24 Temmuz 2021 Cumartesi

RÜYALARIN YAZILDIĞI YER/ Hürer Ebeoğlu

 


ARKA KAPAK

Her gün olduğu gibi bu sabah da akrebi, yelkovanı, zamanı ve önemi olmayan saatlerinin zili çalınca yataktan kendilerini sökerek kalktılar. Ayaklarını soğuk, yılanımsı terliklere sokarak uzun süredir kimsenin tatlı tatlı süzmediği suratsız suratlarını aynanın önüne koyup, çirkin dişlerini fırçaladılar. Hepsine birer vahşi batı hüznü boca eden enine çizgili Daltonumsu pijamaları düzgünce katlayıp dolaba koydular ve onlara birer nikâh töreni sıkıntısı iğneleyen gri takımlarının içini etleriyle, etleri tutan kemikleriyle doldurup çölün ortasında rüyaların yazıldığı yere doğru süresi belirsiz bir otobüs yolculuğuna çıktılar. Evet, onlar birer rüya yazıcısıydı ve Dünya gezegenindeki insanların rüyalarını yazıyordu…

Hepimiz rüya görürüz ve bunun çok da kafa yormadığımız birtakım sembollerle ilgili olduğunu düşünürüz. Mesela psikanalizin kurucularından Sigmund Freud'a sorsak bilinçdışına doğru çekmeye başlarız kürekleri. Çünkü ona göre rüyalar, sert dalgaların çarpıp aşındırdığı kayalar gibidir. Şimdi bir kenara bırakalım tüm bu metaforları. Ya birileri günlük yaşamlarımızı izleyip biraz paşa gönlünce biraz da kurallara göre yazıyorsa rüyalarımızı?

Hürer Ebeoğlu kalemini bambaşka bir evrene çeviriyor ve bizleri birbirinden orijinal rüya yazıcıları ile tanıştırıyor. Rüyaların Yazıldığı Yer absürt mizahın engin sularında sıra dışı, biraz da mantıkdışı bir maceraya demir atıyor. İyisi mi siz en güzel yerinde kesilmeyen rüyalar için sayfaları çevirmeye başlayın!


YORUM

"Yaşam, içinde siyahla beyazı barındırdığı için güzel ve eşsiz. Sen siyahı yaşadın. Beyaz da var."

Herkes hayatının bir döneminde rüya görmüştür. Bazılarımız oldukça ilginç olaylar silsilesi yaşar, bazılarımız dizi çeker, bazılarımız gerçek yaşama dair rüyalar görür. Peki ya size bu gördüğümüz rüyaların bir yazıcıları var desem. Evet, evet yanlış okumadınız bir rüya yazıcısı. Çok garip geldi değil mi ilk gördüğümde bana da oldukça garip gelmişti. 

22 bölümden oluşan bu eserde bizi neler bekliyor kısaca ondan da bahsedeyim. 858 adlı bir rüya yazıcısı bizi o saçma sapan, gerçek dışı rüyalar görmemizi sağlayan o yazarların evrenini tanıtıyor. 858 adlı rüya yazıcımız yani ana karakterimiz diğer yazıcılardan farkını daha ilk sayfasından ortaya koyuyor ve bizi o evrenin derin sularına bırakıyor. 

Yer yer yazarla iç içe kaldığımız kısımlar da yok değil ve o açıklamalı, sohbet bölümleri de oldukça keyif aldığım bölümlerdi.  Gündem de olan olaylara da yer verilmesi oldukça nokta atışı diyebileceğim bir değinmeye sahipti. Ne demişler izahı olmayan şeylerin mizahı olur :)

Yazarın kalemi hakkında söyleyebileceklerime gelecek olursak, akıcı bir kalem olmasının yanı sıra üslubu da farklı bir tarzda olsa da kolay ve keyifli bir okuma sağlıyor. İlk kez kalemiyle tanışmama rağmen devam kitaplarını da okurum dediğim bir yazar oldu. 

Kalemi daim olsun diyerek yorumu burada bitiriyorum.

23 Temmuz 2021 Cuma

ENSTİTÜ/ Stephen King


ARKA KAPAK 

Minneapolis'in sakin banliyölerinden birinde yaşamakta olan Luke Ellis, bir gece yarısı evine giren davetsiz misafirler tarafından kaçırılır. Luke, penceresi olmayan fakat tıpkı kendisininkine benzeyen bir odada gözlerini açar. Ve kapısını açıp dışarı çıktığında onun gibi özel yetenekleri yüzünden buraya getirilen birçok çocuğun odalarının sıralandığını görür. Enstitü... 

Özel yeteneklere sahip çocukların tutulduğu bir hapishane, onlardan adeta intikam almaya yemin etmiş bir müdür ve insafsız personelin acı dolu yuvası. Burada vicdan azabı yok. Burası girişi olan ama çıkışı olmayan bir cehennem...


ALINTI

".. bu doğru olsun ya da olmasın, sorunun bir çözümü vardı. Her zaman bir çözümü vardı; öğrenmek bunun için faydalıydı işte; sorunların çözümünü bulmak için. "


"Sadece insan ırkının varlığını sürdürmesi değil, gezegenin  geleceği de onların elindeydi. Bu uğurda yapabileceklerinin sınırı olmadığının farkındaydı."


"Yaşadığımızı sandığımız bu hayat gerçek değil. Sadece bir gölge oyunu ve ışıklar söndüğünde ben kendi adıma mutlu olacağım. Karanlıkta tüm gölgeler yok olur"


"Özgürlüğün ne demek olduğunu tam anlamıyla kavrayabilmek için insanın önce tutsak olması gerekir."


YORUM

"Bu silahlarla yapılan bir savaş değil, bir zihin mücadelesi ve şayet kaybedersek sonuçları vahimden de öte olacak; hayal edilemez boyutlarda bir yıkım yaşanacak. Sadece on iki yaşında bir çocuk olabilirsin ama sen resmi olarak ilan edilmemiş bir savaşın askerisin."

Enstitü, özel yeteneklere sahip olan çocukları kaçırarak, yetenekleri kendi çıkarları ve  dünyanın geleceği bu yeteneklere bağlı olduğunu ileri sürerek çocuklar üzerinde acımasızca deney yapan bir  kuruluş. Kısacası bir savaş makinesi yaratılmakta. 

(Özel yetenek olarak bahsedilen telepati, telekinezi konular.)

Yaratılan ortamın ve konunun gerçekçi olmasıyla tüm okuma boyunca Enstitü'nün içinde hissiyatı oluşturuyor.  King'in kalemi gerçekten kendini okutan bir kalem. Keyifli ve sürükleyici bir okuma yaşatıyor. 

Savaş hakkında düşünceleri, yetenek kısımlarında ki cümleleri gerçekten çok uzak bir düşünce değil. Bu tarz bilimsel konular tüyler ürpertici olabiliyor. Yoksa çok mu kurgu okuyoruz :)

Ayrıca kitap hakkında genel bir yorumlara bakıldığında 'gereksiz' uzatıldığı konusu çok tartışılmış kitap 615 sayfa olmasına rağmen ben 300 sayfa okumuş gibi hissetmiştim. Yani bana uzatılmış gibi gelmedi açıkçası. 

Bir kurgu kitabı ve yaratılan dünyanın özelliklerini, ortamını, karakterleri üstünkörü anlatmak ne kadar doğru? Kısacası benim severek okuduğum bir King kitabıydı. 

14 Temmuz 2021 Çarşamba

SİMYACI/ Paulo Coelho


 ARKA KAPAK

Simyacı, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye'de de çok okundu, çok sevildi, çok övüldü bu kitap. Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlâ­nâ'nın ünlü Mesnevî'sinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bu roman, yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını taşıyan okurlar için bir "klasik" yapıt haline geldi.


Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının öyküsü. Ama aynı zamanda bir "nasihatnâ­me"; "Yazgına nasıl egemen olacaksın? Mutluluğunu nasıl kuracaksın?" gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın, dünyanın dört bir yanında bunca sevilmesinin gizi, kuşkusuz bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor. 


Simyacı'yı okumak, herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp, güneşin doğuşunu izlemeye benziyor.


ALINTI

"Basit şeyler, en olağanüstü şeylerdir ve yalnızca bilginler anlayabilirler bunları."


"Bana öylesine alıştılar ki, saat düzenimi biliyorlar, dedi kendi kendine alçak sesle. Bir an daldıktan sonra, 'Tersi de olabilir, 'diye düşündü. Hayvanların saat düzenine belki de kendisi alışmıştı."

".. Ya da kitaplar, dinlemek isterseniz size ilginç öyküler anlatır kitaplar. Ama insanlarla konuşurken durum başka, öylesine tuhaf şeyler söylerler ki, konuşmayı nasıl sürdüreceğinizi bilemezsiniz."


YORUM

"Kim olursan ol, ne yaparsan yap, bütün yüreğinle gerçekten bir şey istediğin zaman, Evren'nin Ruhu'nda bu istek oluşur. Bu senin yeryüzündeki özel görevindir."

Santiago ta en başından seçtiği meslek ile kendi yüreğini dinleyen ve amacından vazgeçmeyen bir karakter. Çobanlık yapan Santiago, koyunların kırpılması için Tarifa da bir yün tüccarına gitme zamanında terkedilmiş ve bir zamanlar ayin eşyalarını konduğu yerde kocaman bir firavuninciri büyümüş olan kilise de konaklar. Burada uykuya dalar ve haftalardır gördüğü düşün aynısını burada görür. Bu düşün bir anlamı olması gerektiği düşüncesi peşini bırakmaz ama bir düşün peşine de düşmek macera sever kendisine bile biraz uçuk gelir.

Tarifa’ya geldiğinde düş yorumcusu bir yaşlı kadının olduğunu anımsar ve yaşlı kadını yanına gider. Falcı kadın Santiago’yu çok şaşırtır. Santiago’nun Mısır piramitlerine gideceğini orada bir hazine bulup zengin olacağını söyler. Falcının yanından ayrıldıktan sonra kasabada bir sırada otururken Salem Kralı olduğunu söyleyen yaşlı bir adamın yanına oturur. Falcı kadının söylediklerinin benzerlerini o da dile getirir. Santiago tabi ki falcı kadının dediklerine kulak asmadığı gibi bu kralım diyen kişiyi de önemsemez. Lakin  Salem Kralı Santiago'nun kendisi dışında kimsenin bilmediği olayları anlatması ile krala inanır. Ve Mısır piramitlerine olan yolculuğu başlar.

Simyacı çok satanlar listesinden düşmeyen bir kitap. Yazarın kalemini aslında çok başarılı buluyorum ve seviyorum lakin Simyacı eserini erteleyip duruyordum. Okuyup bitirdikten sonra iyi ki bekletmişim dediğim bir okuma yaşadım. Okuduğum dönemden kaynaklı benim üzerimde bıraktığı hissiyat çok değerli ve anlamlıydı. 

Karakterin bu kadar içten yaratılması okumayı kolaylaştırdığını dile getirebilirim. Verilen kararlar, kazanılan deneyimler, öğrenilen bilgiler ile dolu dolu bir eser Simyacı.

 Popüler olmasının sebebini anladım hem bu kadar yalın hem bu kadar içten bir karakterin varlığından ötürü insanlar bu kadar sevmiş. Tam hayattan kopmuşken tekrar bağlanma kitabı.


12 Temmuz 2021 Pazartesi

KOLEKSİYONCU/ John Fowles


 ARKA KAPAK

Koleksiyoncu, bir kelebek koleksiyoncusuyla, aşık olarak kaçırıp zindana kapattığı bir resim öğrencisi arasındaki "mecburi" ilişkinin romanıdır görünürde. Ama Fowles'un olağanüstü üslubu ve ustalığıyla, bu ilişki, başka birçok ilişkiye de gönderme yapmakta, ahlaki kaygılarla baskı altına aldığımız yabanıl doğallığımız içinde, aslında neyi nereye kadar haklı ve geçerli bulabileceğimiz gerçekliğiyle bizi yüzleştirmektedir.

Farklı yolculuklara açık bir kurgusu olan bu roman, sadece kendimize göre haklı olan bir tutku adına yapabileceklerimizin ikna edici ve masum bir anlatısı olarak okunabileceği gibi, içimizdeki "iktidar" ve "teslim olma" isteğinin hangi şartlarda ortaya çıkabileceğinin alıntısı olarak da okunabilir. Ya da iki ayrı sosyal tabakanın birbirine yakınlaşma çabalarının, aslında alt sınıfın üst sınıfa yaranma, üst sınıfın ise öğretmenlik kisvesine bürünerek "yığınları" mümkün olduğunda kendisinden uzak tutma kaygısından başka bir şey olmadığının çarpıcı bir anlatısı olarak da yorumlanabilir.

Sadece bir psikolojik gerilim romanı olarak okunduğunda bile inanılmaz tatlar alacağınız Koleksiyoncu, bunun ötesine geçmekten ve kendi karanlıklarıyla yüzleşmekten korkmayanlara... Ya da Fowles'un dediği gibi, "Her insan kendisi için bir giz olmalıdır" sözüne inananlar için...


ALINTI

"Günümüzde, insanlar her şeyi hemencecik elde etmek istiyorlar, arzularını canları çektiğinde hiç beklemeden tatmin etmenin peşindeler."

"Hayatı dolu dolu, keyfimce yaşamak istiyorum. Yeteneklerimi boşa harcamak istemiyorum. Güzelliği yaratmak istiyorum."

"Bu korkunç karanlık sessizlikte, sanki kendimi normal hissediyormuş gibi yazıyorum. Ama değilim. Öylesine hasta, öylesine korku dolu, öylesine yalnızım ki. Yalnızlık dayanılmaz."

"Eğitimsizden ve cahilden nefret ediyorum. Kendini beğenmişten ve sahteden nefret ediyorum. Kıskançtan ve kızgından nefret ediyorum. Kabadan, sıradandan ve alçaktan nefret ediyorum. Kalın kafalı ve küçük insanlardan nefret ediyorum."




YORUM

"Onu unutacağımı sandığım da olmuyor değildi. Ama unutmak insanın yapacağı değil, başına gelecek bir şeydir ve benim başıma gelmedi."

Saplantılı bir aşık olan Ferdinand' ın bir piyango kazanmasıyla başlıyor hikayemiz aslında. Kazandığı piyangodan yüklü bir miktar para alan Ferdinand çalıştığı işten ayrılması ve bulunduğu konumdan uzaklaşması kafasında kurduğu planların başlangıcını simgeliyor bir nevi. Aynı caddede oturduğu ve birkaç yıldır normal olmayacak şekilde sevdiği kızı ,Miranda, kaçırma planını kuruyor.

Başlarda her şey normal gözükürken Ferdinand'ın düşüncelerinin gittikçe hastalık haline gelmesi, sadece kafasında olan şeylerin yapsam nasıl olur diyerek uygulamaya geçmesiyle her şey ürkütücü bir hal alıyor. Ve kendini haklı bulmasının nedenlerinden biri ise parası olmadığı için birçok insanın bu tarz şeyler uzak durduğunu düşünmesi. Bir nevi doğru ama oldukça da ürkütücü bir analiz aslında.

İlk sayfalarda açıkçası Ferdinand hakkında görüşlerim oldukça olumluydu başından geçen olaylar ve yaşadığı durumlar hakkında bilgi sahibi oldukça insan biraz hoşgörü ile yaklaşabiliyor. Ta ki asıl mevzuya gelene kadar..

Oradan sonrası hakkında düşüncelerim tam tersi haline almaya başladı. Bir insanın başka bir insanın üstünde hak sahibi olduğunu iddia edemez. Özellikle aşk adı verilen duygunun ardına sığınarak. İnsanların aşk tanımı gerçekten garip. Gerçi bu eserde hastalıklı birini ele alıyoruz lakin günümüzde hasta gözükmeyenlerde bu düşünce yapısına sahip olabiliyor. Çok basit örnek verecek olursam ilişki konusunda her iki cins için de geçerli bu eğer birbirlerini kıskanmıyorlarsa sevmiyor diye düşünmek ne kadar doğru ve mantıklı? 

Eserin her iki karaktere de yer vermesi oldukça güzel ve anlamlıydı. Av ve avcının duygularına şahit oluyoruz. Miranda 'nın bölümünü okurken kendinizi orada, karakterle bütünleşmiş bir halde buluyorsunuz. Etkilendiğim bir bölüm olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

  Sonu tahmin ettiğim gibi bitti ama bir yanım öyle bitmemesi için umut ediyordu. Yine de tatmin olduğum bir eser okumasıydı.