybolanlar aslında kaybolmamışlardır. Onların yolu farklı sapaklara dönerek yolu uzatmışlardır. Gidilecek yer belliyken yolun uzunluğunu görerek umutsuzluğa kapılmak değil değerlendirmek gerekir. 

İçinde hep bir ses duyar insan, bunun ötesi var mı? Bilginin tükendiğini bu zamana kadar kim şahitlik etmiş ki biz edelim. Bilginin sonsuzluğunun yanı sıra bilgeliğin sınır vardır. Siddhartha'nın peşinde koştuğu bu bilgelik miydi peki?

Siddhartha arayış, arınmış bir yaşam ve hayatı anlama üzerinde yaptığı bu derin yolculuğun bu kadar  keyifli ve huzur verici bir deneyim yaşatacağını tahmin edemiyordum. Siddharhta sayesinde tekrardan bir 'ben' in olduğunu hatırlamış oldum. 

Siddhartha eseri aslında tek bir yönden ele almak mümkün olmayan bir kitap her bir sayfasında kelimelerin arkasında derin anlamları anlamak için başucu kitabı yapmam gerektiğini hissettim. 

Topluluklarda kaybolmuş insanların kendini tekrardan hatırlatmasına olanak sağlayacak bir eser olduğunu unutmadan dile getireyim. 

Kaleminin, üslubuna diyecek tek lafım yok. 


4 Eylül 2021 Cumartesi

O ZAMAN GERÇEĞİ NASIL BİLECEĞİZ? / Şeyma Ünal

 


ARKA KAPAK

Nostaljik tınısıyla geçmişle şimdinin bağını kuran, yıkılan köprüleri onarıp çocukluğun saf ve içten alanını gezintiye çıkan öyküler… Çocuksu coşkuların, dikiş tutmayan ne varsa bir bir onarmanın kitabı!

Yaşamımızın sayfalarını çevirirken çocukluğumuza dair olanları koparıp bir kenara koyarız. O sayfalara yeniden bakmak uzun süre aklımıza gelmez. Oysa çocukluğumuz, bizi biz yapan anlar bütünüdür aslında. Biz ne kadar geçmişte kaldığını düşünsek de hiç beklemediğimiz bir anda çıkan rüzgâr tüm sayfaları savurur, önümüze getirir. Unuttuk sandığımız, şefkate ihtiyaç duyduğumuz en zayıf anları; anne-babamızla vakit geçirebilmek için beş dakikanın hesabını yaptığımız günleri; çocukluğa özgü, acımasızlığa varan umursamazlıkla bir oyunu kazanmak için gösterdiğimiz çabaları; öylesine söylesek de hâlâ içimizi kemiren o yalanı, ümidimizi hep diri tutan ufacık gülümsemeyi hatırlatır. O sayfaları tekrar tekrar okudukça anlarız; çocukken kurduğumuz bağların yetişkin yaşamımızdaki yansımalarını, attığımız ilk adımları nasıl şekillendirdiğini ve o adım atma dürtümüzün nereden geldiğini...

Şeyma Ünal, yaşama muzip bir kız çocuğunun gözünden baktığı kitabı O Zaman Gerçeği Nasıl Öğreneceğiz’in nostaljik tınısıyla geçmişle şimdinin arasındaki perdeyi aralıyor, dikiş tutmayan ne varsa tek tek onarıyor. Haydi, çocukluğun anlık telaşlarını yetişkinliğin temkinli adımları eşliğinde hatırlayalım

ALINTI

"Ama umursadığımı göstermeyecek kadar çok umursuyorum. Bitmeyen savaş bu. Asla kazanamıyorum. Ne olunca kazanılır onu bile bilmiyorum. Öyle yorucu ki.."


"Bir zamanlar geldi, içerideki ve dışarıdaki dünyayı tamamen ayrı yönetebilirim sandım; dışarıda nasıl görünmeyi seçersem seçeyim, içeriyi temiz tutabilirim. Başaramadım. Söylediğim yalanları ayıramaz oldum. Hangisinin diğerlerine hangisini kendime söylediğimi bilemedim. Ayıramadıkça derim inceldi. Her söyleneni doğru sandım. Geleni geçirdim."


"Benim için fark eden şeylerin onda aynılaşması canımı sıkıyordu. Neyse ki beni tanımaya karşı duymadığı hevesi, benim için bir şeyler yapma konusunda duyuyordu. Onu da kaybetmekten korktuğum için olsa gerek sesimi çıkarmıyordum."



YORUM

"Toza alışana kadar birkaç dakika öksürüyorum ama birazdan geçeceğini biliyorum. Buradaki diğer her şeyin ne zaman nasıl olacağını bildiğim gibi..."

O Zaman Gerçeği Nasıl Öğreneceğiz? eserinde 10 farklı küçük kız çocuğunu barındıran, bir çocuğun anılarının  ufak kesitlerine ortak olduğumuz öykülerden oluşmakta.

Herkes çocuk olmuştur. Doğanın kanunu bu bazılarınızın gerek mükemmel denecek kadar harika bir çocukluğu olmasına rağmen birçoğunuzun da çok erken yaşta zorluklara karşı gelerek başlamıştır. 

Sevgiyle büyüyen, şiddetle büyüyen, görmezden gelinerek büyüyen ve daha niceleri.. Çocukluk o kadar öneme sahip ki yetişkin olduğumuz dönemlerde geride kaldı o günler gözüyle bakarız. Halbuki hiç beklemediğiniz bir anda yaşadığınız 'önemsiz' görünen bir durumla karşı karşıya kaldığınızda beklenmeyen bir etkisi yaratabilir üstünüzde. Neden? Çünkü o çocukluk diye bir kenara atılan dönem sizin temeliniz, ne kadar unutulsa da, görmezden gelinse de o sizi siz yapan döneminiz.

Her öykü de kendimden parçalar nasıl buldum bilmiyorum ama hem bu kadar keyifli hem de bu kadar çarpıcı bir etki yaratacağını düşünememiştim. Gerek yazarın kaleminin akıcılığı ve üslubu gerek o anıların nokta atışı düzeyinde seçilmesi eserin güzelliğini gösteriyor.



2 Eylül 2021 Perşembe

GORIOT BABA/ Honore de Balzac


 ARKA KAPAK 

İlk kez 1834 yılında Revue de Paris’de tefrika edilen Goriot Baba, İnsanlık Komedyası’nın Töre İncelemesi ayağında Paris Yaşamından Sahneler başlığı altında yer alır. Yoksul düşmüş eski tüccar yaşlı Goriot’nun sefaleti, ıstırapları ve yalnızlığını merkeze alan roman, paranın insanlık durumu üzerindeki nüfuzunu babalık müessesi, insani zaaflar, gösteriş budalalığı üzerinden son derece trajik bir olay örgüsü ile gözler önüne serer. Kendi antitezlerini, yani anlatıcının yer yer öfkeli ve alaycı tavrının cisimleştiği Vautrin’i, Paris sosyetesine gözünü dikmiş, hırslı ancak naif hukuk öğrencisi Rastignac’ı da içinde barındıran bu burjuva cehennemi, Goriot Baba’ya dek hiç bu denli çarpıcı bir üslupla tasvir edilmemiştir.


ALINTI

"Diğerleri ile kendisi arasına bir bariyer gibi koyduğu görünüşteki iyi niyetliliğine, hiç bitmeyen hoş görünme çabalarına ve neşesine rağmen, kişiliğinin korkunç derinliğini sık sık sezdiriyordu."

"Hayat hep böyleydi. Ahlakçılar asla değişmeyecek. İnsan mükemmel değildir, bazen az çok ikiyüzlüdür, bu yüzden ahmaklar bazen onun iyi ya da kötü olduğunu söylerler. Halkın lehine zenginleri suçlamıyorum: İnsan yukarıda, aşağıda, ortada hep aynıdır."

"Herkes erdemliliğe inanıyor ama erdemli olan var mı? Halklar özgürlüğe inanıyor, ama dünyada özgür bir halk var mı? "




YORUM

"İnsan yüreği sevginin doruklarına çıkarken molalar verse de, kindar duyguların dik yokuşunda nadiren durur."

Yazarın kalemine daha önceden tanık olmuştum. Bu eserinde kaleminin gerçekliğini, dönemsel olayları yansıtılması, duyguların etkisini ve birçok ayrıntıyı ele alışının kaliteliğine tekrar şahit oldum.

Eserin başlangıcını bir türlü yapamasam da ortalara doğru konuya dalabilmem ile oldukça keyifli bir okuma yaşadığımı dile getirebilirim.

Goriot Baba ve kızlarıyla olan ilişkisi hakkında ne söylersem söyleyeyim spoiler olacak gibi :) Lakin şunu dile getirmeden geçemeyeceğim, yazarın hayatı hakkında bilginiz varsa belki bana hak verebilirsiniz. 

Yazarın böyle bir baba yaratması ve evlatlarının bu tarz bir karakterde olmasının sebebi bence Balzac'ın ailesinde göremediği ilgi, sevgiyi eğer baba olsaydım nasıl olurdum düşüncesiyle hareket ettiğini düşünüyorum. Ve böyle bir babanın çocuklarının bu kadar zıt olması da yine ailesinin yaşattığı travmalardan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Ne kadar doğru ne kadar yanlış orası tartışılır. Benim üzerimde bıraktığı etki bu yönde oldu.

Dolu dolu bir okuma oldu gerek Paris hakkında edinilen izlenimler, duygular, ebeveynlik, kadın-erkek ilişkileri, savaşlar, değer yargılarını Balzac'ın gözünden gördük.

Ufak bir tavsiye yazarın hayatı hakkında ufak da olsa bir araştırma yapılarak okursanız oldukça çıkarım dolu bir okuma olacağını söyleyebilirim.




21 Ağustos 2021 Cumartesi

ZOR OYUN/ Harlan Coben


 ARKA KAPAK

Yaklaşık on yıl önce oyunculuğu bırakan spor menajeri Myron Bolitar, kendini tuhaf ve tehlikeli bir araştırmanın içinde bulur. Gençliği boyunca Myronla yarış halinde olan kolej arkadaşı ve ünlü basket oyuncusu Greg garip bir şekilde ortadan kaybolmuştur

Olayın izini kimseye fark ettirmeden sürmesi gereken Myron, bir spor kahramanının ters giden hayatının bilinmezliklerle dolu akışına kapılırken, tekrar yaşayamayacağı bir geçmiş ve hayati risk taşıyan bir şimdiyle mücadele etmek zorunda kalır.



YORUM

“Hayaller asla ölmez. Bazen öldüklerini sanırsın ama aslında yaşlı ve büyük bir ayı gibi sadece kış uykusuna yatmışlardır.”

Bolitar serisinin üçüncü kitabı Zor Oyun, Myron'nun geçmişine döneceğimiz, kendisini biraz daha tanıyacağımız bir eser. 

10 yıl öncesinde sakatlandığı için basketbol oynamayı bırakmak zorunda kalmasına rağmen hayallerinde ve isteğinde hiçbir azalma olmamıştır. Ne kadar istediği gibi profesyonel bir oyuncu olmasa da kendisiyle barışık bir insandır. Yıllar sonra gelen profesyonel bir takımda kısa süreliğine bir iş teklifi almıştır. Tabi ki sadece oyuncu olarak değil. 

Sezonun en önemli döneminde ve önemli bir oyuncu olan Greg Downing in ortadan kaybolması işleri oldukça sıkıntıya sokmaktadır. Peki neden Myron'a ihtiyaç duyuldu? Sadece spor menajeri olması veya bir dönem FBI da çalışmasından kaynaklı değil. Myron'un kolej dönemleri ve basketbol hayatında rakibi olması bu işi halledebileceği düşüncesini doğurmakta.

 Zor Oyun eseri muazzam bir doyum yarattığını söylemeden geçemeyeceğim. Myron'un geçmişi oldukça merak ettiğim için bu kitapta merakımın bir çoğu giderildi. Myron nasıl geçmişte ki bir olayı kapattıysa bizde onunla birlikte kapatıyoruz.

Muhteşem ikiliden Win'e tekrardan hayran kaldığımı söylesem.. Özellikle son bölümde gerçekten keyiflendim. Win'in olması gereken yerlerde aniden ortaya çıkması, hem detaycı olup hem de yüzeysel kalabilmesi oldukça etkileyici.

Gelelim polisiye kısmına.. İpuçlarını adım adım izledikçe oldukça karmaşık bir duruma gelmesi, merakın, teorileri oldukça arttırıyor. Her sayfa da 'şimdi bunun bizim mesele ile ne alakası var' demekten kendimi alamadım. 

Ve bunu itiraf etmeliyim :) katili hiç beklemiyordum. Myron gibi gerçekten benimde gözümden kaçmış ufacık bir ayrıntı katili şaşırttı. Yani sonunu tahmin edemediğim daha doğrusu katilin öldüğünü düşündüğüm bir sondu. Ama sonunu okuyunca 'gerçekten mi' şaşırdığımı söylemeden geçemeceğim.. :)

Zor Oyun gerçekten serinin en sevdiğim ve farklı hissettiren bir kitap oldu. Önümüzde daha yedi kitap  var ama şimdilik favori kitabımı seçiyorum ..

Dördüncü kitap Geri Dönüş yorumunda görüşmek üzere..


19 Ağustos 2021 Perşembe

HAYATIN MUCİZELERİ/ Stefan Zweig


 ARKA KAPAK

Zweig’ın 23 yaşındayken yayımladığı Hayatın Mucizeleri, daha o zamandan tarihe duyduğu ilgiyi gözler önüne serer. 

16. Yüzyılda Anvers’de geçen ve yolları tesadüfen kesişen Yahudi bir genç kızla yaşlı bir Hıristiyan ressam arasındaki dostluğu anlatan öykünün arka planında Hollanda’nın İspanyol yönetimine karşı isyanı vardır. Çocukken Hıristiyanların şiddet eylemlerine hedef olan ve iyi yürekli bir asker tarafından kurtarılan Esther adlı Yahudi kız, bir Katolik kilisesine asılacak dini bir tabloya modellik eder. Hayatın ve dinin anlamı, sanat ve sanatçının yaratma edimi gibi temalara eşlik eden “beklenmedik karşılaşma” motifi ve Anvers’in tarihsel detaylarla betimlenen atmosferi, Zweig’ın sonraki yapıtlarının habercisidir.


YORUM

Hayatın Mucizeleri konusuna girmek istemiyorum arka kapak yazısı oldukça açıklayıcı.

Her zaman olduğu gibi bir oturuşta bitirebileceğiniz bir kitap. Akıcılığı ve sade olmasının yanı sıra değinilen konular, Hristiyan- Yahudi, savaşlar, Meryem Ana, resim sanatı, annelik iç güdüleri, savaşın acı tarafları bu sadeliği alıp sizi derin kuyulara bırakıyor.

Zweig'in 23 yaşında bu eseri ortaya çıkarması dönemdeki çatışmaları yansıtmaya çalışmış ki bence başarılı da olmuş. Ele alma şekli, zengin bir tüccarın portre adağı sunmasıyla bir ressamla anlaşması, ressamın model dışında bir şeyler çizememesi ve ressamın kendi içerisinde yaşadığı çatışmalar oldukça başarılı bir şekilde kaleme alınmış.

Kitapla kalın..