25 Şubat 2022 Cuma

BİR GÜN TEK BAŞINA/ Vedat Türkali

YORUM

Eserin oluşumu, Türkiye'nin 1960 döneminde gerçekleşen olaylarda insanların birbirleriyle tutunma çabasını, aşk, dostluk, aile bağlarına değinerek döneme farklı bir kalemle tanık oluyoruz.

Yazarın kalemiyle tanıştığım ilk eser. Kitaba başlamadan önce az çok hem yazar hem de eser hakkında araştırma yaparak başlamıştım. 

Genel anlamda beklentimi karşılayan bir eser olmasına rağmen tabi ki de sevmediğim kısımlar olmadı değil. Mesela siyasi bilgim çok fazla olmadığından mı bana öyle geldi bilmiyorum ama o bölümler oldukça üstü kapalı, geçiştirilmiş gibi geldi. Diğer bir mesele de karakterler. Özellikle Kenan karakteri. 

Eski bir devrimcidir Kenan, bir olayda yakalanarak, sorgu esnasında gördüğü şiddet üzerine bu yoldan fiilen ayrılmış, peşinden evlenmiş ve bir çocuk sahibi olmuştur. Düzenli, topluma uygun bir yaşam gibi gösterilen aslında iç yüzünün bambaşka olduğu bir karakter profili yaratmış. Böyle bir profil yoktan var olmadı tabi, gerçeklikten kopulmamış bu yüzden de rahatsız edici bir karakter ya aslında. Diyeceğim çok ama okuyacaklar için çok girmeyeceğim içeriğine lakin son bir şey söylemek istiyorum, yazar keşke bu karakteri bu kadar gizlemeseydi.

Karakterlerle aslında iç içeyiz, olaylar esnasında hem iç seslerini hem olay akışını aynı anda takip edebiliyoruz. Bunu belli bir yerden sonra kafa karıştırıcı hale getirdiğini söyleyebilirim. Ya da benim karakterlere sinirimin bozulmasından kaynaklı da gelişmiş olabilir. 

Uzun bir roman ve bende uzun bir yolculukla bitirebildim. Genel anlamda sevdiğim bir eser oldu. Kalem ve üsluba benim dememe gerek bile yok 97 yıllık bir ömür de birçok eser ortaya çıkarmış. Her alanda kalemini de konuşturan bir sanatçımız.

Söylemek için söyleyeyim madem, tavsiye edeceğim bir eser; Bir Gün Tek Başına.

21 Şubat 2022 Pazartesi

KUYUCAKLI YUSUF/ Sabahattin Ali


 ARKA KAPAK

“Sabahattin Ali Kuyucaklı Yusuf ’ta bir Anadolu kasabasını, bütün insani ve sosyal gerçekliğiyle verir: Soylu insanlarıyla, bayağı insanlarıyla; sevgilerle, nefretlerle; umutla umutsuzlukla… (…) Okuduğum Türk romanları içinde ayrıntıların en mükemmel, en ustaca kullanıldığı romanlardan biri. O pek önemsizmiş gibi görünen küçük küçük ayrıntılar romana tam bir somutluk kazandırıyor; romandaki dünya, çerçevesini kırıp dışarıya fırlıyor, sizin dünyanıza karışıyor.” –Fethi Naci Nazilli’de başlayan ve Edremit’e taşınan bu hüzünlü roman, bir “tabiat insanı” olarak Yusuf’un kasaba eşrafı ve halk arasında giderek sertleşen güç gösterileri içinde temiz kalma, aşkını koruma, aslında var olma savaşını anlatıyor.

ALINTI

".. Sonra insan ancak her hususuna akıl erdirebildiği şeyleri söylemeliydi; halbuki Yusuf birçok şeylerin niçin yapıldığını ve nasıl yapılabildiğini hala anlamıyor, bunları belki ömrünün sonuna kadar da anlayamayacağını müphem bir şekilde hissediyordu."

"Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi ilk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti?"

"Bu buruşuk yüzlü ve her sene budanmaktan şeklini kaybetmiş eğri büğrü ağaçlar, uzun bir hikayeyi anlatan garip şekilli harfler gibiydi ve herhalde Yusuf bunların dilinden anlıyordu."

YORUM 

Sabahattin Ali' nin ilk eseri olan Kuyucaklı Yusuf 'un ortaya çıkmasının hikayesi aslında gerçek yaşamın izlerini taşıyor. Yazarın ceza evinde kaldığı dönemde tanıştığı Yusuf'un hayatını dinleyerek ortaya çıkardığı bir kasaba romanı.

Köy ve kasabalarda yaşanan dramları, köylü ve devlet yöneticilerini, yoksullar ile kasabalı zenginler arasındaki güç ve erk çatışmalarını da bizlere göstermeye çalışıyor. Yöneticilerin, ağaların,  zenginlerin, sermaye ve güç sahiplerinin halkı ezen, küçük düşüren hatta bir hiç sayan davranışlarını, yazarın üslubu ile kasaba hayatını, kasaba halkı ve kaymakam çatışmalarının nasıl gerçekleştiğini bizlere sunuyor.

Yusuf'un hikayesinin acılığı su götürmez bir gerçek küçük yaşta şahit olduğu olay karakterini oluşturmasında büyük bir role sahip. Kendi içinde yaşayan, topluma adapte olmayan, huzurunu insanlarda değil de doğada bulan birisi. Yeri geldiğinde kendini belli etmekten de kaçınmadığını söylemek gerek. Zamanı geldiğinde kendi kafasında oluşturduğu düzende eğer yanlışlıklar varsa ona göre hareket eden bir karaktere sahip. Kasaba halkı tarafından da hem saygı hem de korku duyulduğunu da söylemeliyim. Kendi halinde yaşam sürdürürken hiç ummadığı bir aşka yenik düşer. Tabi ki de bu olay da sorunsuz olmaz. 

Oldukça akıcı bir şekilde okunan bu eser dönemin özelliklerini oldukça yansıttığı su götürmez bir gerçek. Aslında biraz araştırma yapıldığında eserin içinde Türk toplumu için birçok ilklere şahitlik ettiğini söyleyebiliriz. 

Yusuf'un hikayesi aslında bir nevi ama neden bilmiyorum ama kadın karakterlerin yaşadıkları beni daha çok etkiledi.  

Severek okuduğum bir Ali eseri daha. Gerçi okumayan var mı bilemiyorum ama eğer varsa bekletmeden bir göz atmanızı tavsiye ederim. 

4 Şubat 2022 Cuma

KÖRLEŞME/ Elias Cannetti

ARKA KAPAK

Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olduğu tartışmasız kabul edilen Körleşme, Almanya’da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri altında yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekan, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı sayesinde sınırları aşmış, evrenselliğin en üst boyutlarına ulaşmıştır.

Çoktandır kendi fildişi kulesine çekilmiş bir aydının trajedisinde cisimleşen Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonra da kendisine yabancılaşmış, düşman kesilmiş bulduğu dış çevreyi, son derece özgün bir biçimde ve en uçta sayılabilecek araçlarla tasvir etmeyi başarıyor.

İnsanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini, her dönemde ve her toplumda rastlanabilen “aymaz” aydın karakterinde ustalıkla yansıtan Canetti, düşünce ile gerçeklik arasındaki kopuşun hikayesini anlatırken yarattığı dehşet atmosferiyle okuru derinden sarsıyor.

ALINTI

"İnsan kör geçer yaşam yollarından. Çevremizde bulunan korkunç yoksulluğun ne kadar azını görüyoruz aslında!"

"İster her şeye sahip olmayı dileyin, ister hiçbir şey istemeyin, siz de, ne denli küçük olursa olsun bir iyi niyet belirtisinin değerini bilin."

"Gelecek; kendini nasıl atabilirdi acaba geleceğe? ... Dünya üzerindeki tüm mutsuzluklar, yeterince gelecekte yaşayamamaktan kaynaklanıyordu... Yapılması gereken, içinde yaşanılan zamanı geçip gitmeye bırakmak... Tüm acıların suçu, şimdiki zamanın sırtındaydı."

"Yapıyorlar, ama ne yaptıklarının bilincinde değiller, birtakım alışkanlıklar edinmişler, ama bunun nedenini bilmiyorlar; ömürleri boyunca dolaşıp durdukları halde yollarını bulamıyorlar: Kitleden ayrılamayan, koyun gibi onun peşinde gidenler için doğaldır bunların tümü."



YORUM

"Tek bir tutkusu vardı: Tüm yaşamı boyunca ; gerçekte ne ise , o olarak kalmak; kendi kişiliğini salt bir ay ya da bir yıl süreyle değil , ömrünün sonuna dek yitirmemek."


Eser üç bölüme ayrılmış: Dünyasız Bir Kafa, Kafasız Bir Dünya ve Kafadaki Dünya.

Başlıkların seçimi bölüm içeriklerine nokta atışı yapılmış. İlk bölümde ana karakterimiz Prof. Kien 'in yaşam şekline, bakış hayatına kısacası karakterimizi tanıma bölümü diyebilirim. 

 Prof. Kien’in en büyük korkuları kitaplarının yanması, yanlış insanların eline geçmesi  ve kendisinin körlük yaşayıp bir daha kitaplarla ilişki kuramamasıdır. Burada bahsedilen körlük bir bireyin değil bir aydının yaşadığı körlük noktasında değerlendirilmesine yönlendiriyor aslında. Gerçi Prof. Kien gerçekten körleştiğini de görebiliyoruz ama siz okuyunca nasıl bir körleşme olduğunu fark etmenizde fayda var.

Diğer bölümler ilk bölümde işlenilen kurguların gidişatıyla alakalı olduğu için o bölümlerin içeriğine girmeden kitap hakkında neler düşündüğümü, beni nasıl ve neden zorladığına geçmek istiyorum.

Eser başlangıcı o kadar güzel başladı ki dedim evet yine harika bir esere başladım, bu sefer de beklentim karşılanacak, bana yeni bir bakış açısı kazandıracak düşüncelerle baya keyifli bir okuma yapıyordum ta ki karakterlerin o dağın görünmeyen yüzünü görene kadar.. 

Bir eserde hiçbir karakterle empati kuramadım. Ki bu benim için inanılmaz kötü bir olay. Beyza diyorum böyle böyle olabilir ama düşünceleri, davranışları o kadar sinir bozucu ki kendi hayatımda öyle insanların olduğunu varsaydığımda delirecek gibi oluyorum.. Tüm karakterlerin kendine özgü kötü tarafları var ama hepsi birbirinin kopyası gibi bir yandan. Birisinin başına kötü bir olay geldiğinde hak etti diye düşünmeden edemiyorsunuz.  Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş misali tüm karakterler birbirlerini tamamlıyor. Daha doğrusu, emelleri doğrultusunda istediklerini elde etmek için kapasitelerine göre, kendilerince en doğru şeyleri yapan insanlar bunlar ve yaptıkları kötü geliyor.

Kısacası karakterlere ısınamadığım için beni oldukça yıpratan bir okuma yaşatan bir eserdi. Gerçekten bu kadar kitap okumayı sevmeme rağmen hiç bu kadar okumakta zorlandığımı hatırlamıyorum.

Kitaplara bu kadar sabırlı olmam benim için aslında hayatta gösterebildiğim sabrı arttırıyor. Mesela yukarıda dediğim gibi böyle tipte olan insanları hayatıma dahil etmeden sürdürüp gidiyorum ama onların varlığını ben ne kadar inkar etsem var oldukları gerçeğini değiştirmiyor.  İnsanların kendi küçük dünyalarının dışına çıkamayıp sadece çıkarlarını gözeterek yaşamalarının korkunçluğunu gözler önüne sererek, açığa çıkan egoları, özgüvensizlikleri, aşağılık kompleksleri, kendini beğenmişlikleri.. Ve bütün bunların yarattığı sağlıksız zihinler..

Böyle bir deneyim yaşadığım için mutluyum bir yandan ama gerçekten tek başıma bir okuma yaparak devam etseydim galiba içimi dökemediğim için çıldırırdım :) Birlikte okuma yapacağınız biriyle başlamanızı tavsiye ederim..