30 Eylül 2021 Perşembe

CİNNET MÜSTATİLİ/ Necip Fazıl Kısakürek


 ARKA KAPAK

Bir ansiklopediye geçmiş ifadeyle, "hapisleri üniversite yıllarından çok olan" Necip Fazıl, 1943'den başlayarak 1947-1950-1951-1952-1957-1959 ve 1960 senelerinde cezaevine girdi. Son mahkûmiyet kararı ise vefatı sebebiyle infaz edilemedi.

1955'de "Yılanlı Kuyudan" ismiyle yayınlanmış olan eser, hapishane günlerinin, "büyük sanatkâra" has, derin ve duyarlı bir iç hayat üzerindeki müthiş tesirini yansıtan bir ıstırap ve gözyaşı günlüğüdür.


ALINTI

"İnsan, bildiği şeyi, bilinmiş zanneder. Halbuki insanın en fazla bilmediği şey, bildiğini zannettiğidir."

"Siz, karanlığın deposunda, büsbütün karanlıkta kalmanın ne demek olduğunu  bilir misiniz? Buz deposunun içine yağan kar.."

"Soylu fikir adamı için bu kainatın mutlaka izahı lazımdır. Mutlak iah olmayınca da izah edilemeyişinin izahı lazımdır."


YORUM

"Bu ne iç hapishane ki, dışımı da bu hale getirdi? Yoksa dışımdaki hapishanenin, haddine mi düşmüş, içimi bu hale getirebilmesi.."

Necip Fazıl Kısakürek'in  1952 Malatya meselesini kapsayan hapishane anılarını gün gün yazdığı eser. Yazarın kalemiyle ilk kez tanışıyorum. Güzel bir başlangıç mı yoksa yanlış bir seçim mi tam emin olamasam da güzel bir okuma yaşadığımı inkar edemem.

Günce şeklinde olduğu için yazarın iç dünyasını, hapishane yaşamının perde arkasındakileri görmek gerçekten etkileyiciydi. Nice yazarlar, şairlerimiz özgürce düşüncesini dile getirmesinden kaynaklı cezalar çekmesinin bir örneği okumak gerçekten farklı duygular hissettiriyor. Gerçi çok geçmişe de bakmaya gerek yok günümüzde yok mu sanki :)

Yazarı tanımak için günce okumalarını hep sevmişimdir aslında. Şiirlerini oldukça merak ettiğimi de dile getirebilirim. Kült şiirlerini bu dönemde yazdığını okuduktan sonra şiirlerine göz atmamak olmaz tabi.

Bu haklı, bu haksız olaylarıyla tartışmaya girmek istemiyorum açıkçası. Edebi yönden ele alındığında gerçekten yazarın kaleminin hissiyatı oldukça güçlü olduğunu söyleyebilirim.



23 Eylül 2021 Perşembe

PİA MATER/ Serkan Karaismailoğlu

ARKA KAPAK

Nöro-Roman: Sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okuyucuya sunulduğu bir roman türüdür.

Adam bir türlü anlamıyordu. Beyin üzerine onlarca kitap ve araştırma okumuştu. Bu konuda kendisini önemli bir şekilde geliştirmişti ama gene de anlayamıyordu. Nasıl olur da bir başka insanı bu kadar net içinde hissedebilirdi ki. Onu gördüğü her an, sahip olduğunu sandığı bütün organlarının aslında ne kadar bağımsız ve başına buyruk olduklarını bir kez daha algılıyordu. Yıllardır beraber yaşadığı kalbi artık başkası için atıyordu, beyni desen çoktan olay yerini terk etmişti. Kendi hücreleri bile dinlemiyordu adamı. Bir insanın hücresi neden bir başkası için kendi vücuduna ihanet ederdi ki... Ama adam bir şeyden çok emindi. Tüm hücrelerinin kendisini terk edeceğini de bilse, onu gördüğü tek bir anı bile dünyada hiçbir şeye değişmezdi.




YORUM

"Tüm hayatım boyunca ne öğrendim biliyor musunuz? Hiçbir şey kesinlikle göründüğü gibi değildir. Bir olayın tanımını belirleyen yegâne şey, bakış açısıdır..."

Pia Mater eseri aşkın, bilimin, maceranın muazzam bir  kurguyla ortaya çıkarılmış bir nöro-roman. Nedir bu nöro-roman? Yazarımız açıklamasıyla;  Sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okuyucuya sunulduğu bir roman türüdür.

Arka kapak yazısını okuduktan sonra heyecan ve beklentimin tavan yaptığını söyleyebilirim. Bu kadar yüksek beklentiyi hak etti mi diyecek olursanız evet gerçekten hak etmiş :)

Bilimin bu kadar keyifli ve heyecanlı bir şekilde kurgulamak gerçekten tebrik edilesi.  
Kurgu çok farklı değil lakin bu eseri farklı yapan karakterler ve beyin ilişkisi. 
Karakterlerimizin isimleri, Meryam, Perit, İlias, Tesla, Alef, Galen ve bahsetmediğim diğer karakterler.

Sadece karakterler de değil oluşturulan ortamın isimleri bile oldukça farklı ve anlamlarına yer verilmiş.
Özellikle Alef'in karakteri ve mesleğine karşı tutumuna hayran kalmamak elde değil. Çok fazla içeriğine girip heyecanı kaçırmak istemiyorum açıkçası. 
Ama eğer zamanınız varsa kesinlikle zaman okunması gereken bir kalem olduğunu söylemeliyim.

Pia Mater aslında tam olarak bir başlangıç kitabı diyebilirim. Birçok karakter var kurgumuzda ve her bir karakterin ele alınma şeklini oldukça yeterliydi. Her bir karakterin aslında bir kitabı olsa alıp okurdum diyebileceğim bir eser okumayalı oldukça uzun zaman olmuştu. Ki sadece karakterlerin çok fazla hayatına girilmedi bile. Daha neler neler olacak merak edilesi.

Genellikle serilerin ilk kitapları  devam ettirmek adına, akıcı, heyecanı tavan yaptıracak unsurlara oldukça yer verilir ve bu eserde de bunu hissettim. Yani bu kötü bir izlenim değil tabi ki. Bunu başarılı bir şekilde devam ettirmek de önemli.

Alıntılar kısmı hakkında söyleyebileceğim şey eve çok bilindik cümleler vs ama yazar zaten ben yazdım diye bir iddia da bulunmamış. Kurgunun gidişatını uygun bir söz veya olayın içeriği hakkında ufak bir ön hazırlık yapılmış gibi hissettim. Bu ayrıntı ne kadar önemli bilemiyorum tabi ama kitap hakkında araştırma yaparken dikkatimi çekmişti ve değinmek istedim.

Ve okurken bahsetmiştim aslında bir seriyi çok anımsatıyor, şimdide hangi seri olduğunu söylemeyeceğim çünkü başlangıç kitabı eğer ikinci kitabı da okuduktan sonra bu hissiyat devam ederse o zaman bahsedeceğim. Benzerlik olarak sadece hissiyat bu arada kurgu ve kalem tabi ki de farklı. 

Benim için oldukça güzel bir yolculuk oldu. Her alanda yeni bir şeyler öğrenmek tabi ki keyifli. 

İkinci kitap, Arachnoid Mater de görüşmek üzere..

20 Eylül 2021 Pazartesi

GECE YOLCULARI Gordios'un Gizemi / Murat Yıldız


 ARKA KAPAK

Bir bina düşünün, binlerce yıldır çevresindeki her şey yıkılırken dimdik ayakta kalmaya devam eden gizemli ve kibirli bir yapı... Peki bu yapı bir okula dönüştürülecek olsaydı...

Eğer gizemli olayların peşinden gidecek cesaretiniz yoksa bu kitap size göre değil. Ancak herkes uyurken gizemli tünellerde dolaşmaktan ve gece bekçisi Bay Filch'e yakalanmaktan korkmuyorsanız doğru yerdesiniz. Gizemli bir macera, biraz mizah ve biraz da hüzün arıyorsanız yolculuğumuza siz de katılın. Ama unutmayın, bu yolculuk sonunda ulaşacağınız yer, ulaşmak istediğiniz yer olmayabilir.

GORDİOS sizi çağırıyor...


YORUM

"Gökyüzünü tanımadan yeryüzünü anlayamazsın."

Gordios Yatılı Okulu'ndaki öğrencilerin başlarından geçen bir takım gizemli ve inanılmaz olaylara eşlik ediyoruz. Gordios sıradan bir okul olduğunu söyleyemeyiz. Hangi okulun geçmişinde rasathane, hastane, müze hatta hapishane olarak kullanılmıştır? 

Bir takım meraklı öğrencilerin varlığı ile Gordios'un sır dolu perdeleri aralamaya hazır mıyız?

Çocukken de en sevdiğim tür gizem ve gerilim kitaplarıydı. O yüzden Gece Yolcularını okurken çocukluğuma dönmüş gibi oldum.  

Kalemin akıcılığı, kurgunun geniş kapsamlı ele alınmasıyla oldukça keyifli bir yolculuk yaşadığımı bir kez daha dile getiriyorum. Okurken keşke benimde böyle okul anılarım olsaydı diye bir iç geçirmedim değil. Ama okurken sanki bende oradaymışım, birlikte bu gizemleri çözüyor gibi hissettiğim için çok fazla üzülemedim :)

 Çocuk kitabı olmasına rağmen birçok yetişkin eserin beğenerek okuyacağına teminat verebilirim.  Neden bilmiyorum ama büyüdükçe çocuk kitaplarını okumak daha bir zevkli ve keyifli hale getiriyor. Bilemiyorum tek ben böyle hissediyor olamam :)

 Yazarımız Türkçe öğretmeni ve bu kitabın  gelirleriyle öğrencilerine destek sağlaması gerçekten belirtilmesi gereken bir ayrıntı olduğunu düşündüğüm için söylemeden geçemeyeceğim. Bu kadar naif ve güzel bir düşünceyle hareket edip böyle bur kurgu yaratılması ayrıca tebrik edilmeli.

Böyle öğretmenlerin artması dileğiyle gönülden dileklerle. 

Ve umarım yazarımızı devam kitaplarını da çıkarır.

17 Eylül 2021 Cuma

DÖNÜŞÜM/ Franz Kafka


 ARKA KAPAK

İlk kez 1915'te “Die Weissen Blaetter” adlı aylık dergide yayımlanan Dönüşüm, Kafka'nın en uzun ve en tanınmış öyküsüdür ve yayımlanmasının üzerinden nerdeyse bir asır geçmesine rağmen hâlâ tüm dünyada en çok okunan kitaplar arasındadır.

17 Ekim 1912'de Felice Bauer'e gönderdiği mektupta Kafka Amerika romanı üzerinde çalıştığını, ilerleyemediğini görünce sıkıldığını ve yataktan kalkamaz hale geldiğini, bu nedenle bir öykü yazarak ara vermek istediğini yazar. Dönüşüm işte böyle ortaya çıkar.

Kumaş pazarlamacısı olan Gregor Samsa'nın uykusundan kocaman bir böceğe dönüşerek uyanmasıyla başlayan Dönüşüm, giderek gerçeklikle kurmacanın sınırlarını zorlayan müthiş bir anlatıma dönüşür.


YORUM

"Neden sadece Gregor en ufak bir gecikmesinden bile kuşku duyulan bir firmada çalışmaya mahkum edilmişti acaba?"

Kafka'nın en popüler eseri Dönüşüm olduğu bir gerçek. Genellikle bu eseriyle tanışılır ya devamı gelir ya da gelmez. Diyeceksiniz ki bu her kitap için böyle değil mi? Aslında evet, doğru. Kült eserlerinin şöyle bir gerçekliği vardır en popüler kitabıyla başlanır ya sevilir diğer eserleri de okunur ve kalemine gerçekten hayran kalınır sadece kült eserle sınırlı değildir. Ya sevilmez, anlaşılmaz bir köşeye atılır devamı gelmez. Kafka'nın kalemi de tam olarak bunu anlatıyor aslında.

 Benim için Dönüşüm çok cazibeliydi. İlk okuduğumda yazarın üslubuna alışamamıştım. İkinci kez elime aldığımda aslında sorunun üslup değil de içerik olduğunu anladım. İkinci okumamda daha çok bende hissettirdiği duygulara odaklandığımı hatırlıyorum. Ve bunun farkındalığını hissedince diğer eserlerine, hayatına dair bir merak uyandırdı. Okunulan farklı bakış açılarıyla kaçırdığım noktaları görebilmemi sağladı. Ve eser için olumlu bir katkısı oldu. Bir insanı tanıyabilmek için onunla yaşamalısınız, öyle değil mi?

Dönüşüm aslında her insanın başına gelmiş veya gelebilecek bir meseleyi ele almakta. Siz eğer bir şeyleri yapabiliyor, seviliyor veya seviyorsanız, saygı görebiliyorsanız bu yaşamda ki sistemin bir parçası olabilirsiniz. Lakin eğer elden ayaktan düşerseniz veyahut canınız istemediği bir şey yapmamaya başladığınız an sistemin sizi 'farklı' olan kategoriye aldığını ve dışladığınızı görür, hissedersiniz.

Bu farklılığın sonuçlarına kendiniz bile katlanmadığını düşündüğünüz de başkalarının katlanamamasını anlayabiliyor ve sizde farklılıkların dışlanmasını normalleştiriyorsunuz. 

Genel olarak Dönüşüm kitabını yorumlarken böceğe dönüşüm olarak kullanılıyor orijinal anlama bakacak olursak "kurban edilmeye uygun olmayan kirli hayvan" veya 'haşere' olarak betimlenmekte.  Bu anlam farklılığını da göz önüne alırsak eser sonrasında Kafka'nın değişimini bir hayvan olarak ele almak pek mantıklı gelmemişti bana.


Güzel bir deneyim yaşattığını dile getirebilirim.

ÇOCUKLUĞUM ve ÇOCUĞUM/ Aslı Kocaeli


ARKA KAPAK 

Sakla anıları gelir zamanı, boşuna mı biriktirdi çocukluğun onları? Asla! Çocukluğun kendine has bir dünyası vardır. Bu dünyada büyülü şeylere yer olduğu kadar mutsuz anılar da yer bulabilir kendine. Bir çocuk, bir kahramanın gelip kendisini kurtarmasını bekleyebilir, yolda yürürken kuşlara bakıp hayallere dalabilir, olmayacak şeylerden korkarak annesinin sıcak kollarında şefkat arayabilir, salıncakta sallanırken her defasında hızını artırarak gökyüzüne kavuşabilme ihtimaline tüm benliğiyle inanabilir, bir sihirli değnekle her şeyin daha güzel olacağını düşünebilir... Sonra bir gün büyür, dizlerindeki kabuk tutmuş yaraları unutur, unuttuğunu sanır.

Belki de çocukluğundan beri beklediği o kahraman yetişkinliğinin pelerin takmış halidir…

Aslı Kocaeli, anne olduktan sonra âdeta kendi sihirli değneğini ve pelerinini bularak çocukluğuna bugünün gözüyle bakıyor, kabuk tutmuş yaraları iyileştirmeye niyet ediyor. “Büyüğüm ben anne olacak kadar, küçüğüm ben anne diye ağlayacak kadar,” diyor ve o zamanlar anlamadığı, içe kapandığı, mutsuz hissettiği tüm anların başını bir anne şefkatiyle okşuyor. Çocukluğum ve Çocuğum ’da sıkı sıkı sarıldığı çocukluğu ve kendi çocuğu, el ele tutuşup huzur dolu bir yolculuğa çıkıyor.

Bir anne olmak ve bir annenin çocuğu olmak denklemlerini @anneninicsesi parantezinde çözmeye hazır mısınız?

“Küçüklüğümden bir hediye geldi anneliğime,

Çocuğumun ihtiyacı olan her şey yazıyor içinde.”



ALINTI

"İçimde hüzün nöbetçileri vardı. Ne zaman çok eğlensem ya da anın tadını çıkarmaya çalışsam bu hüzün nöbetçileri ortaya çıkardı. Benim çok sevinmemi ve içten kahkahalar atmamı pek sevmezlerdi. Onları kimin nöbete diktiğini bilemiyorum ama işlerinde gerçekten çok iyilerdi."


"Ancak kötü hislerimi paylaştığımda onları huzursuz ettiğimi, iyi hislerimi paylaştığımda da sanki bunu kah etmediğimi hissettiğimden, susmanın iki taraf için de daha faydalı olduğuna kanaat getirdim."


YORUM

".. bu yüzden ne istediğini açıkça söylemesine rağmen istedikleri olmayan çocuklar, artık ne istediğini söylemeyi de bırakırlar."

Kendi çocukluğundan gelen deneyimlerini kendi çocuğuna hem yansıtmaya hem de yansıtmamaya çalışan bir annenin hayatına konuk oluyoruz.  

Kaleminin akıcılığından mı anılardan oluştuğundan mı bilemiyorum ama elime aldığım gibi bitirdiğim bir eser oldu. Bu kitabı okuduktan sonra ne kadar genç bir insan olsam da çocukluk anılarımı çok zor hatırlıyorum ve bu kitabı okuduktan sonra ufak tefek de olsa o anılara ulaşmamı sağladı. Küçük de olsa eskiye dair güzel ve kötü anıları hatırlamak bile beni çok  mutlu etti.

Anne olmadığım için ne söylesem havada ve yapmacık kalacak ama bir şey söyleme hakım olsaydı anne olursam bu kitabı unutmayacağım. Belki iddialı bir cümle evet. Lakin bu kitabı okuduktan sonra ne kadar ufak bir olay gibi gözüken aslında arkasında derin bir sorun olan durumları fark ettim. Ve bunları benim de yaşadığımı hatırlamama da yardımcı oldu. Hatta bu kitabı okuyan herkesin böyle bir cümle kuracağına eminim. Bizim sorunumuz çocukların çocuk olması çünkü. Eğer ilerde bir çocuk düşünürsem es geçilmemesi adına aklımın bir köşesine ve buraya yazıyorum. 

Çocukken, 'Bir kere çocuk oluyorum bırakın istediğimi yapayım,' diyecek kadar büyümemişsindir. Bunu diyebilecek kadar büyüdüğünde de bir daha çocuk olamayacak yaşa gelmişsindir.

14 Eylül 2021 Salı

LABRADOR/ Erhan Güler

 ARKA KAPAK

Adam, elinde tuttuğu cisme bir daha baktı. Baraj gölü sert esen rüzgârın oluşturduğu dalgaları kayalara çarpıyor, adamı yaşadığı rahatlama duygusuna muazzam bir haz katıyordu.

Yüzünde çocuksu bir gülümseme ile ayakkabılarına doğru başını çevirdi. Kan damlaları onları çok güzel bir hâle getirmişti.

Dolunay gecenin karanlığında, birazdan ayakkabılarında matlaşacak olan kırmızıyı çok güzel servis ediyor iken, derinden bir nefes aldı. Soğuk havayı ciğerlerine doğru çekti, elindeki cismi kaldırdı. Psikopatlığın verdiği farklılık ile yavaşça, karşısındakine fısıldadı. Karşısında duran ve canlılığını yitirmiş olan cisme, ona artık karşılık veremeyecek olana; 

-O Labradora dokunmayacaktın.

Fısıltı bitti... Sahneyi atletik bir aksiyona bıraktı. Hızlıca gerildi ve atabildiği en uzak noktaya elindeki cismi fırlattı. Baraj gölü onun bu küçük hediyesini reddetmemiş, bir çırpıda içine hapsetmişti. Bir adım daha ilerledi ve yerdeki bıçağa uzandı. Dolunaya doğru yüzünü döndü ve bıçağı olması gereken yere yerleştirdi. Kendi filminin sonuna uzunca ve zevk ile baktı. Dolunaya doğru sırtını döndü. Baraj gölünden seri ve hızlı adımlar ile karanlığa doğru koştu.

Bir fısıltı daha... Adımlarını hızlı atmayı kesti ve arkasına döndü. Karanlık sessizce arkasından fısıldıyor gibiydi; yeni unvanını, yeni benliğini...

-Katil...



YORUM

Dehşet veren cinayetten geriye kalanları birleştirmek ne kadar zor olabilirdi?

Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen başlangıcı ve bitişi merak uyandırıcı ve sürükleyici bir şekilde yapmasıyla akıcı bir okuma yaşadığımı dile getirebilirim.

Polisiye kitaplarını çok sevdiğimi bilenler bilir. Bu kitap için şunu söyleyebilirim ki samimi bir ortam yaratılmasına rağmen -belki de ilk kitap olduğu için - polisler( ekip) arasında ki bağı tam göremedim açıkçası. 
Polisiye kitapların olmazsa olmaz gözüken cinayetler gibi gözükse de polisiye türünü polisiye yapan bence ekiplerin iletişimi ve bağıdır. Yani tabi ki katil yoksa bulunması gereken bir şey de yoktur ama ne demek istediğimi anladığınız düşünüyorum. :)

Evet geçmişe dayanan bir dostlukları yok lakin ana karakterimiz Ertuğral'ın  deneyimleriyle  yarattığı ekibi bence ilerleyen kitaplarda daha yakından tanıyıp o samimi ekibi görebileceğiz. Bu ayrıntıyı veriyorum çünkü kitabın sonunda bizleri oldukça heyecanlı bir son bekliyor. O sondan kaynaklı böyle bir ekibi görebileceğimizin sinyallerini aldım açıkçası.

Gelelim konumuza açıkçası beni tatmin eden bir cinayet soruşturması oldu. Soruşturma esnasında sadece katilimizi değil birçok suçun ortaya çıkarılması oldukça güzel ayrıntılardı. 
Ekip içerisinde en sevdiğim karakteri söylemek istersem; Aram  karakterini seçerdim. Gerek soğukkanlılığı gerek soruşturma esnasında farklı yönleri ele almasıyla sempatimi kazandığını söyleyebilirim.

İlk eser olmasına rağmen benim için tatmin edici bir okuma oldu açıkçası. Özellikle yerli-polisiye eserleri azken bu tarz kalemlere, üsluba sahip yazarlarımızın çoğalması dileğiyle.

Kaleminiz daim olsun. İkinci kitabı çok beklemeyiz umarım .

11 Eylül 2021 Cumartesi

BABİL- Bir Kadının Güncesi/ Metin Kaya


 ARKA KAPAK

“Babil, hızlıca akıp giden zamana yaraşır iğrençlikleri büyük bir bezginlikle istifra eder gibiydi.

Yüzüne sertçe vuran rüzgâra kin gütmüyordu. Aforoz etmeye çabaladığı geçmişi olmalıydı. Keskin gözlerle dışarıyı süzüyordu. Kısmen kıstığı gözlerinde affedilemeyen yaratıklar beliriyor, gizli kalmış nüktelere alabildiğine karşı koyuyordu. Kararlıydı da… Hemen yalnızca onlardan kurtulmak istiyor; bir iç ferahlığı, bir çeşit ruhsal huzuru anında yakalayıp yüreğine bastırmak, bu sayede sonsuz sessizlikle baş başa kalmak, iliklerine dek sindirmek gayesini taşıyordu mimiklerinde.”

 Yaşamın en derin, en karanlık hikâyelerinden birini; yaşamın anlam arayışı ile irdeleyen bu kitabı okurken acıyı, öfkeyi ve çaresizliği derinden hissedeceksiniz.




YORUM

"Tesadüfler her zaman iyiydi. Aniden oluşur ve devinimler doğal hal alırdı. Üstelik merakı da bir nebze uysallaştırırdı."

Tesadüflere inanır mısınız yoksa onları kullanır mısınız?

İsimsiz ve Babil'in tanışmalarıyla birlikte bir hayatın perdelerini aralıyoruz. Ne demişler bir lisan bir insan, eser sonunda daha bir anlamlı hale gelen bir söz oldu benim için.

Yazarın kalemiyle daha önceden tanışıyor olmama rağmen her eserinde farklı bir deneyim yaşattığını, kendini tekrarlamadığını söyleyebilirim.

Felsefeye olan tutumunu her eserinde görebiliyoruz. Bu eserinde de diğer eserlerine nazaran daha fazla hissettim. Gerek fazlaca terimlere yer verilmesi gerekse daha fazla sorgulamalara değinilmesiyle. Lakin içerik bütünlüğünde baktığımda biraz yetersiz gibi hissettiğimi dile getirmeden edemeyeceğim. Parçaların tam birleştiğini hissedemedim.

Girişimiz sorgulayarak başlıyor ve bu sorgulamalardan gelen meraklar da bir tanışmaya vesile oluyor. Bu tanışmanın getirisiyle bir kadının hayatına konuk oluyoruz. Değinilen sorunların ne kadar önemli olduğunu ve karakterimizin kendini kurtaracak o zekice planı oldukça sevdim. 

Ters köşe yapılan birçok yer vardı :) Son bölüm oldukça şaşırtıcıydı.
Kaleminiz daim olsun.




8 Eylül 2021 Çarşamba

SIDDHARHTA/ Hermann Hesse


ARKA KAPAK

"Genel olarak herkesçe kabullenilmiş Buddha imgesini aşan bir Buddha yaratmak, daha önce eşine rastlanmamış, büyük bir başarıdır. Siddhartha, benim gözümde, Kutsal Kitaptan kat kat üstün bir ilaçtır..." 20. yüzyılın en büyük romancılarından Henry Millera bu sözleri söyleten Siddhartha, 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Alman yazar Hermann Hessenin baş­yapıtıdır. I. Dünya Savaşını izleyen yıllarda insanları yaşamlarını yeniden kurmaya çağıran, Doğu gizemciliğini yücelten Siddhartha, kuşaklar boyunca nerdeyse bir "kutsal kitap" gibi okunmuştur. Siddharthada Buddhanın yaşamının ilk yıllarını şiirsel bir üslupla anlatan Hesse, insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışmasını işler. "Bu kitapta," der, "tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım."


YORUM

"Bir hedef bulunuyordu Siddhartha'nın önünde, tek bir hedef: Arınmış olmak, susamalardan arınmış, istemelerden arınmış, düşlerden, sevinçlerden, acılardan arınmış. Ölerek kendinden kurtulmak, ben olmaktan çıkmak, boşalmış bir yürekle dinginliğe kavuşmak, benliksiz düşünmelerle mucizelere kapıları açmak, işte buydu onun hedefi."

İçinde tek bir hedefin, sorunun cevabını arayışının kitabı Siddharhta.

Hayat nedir? Doğum ve ölümün arasında ki o sınırlı olan aslında sınırsız zamandır. Bazılarımız hayata derin anlamlar yükleyerek, hep bir nedene, soruya ihtiyaç duyar ve onun peşinde o sınırlı olan ama yolculuğunda sınırsız ömre şahitlik eder. Bazılarımız aslında bu yola çıkıp pes eden, yorulan veya yolundan saparak kaybolurlar. 

Kaybolanlar aslında kaybolmamışlardır. Onların yolu farklı sapaklara dönerek yolu uzatmışlardır. Gidilecek yer belliyken yolun uzunluğunu görerek umutsuzluğa kapılmak değil değerlendirmek gerekir. 

İçinde hep bir ses duyar insan, bunun ötesi var mı? Bilginin tükendiğini bu zamana kadar kim şahitlik etmiş ki biz edelim. Bilginin sonsuzluğunun yanı sıra bilgeliğin sınır vardır. Siddhartha'nın peşinde koştuğu bu bilgelik miydi peki?

Siddhartha arayış, arınmış bir yaşam ve hayatı anlama üzerinde yaptığı bu derin yolculuğun bu kadar  keyifli ve huzur verici bir deneyim yaşatacağını tahmin edemiyordum. Siddharhta sayesinde tekrardan bir 'ben' in olduğunu hatırlamış oldum. 

Siddhartha eseri aslında tek bir yönden ele almak mümkün olmayan bir kitap her bir sayfasında kelimelerin arkasında derin anlamları anlamak için başucu kitabı yapmam gerektiğini hissettim. 

Topluluklarda kaybolmuş insanların kendini tekrardan hatırlatmasına olanak sağlayacak bir eser olduğunu unutmadan dile getireyim. 

Kaleminin, üslubuna diyecek tek lafım yok. 


4 Eylül 2021 Cumartesi

O ZAMAN GERÇEĞİ NASIL BİLECEĞİZ? / Şeyma Ünal

 


ARKA KAPAK

Nostaljik tınısıyla geçmişle şimdinin bağını kuran, yıkılan köprüleri onarıp çocukluğun saf ve içten alanını gezintiye çıkan öyküler… Çocuksu coşkuların, dikiş tutmayan ne varsa bir bir onarmanın kitabı!

Yaşamımızın sayfalarını çevirirken çocukluğumuza dair olanları koparıp bir kenara koyarız. O sayfalara yeniden bakmak uzun süre aklımıza gelmez. Oysa çocukluğumuz, bizi biz yapan anlar bütünüdür aslında. Biz ne kadar geçmişte kaldığını düşünsek de hiç beklemediğimiz bir anda çıkan rüzgâr tüm sayfaları savurur, önümüze getirir. Unuttuk sandığımız, şefkate ihtiyaç duyduğumuz en zayıf anları; anne-babamızla vakit geçirebilmek için beş dakikanın hesabını yaptığımız günleri; çocukluğa özgü, acımasızlığa varan umursamazlıkla bir oyunu kazanmak için gösterdiğimiz çabaları; öylesine söylesek de hâlâ içimizi kemiren o yalanı, ümidimizi hep diri tutan ufacık gülümsemeyi hatırlatır. O sayfaları tekrar tekrar okudukça anlarız; çocukken kurduğumuz bağların yetişkin yaşamımızdaki yansımalarını, attığımız ilk adımları nasıl şekillendirdiğini ve o adım atma dürtümüzün nereden geldiğini...

Şeyma Ünal, yaşama muzip bir kız çocuğunun gözünden baktığı kitabı O Zaman Gerçeği Nasıl Öğreneceğiz’in nostaljik tınısıyla geçmişle şimdinin arasındaki perdeyi aralıyor, dikiş tutmayan ne varsa tek tek onarıyor. Haydi, çocukluğun anlık telaşlarını yetişkinliğin temkinli adımları eşliğinde hatırlayalım

ALINTI

"Ama umursadığımı göstermeyecek kadar çok umursuyorum. Bitmeyen savaş bu. Asla kazanamıyorum. Ne olunca kazanılır onu bile bilmiyorum. Öyle yorucu ki.."


"Bir zamanlar geldi, içerideki ve dışarıdaki dünyayı tamamen ayrı yönetebilirim sandım; dışarıda nasıl görünmeyi seçersem seçeyim, içeriyi temiz tutabilirim. Başaramadım. Söylediğim yalanları ayıramaz oldum. Hangisinin diğerlerine hangisini kendime söylediğimi bilemedim. Ayıramadıkça derim inceldi. Her söyleneni doğru sandım. Geleni geçirdim."


"Benim için fark eden şeylerin onda aynılaşması canımı sıkıyordu. Neyse ki beni tanımaya karşı duymadığı hevesi, benim için bir şeyler yapma konusunda duyuyordu. Onu da kaybetmekten korktuğum için olsa gerek sesimi çıkarmıyordum."



YORUM

"Toza alışana kadar birkaç dakika öksürüyorum ama birazdan geçeceğini biliyorum. Buradaki diğer her şeyin ne zaman nasıl olacağını bildiğim gibi..."

O Zaman Gerçeği Nasıl Öğreneceğiz? eserinde 10 farklı küçük kız çocuğunu barındıran, bir çocuğun anılarının  ufak kesitlerine ortak olduğumuz öykülerden oluşmakta.

Herkes çocuk olmuştur. Doğanın kanunu bu bazılarınızın gerek mükemmel denecek kadar harika bir çocukluğu olmasına rağmen birçoğunuzun da çok erken yaşta zorluklara karşı gelerek başlamıştır. 

Sevgiyle büyüyen, şiddetle büyüyen, görmezden gelinerek büyüyen ve daha niceleri.. Çocukluk o kadar öneme sahip ki yetişkin olduğumuz dönemlerde geride kaldı o günler gözüyle bakarız. Halbuki hiç beklemediğiniz bir anda yaşadığınız 'önemsiz' görünen bir durumla karşı karşıya kaldığınızda beklenmeyen bir etkisi yaratabilir üstünüzde. Neden? Çünkü o çocukluk diye bir kenara atılan dönem sizin temeliniz, ne kadar unutulsa da, görmezden gelinse de o sizi siz yapan döneminiz.

Her öykü de kendimden parçalar nasıl buldum bilmiyorum ama hem bu kadar keyifli hem de bu kadar çarpıcı bir etki yaratacağını düşünememiştim. Gerek yazarın kaleminin akıcılığı ve üslubu gerek o anıların nokta atışı düzeyinde seçilmesi eserin güzelliğini gösteriyor.



2 Eylül 2021 Perşembe

GORIOT BABA/ Honore de Balzac


 ARKA KAPAK 

İlk kez 1834 yılında Revue de Paris’de tefrika edilen Goriot Baba, İnsanlık Komedyası’nın Töre İncelemesi ayağında Paris Yaşamından Sahneler başlığı altında yer alır. Yoksul düşmüş eski tüccar yaşlı Goriot’nun sefaleti, ıstırapları ve yalnızlığını merkeze alan roman, paranın insanlık durumu üzerindeki nüfuzunu babalık müessesi, insani zaaflar, gösteriş budalalığı üzerinden son derece trajik bir olay örgüsü ile gözler önüne serer. Kendi antitezlerini, yani anlatıcının yer yer öfkeli ve alaycı tavrının cisimleştiği Vautrin’i, Paris sosyetesine gözünü dikmiş, hırslı ancak naif hukuk öğrencisi Rastignac’ı da içinde barındıran bu burjuva cehennemi, Goriot Baba’ya dek hiç bu denli çarpıcı bir üslupla tasvir edilmemiştir.


ALINTI

"Diğerleri ile kendisi arasına bir bariyer gibi koyduğu görünüşteki iyi niyetliliğine, hiç bitmeyen hoş görünme çabalarına ve neşesine rağmen, kişiliğinin korkunç derinliğini sık sık sezdiriyordu."

"Hayat hep böyleydi. Ahlakçılar asla değişmeyecek. İnsan mükemmel değildir, bazen az çok ikiyüzlüdür, bu yüzden ahmaklar bazen onun iyi ya da kötü olduğunu söylerler. Halkın lehine zenginleri suçlamıyorum: İnsan yukarıda, aşağıda, ortada hep aynıdır."

"Herkes erdemliliğe inanıyor ama erdemli olan var mı? Halklar özgürlüğe inanıyor, ama dünyada özgür bir halk var mı? "




YORUM

"İnsan yüreği sevginin doruklarına çıkarken molalar verse de, kindar duyguların dik yokuşunda nadiren durur."

Yazarın kalemine daha önceden tanık olmuştum. Bu eserinde kaleminin gerçekliğini, dönemsel olayları yansıtılması, duyguların etkisini ve birçok ayrıntıyı ele alışının kaliteliğine tekrar şahit oldum.

Eserin başlangıcını bir türlü yapamasam da ortalara doğru konuya dalabilmem ile oldukça keyifli bir okuma yaşadığımı dile getirebilirim.

Goriot Baba ve kızlarıyla olan ilişkisi hakkında ne söylersem söyleyeyim spoiler olacak gibi :) Lakin şunu dile getirmeden geçemeyeceğim, yazarın hayatı hakkında bilginiz varsa belki bana hak verebilirsiniz. 

Yazarın böyle bir baba yaratması ve evlatlarının bu tarz bir karakterde olmasının sebebi bence Balzac'ın ailesinde göremediği ilgi, sevgiyi eğer baba olsaydım nasıl olurdum düşüncesiyle hareket ettiğini düşünüyorum. Ve böyle bir babanın çocuklarının bu kadar zıt olması da yine ailesinin yaşattığı travmalardan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Ne kadar doğru ne kadar yanlış orası tartışılır. Benim üzerimde bıraktığı etki bu yönde oldu.

Dolu dolu bir okuma oldu gerek Paris hakkında edinilen izlenimler, duygular, ebeveynlik, kadın-erkek ilişkileri, savaşlar, değer yargılarını Balzac'ın gözünden gördük.

Ufak bir tavsiye yazarın hayatı hakkında ufak da olsa bir araştırma yapılarak okursanız oldukça çıkarım dolu bir okuma olacağını söyleyebilirim.