9 Ekim 2021 Cumartesi

ATEŞ YAKMAK/ Jack London


 ARKA KAPAK

Jack London, Kuzey topraklarını konu alan eserlerinde okurlarını buzla sarmalanmış bir diyarda adım adım gezdirir. Biri 1902’de, öbürü 1908’de yayımlanan ve “Ateş Yakmak” başlığını paylaşsalar da birbirlerinden olay örgüsü yönünden ayrılan iki hikâyeyle, “Yaşama Azmi” adlı üçüncü bir hikâyenin bir araya getirildiği bu derlemede de Jack London insanın buz kaplı doğayla ve kendi benliğiyle yüzleşmesini anlatır.  Gençliğinde Klondike bölgesine altın aramaya giden ve soğuğun hüküm sürdüğü bu topraklarda bizzat yaşamış olan London, Alaska’dan Yukon’a, Kolondike’ten Kanada tundralarına kadar yörenin coğrafyasına ve sakinlerine oldukça hâkimdir. Jack London’ın karakterleri Kuzey’in dört bir yanda uzanan bembeyaz topraklarında vahşi doğanın gücüyle amansız bir mücadele halindedir. Doğanın, soğuğun ve pek iyi bilmedikleri bir coğrafyanın pençesinde, hayata tutunmaya çalışırlar.  Ve ateş yakmak, bu varoluş mücadelesinin ilk adımıdır.


YORUM

Kendinizi Kuzeyde hissedeceğiniz 3 farklı soğuk öykü derlemesini ele alan Ateş Yakmak kitabında  ateşin ne kadar önemli özellikle de  Kuzey de yaşayanlar için hayat anlamını taşıdığını bu öykülerde bulunan karakterler vasıtasıyla anlıyoruz. 

İlk iki öykü birbirine çok benzese de hem London'un farklı zamanlarda ve deneyimlerinin değişimi ile birbirinden oldukça farklı öyküler. Eserin sonunda daha ayrıntılı farklılıklara değinildiği için onlara ben yer vermeyeceğim. 

Karakterlerin doğaya karşı hayatta kalma mücadelelerini okumak ve bu kadar kısa bir eserin bu kadar etkileyici olmasının nedeni kesinlikle London kalemi diyebiliriz. Eser sizi gerçekten şuandan alıp o dondurucu soğuğun yaşandığı ortama götürüyor. Ve sizde karakterlerin yanı başında bir izleyici gibi yaşayacak mı yoksa yaşamayacak mı telaşına kapılıp sizin de bir mücadele savaşınız başlıyor :) .

Benim oldukça keyif aldığım bir okuma oldu. Jack London 'un tabi ki en iyi eseri diyemem ama tanışmak için kesinlikle önereceğim eserler arasında yer alıyor. 



30 Eylül 2021 Perşembe

CİNNET MÜSTATİLİ/ Necip Fazıl Kısakürek


 ARKA KAPAK

Bir ansiklopediye geçmiş ifadeyle, "hapisleri üniversite yıllarından çok olan" Necip Fazıl, 1943'den başlayarak 1947-1950-1951-1952-1957-1959 ve 1960 senelerinde cezaevine girdi. Son mahkûmiyet kararı ise vefatı sebebiyle infaz edilemedi.

1955'de "Yılanlı Kuyudan" ismiyle yayınlanmış olan eser, hapishane günlerinin, "büyük sanatkâra" has, derin ve duyarlı bir iç hayat üzerindeki müthiş tesirini yansıtan bir ıstırap ve gözyaşı günlüğüdür.


ALINTI

"İnsan, bildiği şeyi, bilinmiş zanneder. Halbuki insanın en fazla bilmediği şey, bildiğini zannettiğidir."

"Siz, karanlığın deposunda, büsbütün karanlıkta kalmanın ne demek olduğunu  bilir misiniz? Buz deposunun içine yağan kar.."

"Soylu fikir adamı için bu kainatın mutlaka izahı lazımdır. Mutlak iah olmayınca da izah edilemeyişinin izahı lazımdır."


YORUM

"Bu ne iç hapishane ki, dışımı da bu hale getirdi? Yoksa dışımdaki hapishanenin, haddine mi düşmüş, içimi bu hale getirebilmesi.."

Necip Fazıl Kısakürek'in  1952 Malatya meselesini kapsayan hapishane anılarını gün gün yazdığı eser. Yazarın kalemiyle ilk kez tanışıyorum. Güzel bir başlangıç mı yoksa yanlış bir seçim mi tam emin olamasam da güzel bir okuma yaşadığımı inkar edemem.

Günce şeklinde olduğu için yazarın iç dünyasını, hapishane yaşamının perde arkasındakileri görmek gerçekten etkileyiciydi. Nice yazarlar, şairlerimiz özgürce düşüncesini dile getirmesinden kaynaklı cezalar çekmesinin bir örneği okumak gerçekten farklı duygular hissettiriyor. Gerçi çok geçmişe de bakmaya gerek yok günümüzde yok mu sanki :)

Yazarı tanımak için günce okumalarını hep sevmişimdir aslında. Şiirlerini oldukça merak ettiğimi de dile getirebilirim. Kült şiirlerini bu dönemde yazdığını okuduktan sonra şiirlerine göz atmamak olmaz tabi.

Bu haklı, bu haksız olaylarıyla tartışmaya girmek istemiyorum açıkçası. Edebi yönden ele alındığında gerçekten yazarın kaleminin hissiyatı oldukça güçlü olduğunu söyleyebilirim.



23 Eylül 2021 Perşembe

PİA MATER/ Serkan Karaismailoğlu

ARKA KAPAK

Nöro-Roman: Sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okuyucuya sunulduğu bir roman türüdür.

Adam bir türlü anlamıyordu. Beyin üzerine onlarca kitap ve araştırma okumuştu. Bu konuda kendisini önemli bir şekilde geliştirmişti ama gene de anlayamıyordu. Nasıl olur da bir başka insanı bu kadar net içinde hissedebilirdi ki. Onu gördüğü her an, sahip olduğunu sandığı bütün organlarının aslında ne kadar bağımsız ve başına buyruk olduklarını bir kez daha algılıyordu. Yıllardır beraber yaşadığı kalbi artık başkası için atıyordu, beyni desen çoktan olay yerini terk etmişti. Kendi hücreleri bile dinlemiyordu adamı. Bir insanın hücresi neden bir başkası için kendi vücuduna ihanet ederdi ki... Ama adam bir şeyden çok emindi. Tüm hücrelerinin kendisini terk edeceğini de bilse, onu gördüğü tek bir anı bile dünyada hiçbir şeye değişmezdi.




YORUM

"Tüm hayatım boyunca ne öğrendim biliyor musunuz? Hiçbir şey kesinlikle göründüğü gibi değildir. Bir olayın tanımını belirleyen yegâne şey, bakış açısıdır..."

Pia Mater eseri aşkın, bilimin, maceranın muazzam bir  kurguyla ortaya çıkarılmış bir nöro-roman. Nedir bu nöro-roman? Yazarımız açıklamasıyla;  Sinirbilimsel gerçeklerin, belli bir kurgu ve hayali karakterler eşliğinde okuyucuya sunulduğu bir roman türüdür.

Arka kapak yazısını okuduktan sonra heyecan ve beklentimin tavan yaptığını söyleyebilirim. Bu kadar yüksek beklentiyi hak etti mi diyecek olursanız evet gerçekten hak etmiş :)

Bilimin bu kadar keyifli ve heyecanlı bir şekilde kurgulamak gerçekten tebrik edilesi.  
Kurgu çok farklı değil lakin bu eseri farklı yapan karakterler ve beyin ilişkisi. 
Karakterlerimizin isimleri, Meryam, Perit, İlias, Tesla, Alef, Galen ve bahsetmediğim diğer karakterler.

Sadece karakterler de değil oluşturulan ortamın isimleri bile oldukça farklı ve anlamlarına yer verilmiş.
Özellikle Alef'in karakteri ve mesleğine karşı tutumuna hayran kalmamak elde değil. Çok fazla içeriğine girip heyecanı kaçırmak istemiyorum açıkçası. 
Ama eğer zamanınız varsa kesinlikle zaman okunması gereken bir kalem olduğunu söylemeliyim.

Pia Mater aslında tam olarak bir başlangıç kitabı diyebilirim. Birçok karakter var kurgumuzda ve her bir karakterin ele alınma şeklini oldukça yeterliydi. Her bir karakterin aslında bir kitabı olsa alıp okurdum diyebileceğim bir eser okumayalı oldukça uzun zaman olmuştu. Ki sadece karakterlerin çok fazla hayatına girilmedi bile. Daha neler neler olacak merak edilesi.

Genellikle serilerin ilk kitapları  devam ettirmek adına, akıcı, heyecanı tavan yaptıracak unsurlara oldukça yer verilir ve bu eserde de bunu hissettim. Yani bu kötü bir izlenim değil tabi ki. Bunu başarılı bir şekilde devam ettirmek de önemli.

Alıntılar kısmı hakkında söyleyebileceğim şey eve çok bilindik cümleler vs ama yazar zaten ben yazdım diye bir iddia da bulunmamış. Kurgunun gidişatını uygun bir söz veya olayın içeriği hakkında ufak bir ön hazırlık yapılmış gibi hissettim. Bu ayrıntı ne kadar önemli bilemiyorum tabi ama kitap hakkında araştırma yaparken dikkatimi çekmişti ve değinmek istedim.

Ve okurken bahsetmiştim aslında bir seriyi çok anımsatıyor, şimdide hangi seri olduğunu söylemeyeceğim çünkü başlangıç kitabı eğer ikinci kitabı da okuduktan sonra bu hissiyat devam ederse o zaman bahsedeceğim. Benzerlik olarak sadece hissiyat bu arada kurgu ve kalem tabi ki de farklı. 

Benim için oldukça güzel bir yolculuk oldu. Her alanda yeni bir şeyler öğrenmek tabi ki keyifli. 

İkinci kitap, Arachnoid Mater de görüşmek üzere..

20 Eylül 2021 Pazartesi

GECE YOLCULARI Gordios'un Gizemi / Murat Yıldız


 ARKA KAPAK

Bir bina düşünün, binlerce yıldır çevresindeki her şey yıkılırken dimdik ayakta kalmaya devam eden gizemli ve kibirli bir yapı... Peki bu yapı bir okula dönüştürülecek olsaydı...

Eğer gizemli olayların peşinden gidecek cesaretiniz yoksa bu kitap size göre değil. Ancak herkes uyurken gizemli tünellerde dolaşmaktan ve gece bekçisi Bay Filch'e yakalanmaktan korkmuyorsanız doğru yerdesiniz. Gizemli bir macera, biraz mizah ve biraz da hüzün arıyorsanız yolculuğumuza siz de katılın. Ama unutmayın, bu yolculuk sonunda ulaşacağınız yer, ulaşmak istediğiniz yer olmayabilir.

GORDİOS sizi çağırıyor...


YORUM

"Gökyüzünü tanımadan yeryüzünü anlayamazsın."

Gordios Yatılı Okulu'ndaki öğrencilerin başlarından geçen bir takım gizemli ve inanılmaz olaylara eşlik ediyoruz. Gordios sıradan bir okul olduğunu söyleyemeyiz. Hangi okulun geçmişinde rasathane, hastane, müze hatta hapishane olarak kullanılmıştır? 

Bir takım meraklı öğrencilerin varlığı ile Gordios'un sır dolu perdeleri aralamaya hazır mıyız?

Çocukken de en sevdiğim tür gizem ve gerilim kitaplarıydı. O yüzden Gece Yolcularını okurken çocukluğuma dönmüş gibi oldum.  

Kalemin akıcılığı, kurgunun geniş kapsamlı ele alınmasıyla oldukça keyifli bir yolculuk yaşadığımı bir kez daha dile getiriyorum. Okurken keşke benimde böyle okul anılarım olsaydı diye bir iç geçirmedim değil. Ama okurken sanki bende oradaymışım, birlikte bu gizemleri çözüyor gibi hissettiğim için çok fazla üzülemedim :)

 Çocuk kitabı olmasına rağmen birçok yetişkin eserin beğenerek okuyacağına teminat verebilirim.  Neden bilmiyorum ama büyüdükçe çocuk kitaplarını okumak daha bir zevkli ve keyifli hale getiriyor. Bilemiyorum tek ben böyle hissediyor olamam :)

 Yazarımız Türkçe öğretmeni ve bu kitabın  gelirleriyle öğrencilerine destek sağlaması gerçekten belirtilmesi gereken bir ayrıntı olduğunu düşündüğüm için söylemeden geçemeyeceğim. Bu kadar naif ve güzel bir düşünceyle hareket edip böyle bur kurgu yaratılması ayrıca tebrik edilmeli.

Böyle öğretmenlerin artması dileğiyle gönülden dileklerle. 

Ve umarım yazarımızı devam kitaplarını da çıkarır.

17 Eylül 2021 Cuma

DÖNÜŞÜM/ Franz Kafka


 ARKA KAPAK

İlk kez 1915'te “Die Weissen Blaetter” adlı aylık dergide yayımlanan Dönüşüm, Kafka'nın en uzun ve en tanınmış öyküsüdür ve yayımlanmasının üzerinden nerdeyse bir asır geçmesine rağmen hâlâ tüm dünyada en çok okunan kitaplar arasındadır.

17 Ekim 1912'de Felice Bauer'e gönderdiği mektupta Kafka Amerika romanı üzerinde çalıştığını, ilerleyemediğini görünce sıkıldığını ve yataktan kalkamaz hale geldiğini, bu nedenle bir öykü yazarak ara vermek istediğini yazar. Dönüşüm işte böyle ortaya çıkar.

Kumaş pazarlamacısı olan Gregor Samsa'nın uykusundan kocaman bir böceğe dönüşerek uyanmasıyla başlayan Dönüşüm, giderek gerçeklikle kurmacanın sınırlarını zorlayan müthiş bir anlatıma dönüşür.


YORUM

"Neden sadece Gregor en ufak bir gecikmesinden bile kuşku duyulan bir firmada çalışmaya mahkum edilmişti acaba?"

Kafka'nın en popüler eseri Dönüşüm olduğu bir gerçek. Genellikle bu eseriyle tanışılır ya devamı gelir ya da gelmez. Diyeceksiniz ki bu her kitap için böyle değil mi? Aslında evet, doğru. Kült eserlerinin şöyle bir gerçekliği vardır en popüler kitabıyla başlanır ya sevilir diğer eserleri de okunur ve kalemine gerçekten hayran kalınır sadece kült eserle sınırlı değildir. Ya sevilmez, anlaşılmaz bir köşeye atılır devamı gelmez. Kafka'nın kalemi de tam olarak bunu anlatıyor aslında.

 Benim için Dönüşüm çok cazibeliydi. İlk okuduğumda yazarın üslubuna alışamamıştım. İkinci kez elime aldığımda aslında sorunun üslup değil de içerik olduğunu anladım. İkinci okumamda daha çok bende hissettirdiği duygulara odaklandığımı hatırlıyorum. Ve bunun farkındalığını hissedince diğer eserlerine, hayatına dair bir merak uyandırdı. Okunulan farklı bakış açılarıyla kaçırdığım noktaları görebilmemi sağladı. Ve eser için olumlu bir katkısı oldu. Bir insanı tanıyabilmek için onunla yaşamalısınız, öyle değil mi?

Dönüşüm aslında her insanın başına gelmiş veya gelebilecek bir meseleyi ele almakta. Siz eğer bir şeyleri yapabiliyor, seviliyor veya seviyorsanız, saygı görebiliyorsanız bu yaşamda ki sistemin bir parçası olabilirsiniz. Lakin eğer elden ayaktan düşerseniz veyahut canınız istemediği bir şey yapmamaya başladığınız an sistemin sizi 'farklı' olan kategoriye aldığını ve dışladığınızı görür, hissedersiniz.

Bu farklılığın sonuçlarına kendiniz bile katlanmadığını düşündüğünüz de başkalarının katlanamamasını anlayabiliyor ve sizde farklılıkların dışlanmasını normalleştiriyorsunuz. 

Genel olarak Dönüşüm kitabını yorumlarken böceğe dönüşüm olarak kullanılıyor orijinal anlama bakacak olursak "kurban edilmeye uygun olmayan kirli hayvan" veya 'haşere' olarak betimlenmekte.  Bu anlam farklılığını da göz önüne alırsak eser sonrasında Kafka'nın değişimini bir hayvan olarak ele almak pek mantıklı gelmemişti bana.


Güzel bir deneyim yaşattığını dile getirebilirim.

ÇOCUKLUĞUM ve ÇOCUĞUM/ Aslı Kocaeli


ARKA KAPAK 

Sakla anıları gelir zamanı, boşuna mı biriktirdi çocukluğun onları? Asla! Çocukluğun kendine has bir dünyası vardır. Bu dünyada büyülü şeylere yer olduğu kadar mutsuz anılar da yer bulabilir kendine. Bir çocuk, bir kahramanın gelip kendisini kurtarmasını bekleyebilir, yolda yürürken kuşlara bakıp hayallere dalabilir, olmayacak şeylerden korkarak annesinin sıcak kollarında şefkat arayabilir, salıncakta sallanırken her defasında hızını artırarak gökyüzüne kavuşabilme ihtimaline tüm benliğiyle inanabilir, bir sihirli değnekle her şeyin daha güzel olacağını düşünebilir... Sonra bir gün büyür, dizlerindeki kabuk tutmuş yaraları unutur, unuttuğunu sanır.

Belki de çocukluğundan beri beklediği o kahraman yetişkinliğinin pelerin takmış halidir…

Aslı Kocaeli, anne olduktan sonra âdeta kendi sihirli değneğini ve pelerinini bularak çocukluğuna bugünün gözüyle bakıyor, kabuk tutmuş yaraları iyileştirmeye niyet ediyor. “Büyüğüm ben anne olacak kadar, küçüğüm ben anne diye ağlayacak kadar,” diyor ve o zamanlar anlamadığı, içe kapandığı, mutsuz hissettiği tüm anların başını bir anne şefkatiyle okşuyor. Çocukluğum ve Çocuğum ’da sıkı sıkı sarıldığı çocukluğu ve kendi çocuğu, el ele tutuşup huzur dolu bir yolculuğa çıkıyor.

Bir anne olmak ve bir annenin çocuğu olmak denklemlerini @anneninicsesi parantezinde çözmeye hazır mısınız?

“Küçüklüğümden bir hediye geldi anneliğime,

Çocuğumun ihtiyacı olan her şey yazıyor içinde.”



ALINTI

"İçimde hüzün nöbetçileri vardı. Ne zaman çok eğlensem ya da anın tadını çıkarmaya çalışsam bu hüzün nöbetçileri ortaya çıkardı. Benim çok sevinmemi ve içten kahkahalar atmamı pek sevmezlerdi. Onları kimin nöbete diktiğini bilemiyorum ama işlerinde gerçekten çok iyilerdi."


"Ancak kötü hislerimi paylaştığımda onları huzursuz ettiğimi, iyi hislerimi paylaştığımda da sanki bunu kah etmediğimi hissettiğimden, susmanın iki taraf için de daha faydalı olduğuna kanaat getirdim."


YORUM

".. bu yüzden ne istediğini açıkça söylemesine rağmen istedikleri olmayan çocuklar, artık ne istediğini söylemeyi de bırakırlar."

Kendi çocukluğundan gelen deneyimlerini kendi çocuğuna hem yansıtmaya hem de yansıtmamaya çalışan bir annenin hayatına konuk oluyoruz.  

Kaleminin akıcılığından mı anılardan oluştuğundan mı bilemiyorum ama elime aldığım gibi bitirdiğim bir eser oldu. Bu kitabı okuduktan sonra ne kadar genç bir insan olsam da çocukluk anılarımı çok zor hatırlıyorum ve bu kitabı okuduktan sonra ufak tefek de olsa o anılara ulaşmamı sağladı. Küçük de olsa eskiye dair güzel ve kötü anıları hatırlamak bile beni çok  mutlu etti.

Anne olmadığım için ne söylesem havada ve yapmacık kalacak ama bir şey söyleme hakım olsaydı anne olursam bu kitabı unutmayacağım. Belki iddialı bir cümle evet. Lakin bu kitabı okuduktan sonra ne kadar ufak bir olay gibi gözüken aslında arkasında derin bir sorun olan durumları fark ettim. Ve bunları benim de yaşadığımı hatırlamama da yardımcı oldu. Hatta bu kitabı okuyan herkesin böyle bir cümle kuracağına eminim. Bizim sorunumuz çocukların çocuk olması çünkü. Eğer ilerde bir çocuk düşünürsem es geçilmemesi adına aklımın bir köşesine ve buraya yazıyorum. 

Çocukken, 'Bir kere çocuk oluyorum bırakın istediğimi yapayım,' diyecek kadar büyümemişsindir. Bunu diyebilecek kadar büyüdüğünde de bir daha çocuk olamayacak yaşa gelmişsindir.