21 Haziran 2021 Pazartesi

RUH ADAM/ Hüseyin Nihal Atsız


 ARKA KAPAK

Türk edebiyatında pek alışılmamış çeşitte bir romandır. Müellifin tarihî romanlarını okumuş olanlar, tarihî bir roman gibi başlayan bu eserin öyle olmadığını görecek, sayfalar ilerledikçe kendilerini aşırı bir sembolizmin içinde bulacaklardır. Bir tarih çeşnisinin de yer aldığı roman, yaşamanın gayesini yalnızca askerlikte bulan bir subayın hayatıdır. Tabiatüstü olaylarla anlatılan bir hayat hikâyesinin, dikkatle bakıldığı zaman, gerçeklerin sembollerle çerçevelenmiş ifadesinden başka bir şey olmadığı görülecektir. «Ruh Adam», kendi nefsi ile mücadele eden bir insanın macerasıdır. Edebî-ruhî tahlilini yapanlar, eserin hakikaten bir roman mı, yoksa yaşanmış bir hayat mı olduğunu kestirmekte hayli tereddüde düşeceklerdir.


ALINTI

"Bana insanlardan mı bahsediyorsun? demişti. İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."

" Hakikaten şu insanların pek müz'iç mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı."

"Kendilerini yalnız ve kimsesiz sananlar, çevrelerinde dostlar gördükleri zaman nasıl bir inşirah duyarlarsa Ayşe de onu duyuyor, gönlünün ah u zar ile dolu olmasına rağmen yaşamaktaki zevki tadıyordu."

"Sevginin niçini olmaz ki efendim.. Düşünsem belki makul bir sebep bulabilirim. Fakat bu hakiki sebep olmaz. Çünkü biz önce severiz. Sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. Bu da hodbinliğimizden doğar efendim."


YORUM

"Bütün hayatınca geri dönmek ve pişman olmak nedir bilmeyen bir adamın ruhundaki kavganın sonundan cidden korkulurdu."

Atsız'ın kalemi ile ilk kez bu eseriyle tanışıyorum. Yazar hakkında bilgim aslında yok denecek kadar azdı. Eserini okuduktan sonra hem kitabında ki düşünceleriyle hem de internet araştırmalarıyla tanımaya başladığımı söyleyebilirim.

 Gelelim eserin konusuna, Ana karakterlerden Selim Pusat, birisi geçmişten bu güne kadar gelen diğeri de günümüzde yaşayan iki hayatın içselleştirerek bir kişinin ruhunda birleştiği iki öyküden oluştuğunu söyleyebiliriz. Peki kiminle içselleştiriliyor? Selim Pusat, Mete’nin ordusundaki kaderini benzer bir şekilde günümüzde de yaşayan ve bunun ruhsal sancılarını ve halüsinasyonlarını yaşayan bir askerdir.

 Yüzbaşı Burkay evdeşinin iyiliğine kötülükle karşılık vermiş, eşini yasak bir aşk ile aldatmıştır. Bu yüzden Yüzbaşı Burkay’ın ruhu dünyaya her gelişinde bu ıstırap ile yaşar. Nitekim  son asırdaki Selim Pusat kimliği ile  edebiyat öğretmeni eşi Ayşe ile de evli iken  gönlünü yine bir başka kadına kaptırmış bu nedenle de bu çağda da bu ıstırapları yaşayan  birisi olarak karşımıza çıkmıştır. 

Aslında sadece aşk üzerinden ilerlemek doğru olmaz. Selim Pusat'ın kralcılık yaptığı gerekçesiyle askerlikten atılan bir kişidir. Askerlik kavramıyla adeta bütünleşmiş bir kişiliğe sahip olması hayatını özetlemekte aslında.

Öyle ki sevdiği ve dinlediği tek müzik askeri marşlardır, insanlarla iletişimi yaşadığı olaylardan sonra girdiği az sayıda ki diyaloglarda da sürekli konuyu askerliğe getirmekte veya sohbetteki tutumları hep askeriyenin katı ve soğuk mizacına göre yapmaktadır. 

Atsız'ın bu romanı kendinden büyük parçalar barındırdığı söylenmekte ki eseri okurken gerçekten de yazar kendini anlatıyor hissiyatı vardı.

Eserin tarih ve edebiyatla iç içe olması oldukça keyifliydi. Keyifli yapan aslında yazarın eserin içinde gizlediği okuduktan sonra fark edilecek düşünceler vardı. Örneklendirmek gerekirse, kader ortağı olan Şeref adlı karakterin cümleleri, seçilen şiirler gibi birçok örnek var. Spoiler vermeden bu kadar bahsedebiliyorum ama okuyunca hatta okuduktan sonra ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Başlangıç ve sonu güzel bir uyum içerisindeydi. Severek okuduğum bir eser olduğunu söyleyebilirim. 

Kitapla kalın..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder