Fransız edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarındandır. Şiirleri, oyunları ve romanları ile tanınır. Romantizm akımının Fransa'daki temsilcisidir. Edebiyat alanındaki devasa başarılarının yanında politik hayatta da etkin bir rol üstlendi, bu nedenle sürgün cezasına çarptırıldı, cezasını tamamlamasına rağmen İmparatorluk yıkılana dek Fransa'ya dönmedi. İlk kez 1862 yılında yayımlanan Sefiller yazarın Notre-Dame'ın Kamburu ile "din", Deniz İşçileri ile "doğa" konularını işlediği roman üçlemesinin "toplum"u ele alan, en görkemli ayağıdır. Bu destansı roman Fransız toplumundan yola çıkarak, kozmolojik bir bakış ve eşsiz bir duyarlılıkla insanlığa ulaşır. Fantine'in, Cosette'in, Marius'ün, Saint-Denis Sokağı barikatlarının, Paris'in, Javert'in ve Jean Valjean'ın sefaletten sevgiye, felaketten iyiliğe ve karanlıktan aydınlığa uzanan hikâyeleri Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi'nin 250. kitabında okurlarla buluşuyor.
ALINTI
"Sizin de bizim gibi önyargılarınız, batıl inançlarınız, zorbalıklarınız, bağnazlıklarınız, cahil gelenekleri destekleyen izansız yasalarınız var. Ağzınızda geçmişin acı tadını hissetmeden ne bugünün, ne geleceğin hayalini kurabiliyorsunuz."
”14 yaşımdayken karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığımda beni zindana attılar ve orada tam 6 ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti budur.”
"Ölmek dert değil, esas korkunç olan yaşamamak."
"Tanrı, hiç bir çocuğu kötü olsun diye yaratmaz! Onu kötü yapan, kötü eğitimdir!.. Kötü anne-baba, kötü çevre, kötü yönetim balçık gibidir, zavallı yavruları da çekip yutar."
“Erkeğin cahil ve umutsuz olduğu, kadının ekmek için bedenini sattığı, çocuğun kendini ısıtacak bir ailenin, kendini eğitecek bir kitabın yokluğunda acı çektiği her yerde Sefiller kitabı kapıyı çalıp şöyle diyor: Sizin için geldim sayfalarımı çevirin.”
Daha önsöz bölümünden beni heyecanlandıran bir eserin yorumuyla karşınızdayım. Karşınızdayım ama bu eserin nasıl hakkını vererek yorumlayacağım bende bilmiyorum.
Kalemini daha önce deneyimlemiş olmama rağmen bu eserini okuduktan sonra sanki yeniden tanışıyor gibi hissettim. Önceki okuduğum eser, eser değilmiş desem haksızlık mı etmiş olurum acaba :)
Uzun soluklu bir eser bunu kimse inkar edemez ama öyle bir bağlantı var ki konular, karakterler arasında mükemmel bir uyum içerisinde bin küsur sayfayı oluşturmak gerçekten kolay değil. Hugo bunun altından kalkmayı başarmakla kalmamış üstüne klasik bir eser değilmiş gibi heyecanı, olayları hızını kesmeden devam ettirebilmiş.
Açıkçası benim favori klasiklerim arasına yer edindi bunu anlamışsınızdır zaten. Böyle bir eseri de beğenmeyen varsa gelsin bana nedenlerini anlatsın dinlerim :)
Ufak tefek uzun betimlemeler var eser içerisinde ama bunu görmezden gelmemin sebeplerinden biri bir kültürü tanımak için yüzeysel bilgiler pek yardımcı olmuyor bir diğer sebebi sadece elimizde tek bir konuya odaklanılmış gibi gözükse de aslında altlarda birçok konuya değiniliyor ve onların da açıklanması da gerekli. O yüzden görmezden geldiğim detaylarda olmadı değil.
Konuya girmeyeceğim, bu eseri okuyup sizin kendi analizlerinizi yapmanız daha doğru olacak bir eser. Ama klasik bir eser olduğunu da unutmamak gerekli, burada farklı kılan üslup, akıcılık ve bunu söylemeden geçemeyeceğim klasik bir esere göre fazla aksiyon :)
Keyifli ve dolu dolu geçen bir okuma oldu. Umarım başlamayanlar biran önce kendini hazırlasın ve başlasın.
Kitapla kalın..