26 Mayıs 2021 Çarşamba

NIETZSCHE AĞLADIĞINDA/ Irvin D. Yalom


 ARKA KAPAK

Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı sunuyoruz: Nietzsche Ağladığında. Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek...

SAHNE Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyana’sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk.

AKTÖRLER Nietzche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrı’yı öldürmüş. “Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır” diyor. Daha sonra, “Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenebilirsiniz?” diyecek. Ümitsiz.

Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca “ama” pozisyonunda yaşamış biri.

Freud: Breuer’in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.

Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.

KONU Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salomé, Nietzsche’den habersiz Breuer’e gelir. “Avrupa’nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin” der. Breuer, Salomé’yi tekrar görebilmek umuduyla “peki” der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar...

Kendisiyle ve hayatla yüzleşmekten çekinmeyenlere...


ALINTI

"Kendisini sık sık 'ölümünden sonra tanınacak filozof' diye tanımlar; henüz dünyanın tanımaya hazır olmadığı bir filozof.. "


''Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz; ama daha derinlere inin... Sonunda, sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil...''


".. yeni şafaklar ve altın olasılıklar keşfetmek, zengin, cesur bir ruha aşık olmak; herkes, en azından bir kez, yaşamında böyle bir şeye ihtiyaç duyar, diye düşündü Breuer.."


"Sırf bakmayı ihmal ettiği için yaşamında neler kaçırdığını düşündü. Yoksa bakmış da görememiş miydi?"


YORUM

'Sizden iyileştirmenizi istediğim Nietzsche'nin bedeni değil ümitsizliğidir.'

Yazarın ele aldığı konu ümitsizlik veyahut direk ümittir. Yazarın ele aldığı konu kadar ele aldığı karakterler de oldukça çarpıcı olduğunu dile getirmeden geçmeyelim. Ana karakterimiz Friedrich Nietzsche olmasının yanı sıra Josef Breuer, Sigmund Freud gibi psikanaliz'in kurucuların olduğu bir eser okumak, felsefe severlerin elinden bırakamayacağı, akıcı bir şekilde okuyup keyif alacağı bir kitap eser ortaya çıkarılmış.

Kitabı okurken asla düşünmeden ilerlemediğinizi söylemeden geçmeyelim, bunu söylemek şaşırtıcı değil asıl amacı bence bu olduğu bariz belli. Eserin kurgulanma şekli de oldukça çarpıcı ve heyecan vericiydi. 

Kitapta çok fazla değinmek istediğim konu var aslında ama bu değinmek istediğim konulara değinmek biraz zor ve uzun olacak. Zaten değineceğim konular kendi çıkarımlarımdan oluşacak evet yorum yazıyorum ama tam olarak değinirsem yorum gibi gözükmeyecek. Okurken kitaba not almak veyahut defterime not alarak ilerlediğim bir kitap Nietzsche Ağladığında. Ve o notlar çok anlık gelişen şeyler kısa kısa gözüküyor lakin buraya yazmaya başlarsam oldukça uzun gözükecek. Ve eminim hem sığmaz hem de çok fazla okunmayacak :) O yüzden aklımda daha farklı konular var şimdilik bunu söyleyebilirim.

Sorgulamalar, düşünmelerle geçen bir eserdi. Üzerimde bıraktığı etkiyi bu sefer size aktaramayacak olmam biraz saçma görünebilir. Şimdilik paylaşılmayacak kadar taze diyebilirim. Kesinlikle okunması gereken bir eser olduğunu dile getirmeme gerek kalmadı galiba :)

Kitapla kalın 

12 Mayıs 2021 Çarşamba

SERİSONU KATİL/ Duygu Ertürk

ARKA KAPAK

Memleketin güneş batmayan, cakası kendinden menkul elit semti Yukarı Galler’de hiç alışılmadık, semtin yüksek ruhuna yakışmayan olaylar oluyor, peş peşe korkunç cinayetler işleniyordu. İnsanlar artık Yüksek Farkındalık Ormanı’nda rahatça yürüyüş yapamıyor, Organik Bağları’ndan meyve-sebze alırken bile korku içinde hareket ediyordu. Bu olayların çözülmesi için ise bir kişiye ihtiyaç vardı: EFAYEY’in Ortadoğulu kontenjanının parlayan yıldızı, kaderi Anadolu’nun bağrında bir seri katili kıskıvrak yakalamasıyla değişen Tokatlı eski polis memuru Dedektif Birim. Nam-ı diğer Bukalemun Birim! O biliyordu, o çözecekti!

 

Vaşinkton’da cinayet vakaları arasında mekik dokumak, patlayan arabaların arasından son anda uçarak kurtulmak yerine faks okuyup fotokopi çeken Birim Dont ise ülkesinin ona ihtiyacı olduğunu öğrenir öğrenmez elbette jet hızıyla gelecekti. Göreve başladığı andan itibaren Yukarı Galler’e bir güneş gibi doğacaktı. Zamanında Şerlok’un payına Vatsın düşmüş olabilirdi. Birim de bu macerada, zafere giden bu şanlı yolda yalnız yürümeyecekti. Annesinin tek emeli kozmonot olup uzayı yönetmesi iken küçük bir yanlış anlamaya bir ömür feda edip, dahi anlamındaki de’leri ayrı yazarak Türkçemizi katledenlerin gözünü oymadan edemeyen koca yürekli genç Beşir Beşerir için artık kendini gösterme zamanıydı!


ALINTI

"Seri katiller geri zekalı olur," diyen bilim insanlarının hanesine artı puan yazdırmak ister gibi bir hali vardı adamın.

"Empatinin temeli olan diyalog, eğer hala hayattaysa buradan çok uzaklarda bir yerlerde nefes alıyor olmalıydı. İnsan ilişkilerinin vazgeçilmez unsurlarından bir olan sevgi burayı çoktan terk etmiş, varlığına inanan birilerinin de olduğu sıcak diyarlara göç etmişti. Aralarında sinerji yoktu."

"Biz dedektifler böyleyizdir. Akıl yürütme biçimlerimiz ne kadar sistematikse özel hayatlarımızdaki matematiğimiz bir o kadar formül tanımaz. Ama artık daha tecrübeli Birim Dont var.. "


YORUM

Akıl almaz olayların birbiri ardına yaşanması mı yoksa karakterlerin her birisinin apayrı dünyalarda, kafalarda mı olması beni güldürdü kararsızım ama orta yol olarak iki seçeneği de seçeceğim. 

Yazarın okuduğum ilk eseri olmasına nazaran kalemi o kadar beni kendine çekti ki şuan ne yazsam eksik kalacak gibi hissediyorum.  Öncelikle Serisonu Katil eseri hakkında söyleyeceğim şey bu nasıl bir eserdi yahu? olacak. Okurken olayın o kadar içindeydim ki acaba dedim, ben gerçekten de bu olayları yaşıyor muyum? Düşünün o kadar uyumlu, içinde hissettim. 

Konusunun polisiye içermesi benim için ayrı bir keyifti ayrıca.  Böyle bir üsluba sahip polisiye eseri okuduğumu söyleyemem ama beğenmedim dersem yalan olur. Özgün eserler, kalemlere açığız ve severiz ;)

Son olarak değineceğim konu karakterler olacak. Her bir karakterin iç dünyasını kafamda canlandırmak oldukça eğlenceliydi, zaten okurken olayın içinde hissettiğimi söylemiştim ve her karakterle de özel olarak konuşmalarda yaptığımı söylemeden geçemeyeceğim. Şimdi ne diyorsun Beyza? diyeceksiniz ama okuduğunuzda eminim ki bu yazdıklarımı yaşayacaksınız :)

Son olarak Birim Dont dedektifimizin uyarısını unutmuyoruz; 

"Şunu aklından çıkarma Niyazi, hiçbir seri katil, cinayetleriyle bir başkasının övünmesine müsaade etmez. Ama öyle ama böyle.. Er ya da geç, onu mutlaka susturur.."

Kaleminiz daim olsun 🧡