26 Temmuz 2022 Salı

AMAK-I HAYAL- Hayalin Derinlikleri/ Filibeli Ahmed Hilmi


 ARKA KAPAK

Türk edebiyatının ilk felsefi ve gerçeküstü romanı kabul edilen A’mâk-ı Hayal, Filibeli Ahmet Hilmi’nin felsefi ve tasavvufi görüşlerini içermektedir. Romanın kahramanı Raci, içindeki şüphe ejderhasını susturmak ve mutlak hakikate ulaşmak için mezarlıkta karşılaştığı Aynalı Baba’nın yardımıyla manevi seyahatlere çıkar. Raci bu seyahatlerinde hedefine ulaşmak için Buda’yla Hiçlik Zirvesi’ne, Yunan tanrılarının bulunduğu Olimpos Dağı’na, Hürmüz ile Ehrimen’in savaş meydanına, Simurg’un sırtında Merih gezegenine, Kaf Dağı’na ve daha birçok yere gider. Raci hakikatin peşinde nice âlemde, boyut ve mekânda dolaşırken biz okurlara Ahmet Hilmi’nin Doğu ve Batı felsefesi, tasavvuf, mitoloji, dinler tarihi üzerine kurduğu bu gerçeküstü romanı izlemek düşüyor -şaşkınlıkla, merakla ve zevkle…


YORUM

Hayallerimizin bir sınırı olmalı mı? Yoksa oradayken istediğimiz her şeyi gerçekleştirebilir miyiz? Hayal bana göre, insanın aklına gelebilen, düşünebildiği her şey aslında gerçekleşebilir. Sadece zaman veya ulaşma isteğinize bağlı olarak değişkenlik gösterebileceğini düşünüyorum.

Belki saçma belki de mantıklı gelebilir bu söylediğim, biraz üstüne oturup düşünmeniz lazım. Bu zamana kadar ne hayaller kurdum, ne gerçekleştirdim veya gerçekleşmedi.

Amak-ı Hayal, Ahmet Hilmi'nin  Raci ana karakterimizle felsefik bakış açısıyla ele aldığı, kurgusal bir eserle bizlere bu zaman kadar duyduğumuz efsane, mitoloji, destan, tasavvuf hakkında ileri gelen düşüncelerini aynı zamanda önemli bir zat olarak  Aynalı Dede karakteriyle bizlere rüyalar ve hayaller alemine dalıyoruz. 

Raci; eden, uman, yalvaran, ümitli demek imiş. Aynalı Baba'ya göre bu tam anlamıyla insanın ta kendisidir. 

 Bu alemde kendinizi bir gün Buda Gotama ile Yokluk tepesine, bir gün Zerdüşt'ün şehrine, bir gün Kaf Dağına, bir gün Güneş sistemine.. Bir ara anka kuşunun sırtında, bir ara Azâmet deryasında, alimlerin toplantısında, berzah aleminde.. Ve sonunda Manisa Tımarhanesi'nde bulacaksınız. 

Başlangıçta açıkçası ne böyle bir kurgu ne de böyle bir üslup bekliyordum. Belki günümüz Türkçesine çevrilmiş olmasından( ki bence ne kadar çevrilse de orijinalliği bozulacağı için çok fazla bütünlüğü bozmak istemiyorlar) kaynaklı olabilir. 

Yazıldığı döneme bakacak olursak (1910) oldukça iyi bir eser olduğunu söyleyebilirim. Okurken evet keyif alarak okudum, özellikle o gazeller kısmından sonraki geçişler çok eğlenceli geldi. Yazarın yolculuklar esnasında karşılaştığı durumlar, sorularda keyif veren kısımlardı. Bütün olarak baktığımda aslında severek okuduğum ama yer yer ben ne okuyorum dediğim bir eser oldu.

Önerir miyim? Kitaplığınızda bulunuyorsa bir şans verebilirsiniz açıkçası ama şiddetle önerdiğim bir kitap değil.

17 Temmuz 2022 Pazar

TATAR ÇÖLÜ/ Dino Buzzati

 ARKA KAPAK

Tatar Çölü, 2. Dünya Savaşı sonrasında parlayan modern İtalyan edebiyatının ilk ve en usta ürünlerinden biri, çağdaş dünya edebiyatında da önemli yer edinmiş bir eser. Genç ve hevesli bir teğmenin, ilk görev yerini çevreleyen uçsuz bucaksız çölle savaşı. 

Çöl, hem teğmenin muhtaç olduğu düşmanı ondan esirger hem bizzat düşmanın yerini tutar, hem de gizemli, tarifsiz varlığıyla genç teğmeni cezbeder. Gerçek dışı, soyut bir mekanda, zamanda, zeminde, olaysızlığın ortasında insana ilişkin en can alıcı sorular...



YORUM

"Tek bir muharebe, sonra ömür boyu mutlu olması için yeterliydi."

Giovanni Drogo, askeriyeden ilk görev yeri, kuzeyinde ıssız Tatar çölü bulunan Bastiani Kalesi'ne atanan bir subaydır.  Drogo'nun Bastiani Kalesi’ne gidişi ile roman başlar. Giderken ki gelecek hayalleri, göreviyle ilgili planlarıyla kendisinin nasıl bir yaşam düşlediğini az buçuk anlatmaktadır. Kahramanımız görev yeri olan Bastiani Kalesini görüp ve üstleriyle konuşmalarından sonra  burada kalmak istemez. Üstleriyle konuşması ile 4 ay kalıp daha sonrasında görev değişimi isteyeceğini planlar. 

John Lennon'un sözüyle bir alıntı yapmak istiyorum çünkü karakterimize oldukça uyan bir söz; 'Hayat, sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir.' 

Drago'nun 4 aylık macerası 30 yılı bulmaktadır. Neden bu kadar uzun sürdü, ona ne engel oldu? Bir insan neden hep erteler, umutlar mı engel olur yoksa insanın kendini gösterme çabası mı?

"Savaş mı? Siz hala savaş mı düşünüyorsunuz? Yeterince düş kırıklığı yaşamadık mı?"

Yazarın değindiği konuları kaleme alış biçimi oldukça sürükleyici olmasının yanı sıra birçok tarzda ele almış olması da kitabı akıcı bir şekilde okutuyor. Bir çok tarz dememim sebebi hem ana karakterle bir bütün halinde olmamızı sağlıyor hem de ortam ve diğer karakterlerle bütünleştirebiliyor. 

Umut gerçekten en güçlü duygulardan birisi olduğunu tekrardan yazar sayesinde bir kez daha anladım. Melankoli olarak bakılmasın ama yalnızlıktan hiçbir insan asla kurtulamaz, kurtulmamalı da bence. Çünkü insanın kendini dinlemesi, vakit geçirmesi oldukça gerekli olduğu düşüncesindeyim. Yalnızlık bir yere kadar güzel ve olumlu bir şey aslında. Diğer her şey gibi onunda bir ayarı, dozu olmalı.

Tatar Çölü aslında beklentiler kitabı olarak bir kısmını özetleyebilirim. Bir şeyler olması beklentisi, mutlu, mutsuz, heyecanlı, olaylı, olaysız daha nice beklentilerle doludur insan. Karakterimiz Giovanni Drogo ve diğer Bastiani Kalesi askerleri gibi böyle bir karakter. Belki ortamdan etkilenmişlerdir belki de değildir. 

Ayrıca dipnot olarak belirtmek isterim eser boyunca sizde diğer karakterler gibi bir beklenti içerisinde oluyorsunuz, benim birçok beklentim oldu açıkçası. Dile getiremiyorum son bölümlerin sürprizi kaçmaması adına ama karakterler bir bütün haline geldiğim bir yapıttı.

".. insan tüm gördüklerinin yalan olduğu duygusundan ve en güzel anda uyanacağı düşüncesinden hiçbir zaman tam olarak kurtulamaz."

Eseri okuyup kendi analizleri oluşturmanızı tavsiye edeceğim, size bir şeyler katacak bir kitap. 

Kitapla kalın..