9 Ağustos 2020 Pazar

AŞK VE GURUR / Jane Austen

ARKA KAPAK

18. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere'nin küçük bir kasabasında, taşralı bir beyefendi ve korumacı bir baba olan Mr. Bennet ve onun aklı havada karısı Mrs. Bennet'ın beş kızının iyi birer evlilik yapmak dışında hayatta başka bir seçenekleri yoktur.

 Fakat kardeşlerden Elizabeth kent soylusu, züppe ama bir o kadar da kendini içindeki zindanlara hapsetmiş olan Mr. Darcy ile yolları kesiştiğinde kaderine başkaldırarak tarihin en büyük aşklarından birinin yazılmasını sağlayacaktır.






 ALINTI

"Sen bana, gerçekten sevilmeye değer bir kadının sevgisini kazanabilmek için daha başka erdemlere sahip olmam gerektiğini öğrettin."

"Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim. Benim gururuma dokunmamış olsaydı."

"Şu hayatta gerçekten sevdiğim çok az insan var emin ol, hakkında iyi şeyler düşündüklerim de bir o kadar az. Dünyayı ne kadar yakından tanırsam o kadar çok tiksiniyorum."

"Bir insan kibirli olmadan da gururlu olabilir.Gurur daha çok kendi nefsimize karşı duyduğumuz saygıyla ilgilidir, kibirse başkalarının bize duymasını istediğimiz saygıyla ilgilidir."

"Siz beni sizi oyalamaya çalışan kibar bir kadın olarak değil kalbindeki gerçeği söyleyen aklı başında bir insan olarak düşünün.."




YORUM

Bu kadar sinirlendiren bir eser okuduğumu hatırlamıyorum. İnsanlığın bu kadar sığ düşünceli gösterilmesi, ele alınması bir bakımdan oldukça anlamlı bir davranış lakin sinir olmadığım gerçeğini değiştirmiyor. 

Okumaya başlamadan önce oldukça heyecanlıydım. Kalemini çok sevdim, akıcı bir üsluba da sahip. Tek beğenmediğim kısım yer verilen konu. Açıkçası kadınların bu kadar dar görüşlü, zengin bir eş bulup sadece evliliğe odaklı gösterilmesi beni çok sinir etti. Erkekler de pek farklı değildi açıkçası, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş deyimi tam olarak  bu eserdeki karakterler için biçilmiş kaftan..

Ayrıca eserde asıl mesaja aslında çok odaklanılmamış gibiydi. 

Bir çok konuya değinilmiş; kadın erkek ilişkileri, toplum ve evlilik kurumları, çıkar ilişkileri, paranın insanlar üzerindeki etkisi, saygınlık konularında ki gözlemlerini her bir karakterde göstermeye özen gösterildiğini görebiliyoruz ama ele aldığı konular çok yüzeysel kalmış. Kitap bittikten sonra geniş bir çerçeveden bakınca daldan dala konulmuş hissiyatını verdiğini söylemeden geçemeyeceğim.

Beklediğim gibi bir eser okuduğumu keşke söyleyebilseydim ama maalesef beklentilerimi karşılayan bir eser olmadı. Pişman değilim okuduğum için, okumasaydım içimde ukde kalacağını biliyordum.

Dönem eseri olduğu için hitaplar çok resmi ama okudukça alışıyorsunuz.Çeviri konusunda koridor yayınlarını açıkçası ben beğeniyorum ve bu eserinde de gözüme çarpan kötü bir ayrıntı olmadı.

Klasik eserleri okumayı seviyorsanız ve bu eseri merak ediyorsanız tavsiye ederim ama büyük beklentilerle okumamaya çalışın.

5 Ağustos 2020 Çarşamba

ŞEYTAN VE GENÇ KADIN/ Paulo Coelho

ALINTI

"İlk karşılaşmamızda söylediğim gibi, bir kişinin hikayesi bütün insanlığın hikayesidir."


"Sevip de karşılığında sevilmeyi beklerseniz boşa zaman harcamış olursunuz."

"Hep şu korku, bir insanın üzerinde egemenlik kurman için onu korkutman yeterli."

"Trajedilerin olması kaçınılmazdı ne yaparsak yapalım, bizi bekleyen kötü şeylerin bir tanesini bile önleyemezdik."

"...
'Ama bir tutam tuzun köye ne zararı olabilir ki?'
'Dünya kurulduğunda haksızlık da bir tutamdı. Ama her yeni kuşak, ne önemi var, diye düşünerek biraz biraz üstüne ekledi, görün bakın şimdi ne durumdayız.'..."


YORUM

Konusunu aşağıda okuyabilirsiniz bu sefer sadece hissettiğim duyguları yazarak bu eseri yorumlayacağım.
Her insanın içinde olan iyilik ve kötülüğün olduğunun farkındayız. İyilikle mi doğarız yoksa kötülükle mi? Yoksa büyürken mi karar veririz yaşamımıza?
Eğer büyürken karar veriyorsak temelimiz daha sağlam olmaz mı? Temeli yıkabilmek bu kadar kolay mı yoksa insanlık bu kadar güçsüz mü? 
Benliğini bulan bir bireyin, düşünceleri, duygularının kolay yıkılmaması gerektiği düşüncesindeyim. Lakin benliği bulmak çok zor, kabul ediyorum. Acaba diyorum benliği bulmayı çok mu kafama takıyorum bu yüzden mi insanlığı anlamam, yargılamam zorlaşıyor, anlamsızlaşıyor?
Meselenin özü iyi ve kötü ama okuduğunuz zaman mesele iyi veya kötü olmadığını anlamanız. Her insan okuduğunu kendince özümser, yargılar. Okuduğunuz zaman ne hissettiğiniz aslında sizin ruhunuzda ki parçayı açığa çıkartır. 
Peki sizin ruhunuzun hangi parçası açığa çıkacak?

İyilik ve kötülüğün ayrılmaz bir ikili olduğunu kabul etmemek büyük aptallık olurdu açıkçası. Bu konuyu yazar oldukça basit bir kalem, derin anlamla yazmış. Akıcılığını bir sayfada bile kaybolmamasını söylemeden geçmek istemem.
Keyifle okunduğu kadar sizi sorgulatmadan da bırakmıyor. Bir eserden daha ne istenir ki? 
Benim için yeterli nedenler sizin de öyleyse kesinlikle alıp okumalısınız.

[Şeytan ve Genç Kadın, benim için oldukça önemli bir dönemime denk gelen bir eser. İsteyerek mi yoksa tesadüf mü bilemiyorum ama benim için bu eser çok anlamlı kalacak. Oldukça doyurucu bir etkisi olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.]


Konusunu ben anlatmayacağım. Arka kapak yazısı gayet net bir şekilde ifade edilmiş.
Gözlerden uzak, kuytu bir dağ köyü ve bu köyün dış dünyadan soyutlanmış, kendi halinde, adeta zamanın dışında bir yaşam süren insanları. Köydeki tek genç kadın, küçük otelin barında çalışan güzel Chantal’dır. Gelip geçen avcılarla ya da turistlerle gönül eğlendiren genç kadının tek dileği bu sıkıcı yerden kurtulmaktır. Beklenmedik bir anda köye gelen ve gerçek kimliğini gizleyen bir yabancı, köy halkına, hepsinin yaşamını alt­üst edecek, değer yargılarını kökünden değiştirecek bir öneride bulunur. Onlara yedi gün süre tanımıştır. Bu süre içinde bu insanlar, yaşam, ölüm, adalet ve dürüstlükle ilgili temel sorunlarla yüzleşecek, yaşam çizgilerini değiştirecek bir karar almak zorunda kalacaklardır. Yabancıya kucak açan köy halkı, onun tehlikeli oyununa alet olurken, “İyi ile Kötü” ikilemi, bu basit insanların örneğinde evrensel boyutlara açılıyor. Paulo Coelho, İyi ile Kötü arasındaki savaşı ve insanın Tanrı’yla ilişkisini konu edinmiş Şeytan ve Genç Kadın’da.

2 Haziran 2020 Salı

AŞK KÖPEKLİKTİR/ Ahmet Ümit

ALINTI


"Yaşam o kadar zengin, o kadar güzel, o kadar fazla ilgi alanıyla dolu ki, bir insanın mutluluğunu bir başka insanın davranışlarıyla sınırlaması bana çok saçma geliyor.."

"Güneşlenmek ve yüzmek için mükemmel ama sizi sevmeyen bir kadını görmek için hiç de uygun değil."

"Benim anlamlı bir yaşamım vardı zaten, ama yıkıldı. Yerine daha güzelini koyabilirim sanmıştım, olmadı. Artık kendime yeni bir yaşam armağan edebileceğimi sanmıyorum. Ben sadece kendimi öldüreceğim."

"İnsanlar cahilse, kötüyse, bundan sevdanın ne suçu var, diyecektim, vazgeçtim."

"Geçecek, her şey geçer, hepsi geçer. Hatta sonra, çok sonra anılar hükmünü yitirdikten sonra, onu iyice unuttuktan, içindeki acının yerini kocaman bir boşluk aldıktan, keşke geçmeseydi dedikten sonra, keşke acısını bir hastalık gibi yüreğimde taşısaydım, desen bile geçer. Zaman insanla oynamayı seven, hem zalim hem de merhametli bir tanrıdır."

ARKA KAPAK


Aşkın bütün halleri... Tutkunun aklımızı ele geçirmesi. Kötülüğün en güzel biçimi... Rezil olmaktan duyduğumuz haz... Kırılan umutlarımızın lezzetli kederi... Çiğnenen onurumuzun getirdiği kibir. Vicdan tutulması, bencilliğin son kertesi, yanılsamanın en derin anı... İmkansız olanın çekiciliği... Yani gönüllü kölelik... Yani insanoğlunun en masum hali... Yani bildiğiniz delilik... Yani en yalansız aşk öyküleri...



YORUM

On ayrı hikayeden oluşan ortak paydası aşk olan bir Ahmet Ümit kitabıyla karşınızdayım. Polisiye bir roman değil, ama sanılmasın ki içerisinde cinayet yok. Diğer polisiyelerden daha çok cinayet var..
Aşkın olduğu yerde nefret de var mıdır? Aşkın olduğu yerde katil de var mıdır? Aşk gerçekten var mıdır?
Her bölüm başlı başlına bir soru getirmekte ki en sevdiğim olaydır bu. Kitabın bana soru sordurması, düşündürmesidir. Özellikle benim gibi aşkı anlamak isteyen, varlığını sorgulatan, inanmak isteyen biri için bu eser çok güzel geldi.

Bölümlerin her biri çok güzeld ki lakin son bölüm, eserinin de ismini alan Aşk Köpekliktir öyküsüne güzel desem az kalır.. Ve favori ikinci öyküm Aşk Bir Ütopyadır öyküsüydü. Biraz teknolojiyle karışık aşk hikayesiydi. Şuan ne desem hikayeden bahsedecek gibi hissediyorum..Ama tek diyebileceğim yazarın kaleminin güzelliği su götürmez bir gerçek. 
Bölüm başlıkları gerçekten çok güzel seçilmiş ayrıca her hikaye kendini sevdiren, hak verdiren yanlarla dolu. Aşk karmaşık olduğu kadar basit, iyilik kadar da kötülüktür. 
Mantığının varlığını korurken, mantıksız davranmaktır.

Bu durumda aşk güzel midir, çirkin mi?

Kitapla kalın.. 

30 Mayıs 2020 Cumartesi

1984/ George Orwell

ALINTI


"İnsan, ardında tek bir adsız sözcük bile bırakamadıktan sonra, geleceğe nasıl seslenebilirdi?"
*
"Geçmişi yalnızca değiştirmekle kalmamış, resmen tok edilmiş, diye geçirdi aklından. İnsan, kendi belleği dışında hiçbir kayıt olmayınca en belirgin gerçeği bile nasıl kanıtlayabilirdi ki?"
*
"Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar."
*
"..canavarca bir dünyada kaybolmuş gibiydi, ama canavar olan kendisiydi sanki."
*
"B-B!.. B-B! ezgisi öteden beri yüreğine korku salardı. Hiç kuşkusuz, her seferinde herkesle birlikte o da söylerdi; söylememek söz konusu bile değildi. Duygularını gizlemek, aklından geçenlerin yüzüne yansımasını önlemek, herkes ne yapıyorsa onu yapmak, içgüdüsel bir tepkiydi."



ARKA KAPAK

 Orwell'in bu son kitabı, her şeyin tümüyle devletin denetiminde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı yürekten bir uyarı niteliğindeydi. Dünyanın sürekli birbiriyle savaşan üç totaliter polis devletinin egemenliği altında olduğu düşsel bir gelecekte geçen roman, hem o dönemde hem de sonraki yıllarda çok sayıda okuru derinden etkileyecek, güncelliğini hiç yitirmeyecekti.





YORUM

"SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
CAHİLLİK GÜÇTÜR."

Bir makineye dönüştürüldüğünüzü, her daim izlenildiğinizi, düşüncelerinizin  bile kontrol altına tutulmaya çalışıldığı bir iktidarlık'ta yaşam savaşı verdiğinizi düşünün.

Winston'ın aydınlanması günce tutmasıyla başlamıştır. İçinde verdiği sorgulama savaşını daha fazla içinde tutamamaktır ve birisiyle konuşamayacağı için kendi kendine cevaplar aramaya başlar.
Unutmayın insan kendi varlığını, evrenin varlığını sorgulamaya başlamazsa hiçbir g

Yönetimde tek bir güç bulunmakta,Parti denilmektedir. Parti, ülkede her şeye hakimdir. Her bir vatandaşını her an takip etmektedir.  Tele-ekran aygıtı ile her an her dakika izlenip, dinleniyorsunuz. Mimikleriniz de ki en küçük değişiklik bile bir suç olabilir.
"BÜYÜK BİRADERİN GÖZÜ SENDE" sloganı ile bu durumu net bir şekilde özetlemektedir; Partiden kaçamazsın. Büyük Birader ise Partinin yüzüdür. Kendisini fotoğrafla dışında gören kimse yok. Ancak herkes onun varlığını, özellikle de gözlerini her an üzerlerinde hissetmektedir. Ona karşı sevgi, sonsuz itaat  kaçınılmaz bir duygu olarak hepsinin kalbine yerleştirilmektedir. 
Her insan varlığının Parti'ye, Partinin varlığının da Büyük Biradere bağlı olduğunu bilerek yaşamalıdır. Onun her emrine mutlaka uymalı, düşünmek, sorgulamak ve tereddüt etmek kesinlikle yasaktır.

"Geçmiş, günü gününe, neredeyse dakikası dakikasına güncelleniyordu. Böylelikle, Parti'nin tüm öngörülerinin ne kadar doğru olduğu belgeleriyle kanıtlanmış oluyor; günün gereksinimleriyle çelişen tüm haber ve görüşler kayıtlardan siliniyordu."

Bu alıntı ile geçmişi bile ele geçirdiklerini, her şeyi ellerinin altında olduğunun kısa bir özeti. 
Okurken tüylerinizin ürperdiği bir eser. Benim ikinci okumam olduğu halde etkilenmekten kendimi alamadığım bir eser. 
Kesinlikle herkesin en azından bir kere okumasını istediğim, tavsiye edeceğim bir eser.


25 Mayıs 2020 Pazartesi

ÖRÜMCEK AĞINDAKİ KIZ/ Stieg Larsson (Millennium IV)

ALINTI


“Hep yanlış insanlar vicdan azabı çekiyor, acılara neden olanların vicdanları yok. İyi şeyler için savaşanlar vicdan azabıyla kıvranıyorlar.”
*
"Halkı gözetleyenler, en sonunda halk tarafından gözetlenirler. Demokrasinin en temel mantığı bu."
*
"Yasalar karşısında eşitiz, eğer eşit ödeme yaparsak."
*
"Gerçek genellikle gerçek dışıdır."



ARKA KAPAK

Lisbeth Salander, Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi NSA'in ağını hacklemiş ve çok önemli bazı bilgiler edinmiştir. Ejderha dövmeli kızın adaletsizliğe karşı duyduğu öfke hiç sönmeyecek bir alev gibidir, özellikle de o ateşi daha da harlayacak birtakım devlet sırlarını ele geçirdikten sonra.

Mikael Blomkvist, gecenin bir yarısı yapay zekâ konusunda uzman Profesör Balder'den gizemli bir telefon alır. Millennium'u içine düştüğü zor durumdan kurtaracak bir haberin kokusunu alan Mikael, profesörle görüşmeye gittiğinde örümceklerle dolu bir ağın içine düştüğünü fark eder. Ve işte böylece yıllar sonra Lisbeth'le yolları yeniden kesişir.

Korumak için öldürmeye hazır biri…
Gerçeklerin birbirine dolandığı bir ağ…
Ve avının peşini asla bırakmayacak bir örümcek.


YORUM

Herkesin kafasını kurcalayan bir soru;  serinin devamını nasıl yazmış? Açıkçası benim en büyük korkularımdan biriydi bu konu. Hatta üçüncü kitabı için serinin son kitabı diye yorumlamıştım :) 
Tabi ki bariz farklılıklar var ama gerçekten seriye nasıl başladıysanız öyle akıcılıkta devam ediyor.  Üslup konusuna gelecek olursam okurken beni rahatsız etmedi hatta nerede yarım kaldığını anlayamadım, David Lagercrantz gerçekten başarılı bir şekilde devamını yazabilmiş. 
Hatta devamını getirmekle kalmayıp seriye yeni bir kitap bile eklemiş. Evet seriye çok geriden geliyorum ama bu kadar güzel bir seriyi çabucak elimden kaçırmak istemedim. 

Maceramız aslında kaldığı yerden devam ediyor. Lisbeth'in rahat dıracağını düşünmek tam bir skandal olurdu. Geçmiş geçmişte kalmıyor Lisbeth için. Bence kalmamaya da devam etmeli. Geçmişin peşini bırakmamaya devam ederken yolları yine Blomkvist ile keşişti. 
Yapay zeka konusunda uzman prof. Frans Balder'in geliştirdiği programı çalmak isteyen birçok insanın varlığı bir yana aile problemleri de peşini bırakmamakta. Özel bir çocuğa sahip olan Balder, oğluyla ilgilenmeye karar verir ve oğlunun Savant sendromu hastalığının olduğunu keşfederek üzerine düşmektedir.
 Balder bir şeyleri düzeltmeye karar vermekle kalmayıp harekete geçer.Başından geçen olayları medyaya yansıtmak, doğruları insanlara duyurmak için Blomkvsit  ile görüşme ayarlar.
 Kader her zaman istediğimiz gibi işlemez. Balder'in ölümü ile her şey daha da karmaşık hale gelir. 
Peki Lisbeth ve Blomkvsit nasıl bir araya gelmekte?

Aksiyonu diğer kitaplardan farksız, soluksuz bir kitap okuyorsunuz. Lisbeth hakkında yeni bilgiler, kardeşi ile arasında ki problemi, daha bir çok özel şeyler.. 

Beni oldukça tatmin eden bir kitap oldu umarım sizinde öyle olur.

Seriye başlamayanlar kesinlikle başlamalı.


ARI KOVANINA ÇOMAK SOKAN KIZ/ Stieg Larsson (Millennium III)

ALINTI

"İnsan hep gençmiş gibi dolaşıp hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarken,birden yolun sonuna geliyor....."
*
"Casusların casusu kim olacak, gözetleyenleri kim gözetleyecekti?"
*
"Sonsuz bir zamanın içinde, bir şeyleri yayınlamak için doğru tek bir an vardır."
*

"Boşluğa kurduğu denklem dağıldı. Sanki fiziksel bir biçimleri varmış gibi, yere düşen rakam ve işaretlerin seslerini duydu."



YORUM


Serinin son kitabında, Salender'ın hukuk mücadelesini, ikinci kitapta akılda kalan soru işaretlerinin cevaplarına ulaşıyoruz. 
Bir yandan İsveç polis ve istihbarat teşkilatının içerisindeki kimi gizli, kimiyse açık açık yapılan suçların nasıl ağ inceliğiyle örülüp daha sonra o örülen ağın nasıl kafalarına dolandığının çok güzel bir kalemle olaylara şahit oluyoruz.

Yazar her kitabında daha fazla mükemmelleştiriyor. Seri kitaplar biraz sıkıntılıdır, ya orta kitap durağanlaşır yada son kitapta kalemi tökezler. Ama Millennium serisi dört dörtlük, hatta geriye dönüp baktığınızda kalemin geliştiğini fark ediyorsunuz.

Karakter fazlalığı da bazı yorucu bir hal alıyor. Karakterler konusunda yan karakter bile demeyeceğimiz  kişiler hakkında uzun bir anlatış yapması zaman zaman sıkıntı yaratıyor.

Bir başka konumuz iyi karakterlerin çok iyi, çok zeki, hatasız olmasına karşın tüm kötü karakterlerin karşı tarafa göre amatör hareket etmesi.  Eh kurgu deyip geçebiliriz tabi ki ama bu kitapta biraz fazla göze batıyordu. Yazar bu konuya biraz daha iyi kaleme alabilirdi. 
Bu konular belki okurken dikkatinizi bile çekmeyecektir, eğer takıntılı değilseniz😂
Lisbeth Salander 'in davranışları, sergilediği tutum,kendine güveni, özgürlüğü, saygısı her şeyiyle harikaydı. 

Ben seriyi aralıklarla okudum. Arka arkaya okusaydım  efsane bir seriden hemen ayrılmak zorunda kalacaktım. Elinizin altında akıcı, sürükleyici bir serinin bulunması kadar güzel bir şey olamaz.
*
Çok daha fazla uzatmadan yorumu burada bitiriyorum. Dördüncü kitabını ne zaman gözüm keserde okurum emin değilim, bir yandan merak ediyorum nasıl devam ettirdiklerine bir yandan bu kadar güzel kurguyu heba ettilerse hayal kırıklığı da yaşamak istemiyorum. Eh okumadan da bilemeyeceğim.