13 Ocak 2021 Çarşamba

ÇILGIN KALABALIKTAN UZAK/ Thomas Hardy


 ARKA KAPAK

Güzel Bathsheba Everdene, kendisine miras kalan büyük ve bakımsız çiftliği çekip çevirmek için Weatherbury köyüne gelir. İçgüdülerine göre hareket eden Bathsheba, köydeki üç erkek, atılgan ama sorumsuz Çavuş Troy, saplantılarının tutsağı olan Çiftçi William Boldwood, sadık ve becerikli Gabriel Oak arasında bocalarken duygusal bir eğitimden geçecektir...

İngiltere'nin güneybatısındaki düşsel Wessex bölgesinde geçen romanlarıyla tanınan Thomas Hardy, Çılgın Kalabalıktan Uzak yapıtıyla büyük ün kazanmıştı. Mizahi, melodramatik, pastoral ve trajik öğeleri ustaca harmanlayan roman, Hardy'nin her zamanki ihanet ve aşk acısı temalarını işlemesinin yanı sıra en sıcak, en eğlenceli yapıtlarından biridir.

ALINTI

"Aşka düşmenin belirli bir yolu vardır da çıkmanın yoktur - bu, dikkatinizi çekmiş olabilir. Kimileri evliliğe kestirme bir çıkış yolu gözüyle bakarlar."

"Kimi zaman az konuşmak , çok konuşmaktan daha çok şey söylemektir."

Neşenin zorunlu olduğu sıralarda neşeden yoksun kalmak kadar, neşenin var olduğu zamanlarda bundan sonuna kadar yararlanamamak da insanın ruhunu çökertir ve söndürür.


YORUM

Başlarken böyle bir aşk üçgeninde kalacağımı düşünmüyordum.  Güzel ve başarılı olan Bathsheba amcasının ölümü ile çiftliğin başına geçmiştir. Evlenme gibi bir düşüncesi olmayan ve tüm kasaba halkına başarılı olacağını, bir erkeğin yardımını almadan bu işi yürüteceğini gösterme hedeflerindedir. Evet bu hedefini oldukça samimi buluyordum ta kii çoban Gabriel Oak ile yaşadığı olaylar kafamı bulandırana kadar.  Hedeflerine karşı oldukça istikrarlı ilerlemesine rağmen yaptığı anlık hareketlerle bu samimiliği gözümden düştü.. Aslında Bathsheba karakterini kadınların halk tarafından ne kadar zorluklarla karşı karşıya kalışını bizlere sunuyor. Feminizmin ilk adımları.. Lakin bunu işlerken yazar garip ikilemlerde bıraktığı da su götürmez bir gerçek. 

Sadece Gabriel Oak ' a yaptıklarından kaynaklı değil. Tabi şuan anlattıklarım okumadığınız için anlamsız geliyor. Eğer şans verip okuduğunuz zaman daha anlaşılır olabilir dediklerim :)

Aslında ana karakterimiz Gabriel Oak. Başarılı, saygılı, kültürlü (kasaba halkına nazaran) doğrucu ve ilkelere sahip bir beyefendi. Kendi halinde yaşayan, çobanlık yapan biri. Gabriel karakteri gerçekten çok naif işlenmiş, eser içerisinde ana karakter olmasından kaynaklı değil aslında en çok ısındığım karakterlerden biriydi.

Başlangıçta olaylar çok sıradan ilerlediğini söyleyebilirim ama olur ya belli bir sayfaya kadar okuduktan sonra kitap açılır ve bu o özellikte bir eser. Betimlerin uzun olması belli bir süre sonra sıkıcı gelebilir ama sıkıcı gelmesine rağmen okumaya da devam ettiren bir kaleme sahip. Çünkü o betimlemelerin arasında gerçekten sizi olayların ortasında hissettiren bir güce sahip. 

Beğendiğimi veya beğenmediğimi kesin bir dilde söyleyemem. Lakin ne beklentimin altında kaldı ne de üstünde. Thomas Hardy'in okuduğum ilk eseri lakin ilerleyen zamanlarda da diğer eserlerini de okuma şansı elde ettiğini söyleyebilirim.


21 Aralık 2020 Pazartesi

ADEM'LE HAVVA'NIN GÜNCESİ ve SEÇME ÖYKÜLER/ Mark Twain


ARKA KAPAK

Twain'in kadın erkek ilişkilerinin evrensel değişmezlerini tadına doyulmaz bir mizah duygusuyla kaleme aldığı "Âdem'le Havva'nın Güncesi" aynı zamanda gelmiş geçmiş en güzel aşk hikâyelerinden biri.

Bu derleme "Âdem'le Havva'nın Güncesi"nin yanı sıra Twain'in "Calaveras İlinin En Hızlı Sıçrayan Kurbağası", "1.000.000'luk Banknot", "Çalınan Fil" gibi en ünlü öyküleriyle birkaç güzel kısa öyküsünü içeriyor. 




ALINTI

"Adem de bir insandı topu topu; her şeyi anlatmaya yetiyor bu... Elmayı elma diye değil yasak olduğu için istemişti. Gerçek yanlış, yılanı yasak etmemekti. Yılan yasak olsaydı, elma yerine onu yerdi Adem..."

"Evet, onu yalnız benim olduğu için, erkek olduğu için seviyorum. Başka bir neden yok bence. Önceden de söylediğim gibi, sevginin bu türü düşünülmüş, taşınılmış, ölçülü biçili bir şey değil değil. Birden geliveriyor, kimse bilmiyor nerden geldiğini, kimse de açıklamıyor. Açıklanması da gerekli değil."

"Mutluluğu hak ettiğimize inanmışsak, küçücük bir şey bile bizi mutlu kılmaya nasıl da yetiyor."


YORUM

Adından da anlaşılacağı üzere eser iki bölümden oluşuyor; birinci bölüm Adem’in ve Havva’nın birbirleri, dünyayı, çevreyi anlamlandırma hakkındaki görüşlerini günlük şeklinde her ikisinin de kendi ağızından aktardığı yaşantılar bölümü ve kısa öyküler bölümü olarak ayrılıyor.

Adem ile Havva'nın günceleri bölümünde yer yer sorgulatan, gülümseten bir üslubu vardı. Cinsiyet kavramını yeniden, farklı bir bakış açısı ile ele almak benim için güzel bir deneyimdi. Sadece kadın erkek üzerinde yoğunlaştığını söyleyemem. Diğer felsefe, siyaset, din, yaşam gibi konularda azımsanmayacak derecede sorgulatan bir yanı vardı. Derinlemesine bir yorum yapmayacağım ama bu eseri okuduktan sonra eminim sizde bir etki bırakacaktır. 

Her iki bölümünü de sevdim lakin daha çok kısa öyküleri okurken keyif aldığımı söyleyebilirim. Özellikle '1.000.000'luk Banknot' adlı öyküsünü çok keyifle okudum. Yazarın kurgu zekasını bu öyküde net bir şekilde görebiliyorsunuz.

Daha önceden eserini okuduğumu hatırlamıyorum, eğer çocukken okulda okumadıysam eğer... Kalemini, üslubunu sevdiğim bir yazar oldu. Kısa ama doruklarda bir okuma yaşadığımı belirtebilirim.


18 Aralık 2020 Cuma

KEŞKE UNUTSAM/ Bihter Dinçel


ARKA KAPAK

“Elinde tutmuş olduğun kitabı bir kuzgun yazdı. Kapakta adı geçen kadın, ben dosyamı kafamda tamamlayınca yazıya dökme konusunda bana yardımcı oldu, o kadar. Emsalim olmadığı için adımı kapağa yazamazlarmış, öyle dediler. Ben bu ‘emsalsizliği’ iltifat olarak kabul ettim efendim ve, ‘Peki tamam, kadının adı olsun!’ dedim. Bu sebeple kapakta Kadının Adı Var.”

Kuzgun.

Geçirdiği kaza sonrası hafızasını kaybeden bir kadın, komadan yeni çıkan bir adam ve yıllar yılı hastanenin bahçesinde binbir hikâyeye şahitlik eden bir Kuzgun’un yedi gün, yedi renk macerasına hoş geldiniz! İnsanlar birbirleriyle tanışırken önce isimlerini söylerler, sonra ellerini uzatıp tokalaşırken, “Çok memnun oldum,” derler. Peki bu işteş eylemin tarafları kim olduklarını, geçmişlerini, hatta isimlerini dahi hatırlamıyorlarsa? Onlar ortak kaderlerine ağlamak yerine bunu, hatırlamalarına yardımcı olacak eğlenceli bir oyuna çevirmeye karar verirler: “Senler ve Benler Oyunu.” Her gün aynı bankta, aynı saatte buluşup başka yaşamlara, geçmişlere dahil olurlar.

Oyuncu ve yazar Bihter Dinçel toplumsal hafızanın süzdüğü tortuların izinde, “neyi”, “nasıl” hatırladığımızı irdeliyor. İncelikli üslubuyla rotasını hepimizin hatırladığı, tanıdık bir geçmişe kırıyor ve kırılmış hayallere, tamiri mümkün yaralara, hakkıyla yaşanamamış aşklara hak ettikleri itibarı iade ediyor. Eski ve yeninin, hatırlamak ve unutmanın harmonisinin başrolde olduğu Keşke Unutsam’ın tesirli kurgusu, okurunu sonu başka başlangıçlara gebe bir maceraya davet ediyor.

YORUM

Ölmek için gün sayan bir kuzgun hayal edin. 27 yaşında ölmenin çok güzel bir şey olacağını düşünmek tam da bizim  Kuzgun a yaraşır bir düşünce :) Nereden senin Kuzgun oluyor Beyza.. Bende bilmiyorum nereden oluyor, hemen kapıldım kendisine. Kuzgun mu diye soru işaretlerini görebiliyorum. Evet, bir Kuzgun. Olayımız baş karakteri bir Kuzgun dersem abartmış olmam bence. O olmasaydı bu hikayede olmazdu.

 Maalesef başından geçen talihsiz bir kaza sonucunda bir kanadı yaralı kaldığı için uçamıyor. Kendisini kurtaran doktorun çalıştığı hastane de bir ağaç üzerinde hayatına devam ediyor. Daha doğrusu artık ettirmek istemiyor. Neden sorusunun cevabı eseri okuduğunuzda anlayacaksınız. Sadece Kuzgunumuzun derdi yok tabi .. 

Hafızanızın kaybolduğunu düşünün ve isminiz dahil hiç bir şey tanıdık gelmiyor. Ufak tefek detaylardan bir şeyler hatırlamaya çalışıyorsunuz. Ne kadar çıldırtıcı geliyor kulağa değil mi ? Özellikle tek başınaysanız. Bir kadın ve bir erkek ikisi de bir kaza sonucu hafızalarında problem yaşayan hastalar. İkisinin de kaldığı hastane aynı hastane belki tesadüf belki de değil. Bazen derdin de dermanında da aynıdır. Fark etmen geç olabilir belki de hiç fark edemezsin öylece sürüp gider.

Hafızalarının yerine gelmesi için kendilerine bir oyun buldular, senler ve benler adlı bir oyun. Her hikayede bambaşka karakterler bambaşka hayatlar yaşadılar. Hafızaları yerinde olmayan insanların nasıl böyle bir hikaye oluşturduklarını sonunu okuduğunuzda şaşırmayacaksınız. Şuan bile bilincimizin ne kadarına hakimiz ki? 

Daha ilk sayfasından benim için çok güzel, keyifli başlamıştı. Öyle de devam etti. Bihter Dinçel'i oyunculuk yönünden denk gelmiştim ve sevdiğim bir oyuncuydu. Ve kitabını gördüğümde hem sevinmiştim hem de şaşırmıştım. Kitabını da tabi ki çok sevdim. Kalemi sağlam bir yazar. Kaleminin devamını da görmek isterim açıkçası. 




17 Aralık 2020 Perşembe

HÜR/ Ezgi Durmuş


ARKA KAPAK

Hiçbir yere, hiçbir mekâna, hiçbir gruba, hiçbir tanıma ait değilim. Kimsenin beklentisi ya da hayal kırıklığı değilim. Kimsenin neşesi de değilim kederi de değilim. Kimsenin derdi de değilim devası da değilim. Hem hiç kimseyim hem de herkesim. Bütünün içinde hiç, hiçliğin ortasında biriciğim. Birçok konuda cahilim ama hiçbir konuda bilge değilim. Çaldığım her kapıda misafirim, kapattığım her kapının ardında güvendeyim. Ne istediğimi çoğu zaman bilsem de insanım; yanılırım, hata yapmaya meyilliyim.

Eksiklerimi ve zaaflarımı bilirim.

Kendimi de...

Biliyorum kendimi; sen şimdi o kapıyı aralık bırakırsan, arsız bir kedi gibi döner dolaşır ben yine sana gelirim.

İyisi mi kapat, ben de kendi yoluma gideyim.


 ALINTI

"Cehennem, insanın ta kendisidir bence. Kendi düşünceleriyle, kendi sınırlandırmalarıyla, kendi korkularıyla çevirir dünyasını cehenneme."

"Kendime kendimden daha çok eziyet eden, beni benden daha fazla aşağı çeken kimsenin olmadığını idrak ettiğimden beri huzurluyum da aynı zamanda."

"Bildiğin yol güven verir insana ama yeni yerler görmek istiyorsan; o güvenin yerine cesareti koyman, bilmediğin yollara sağman ve kaybolmayı göze alman gerekir."

"Doğru zamanda vazgeçebilmenin de neticeye ulaştırabileceğini öğrendim."


YORUM

Yazarı takip ettiğimi söylemiştim ve bu eseri hakkında diğer eserlerine nazaran çok fazla övgü almıştı. Bilenler bilir bir şey çok övüldüğünde bende bir geri çekilme yaratıyor.. Tam tersi olduğunda ise içine çekiyor. Nedir bu kendimden çektiğim? 

Evet çok övülmüştü bu eseri. E yazarı takip ediyorum, kalemini, düşünce yapısını da seviyorum niye bu kadar gerildin Beyza? Gerilmeme de gerek yokmuş. Hatta tam zamanında okumuşum bu eserini. Ruhumun bir köşesine dokunup orada asılı kaldı cümleler. 

Kendi tecrübelerinden yola çıkarak, deneme tarzında bir eser aslında Hür. Okuduktan sonra içinizde sizi yiyip bitiren olayı bitirmeye adım atıyorsunuz. Tam anlamıyla bitirdiğimi söylemem ama adımımı attım diyebilirim. Farkında olduğum halde kendimi kandırdığım bir olayı beni dürterek bir kez daha farkına varmamı ve vazgeçmemi sağladı. Bu benim neredeyse beş yıldır süren iç savaşımın ilk zaferi. Anlamı tabi ki benim için büyük. Bu sadece kitabın bir konusu için geçerli tabi. Daha hayatımızın ortak sorunlarından çok fazlasına değinilmiş.

Ben bir solukta bitirdim. Çünkü başladıktan sonra durduramadım kendimi. Lakin bu eser yeni başucu kitabım olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Neden sorusunu alırsam şayet cevabım yukarıda da dediğim gibi ruhumda bir parçası asılı kaldı. Ve her ruhumun, kafamın soru dolu işaretler çıktığında bu eseri altını çizdiğim yerleri tekrardan okumak eminim beni çıkmazdan çıkaracaktır. 

Tavsiye ettiğimi söylememe gerek kalmamıştır diye düşünüyorum..

Umarım sizin için de güzel bir deneyim olur. Keyifli okumalar



15 Aralık 2020 Salı

İNTİHAR ORMANLARI/ Ezgi Durmuş

ARKA KAPAK

Düşüncesine dahi katlanamayıp başına gelirse öleceğini sandığı her şeye alışıyor insan. Dayanamam dediğin ne varsa ayağına yarım numara küçük bir ayakkabıyla uzun mesafe yürümek kadar canını acıtıyor en fazla. Ölümün en onursuz şekli belki de acıya alışmak. Acıya direnmekten bahsetmiyorum. Direnmek, acının varlığını kabullenmeyi gerektirir. Oysa alıştığın şeyin varlığını da kanıksarsın. Mücadele yoktur direnmekteki gibi. Boyun eğersin. Hatta bir zaman gelir, varlığını umursamazsın bile…



 ALINTI

"Bir suçlunun elinden özgürlüğünü alırsanız, işleyeceği suçlar ertelenir. Bir suçsuzun elinden özgürlüğünü alırsanız, iyiliğe ve adalete karşı var olan tüm inancını kaybeder ve kötüleşir."

"Dilini kontrol edebilirsin ama zihnini susturmanın bir yolu yok maalesef. İnsan kendine sağır kalamıyor."

"Unutmak, unutan kişi için mi ölmektir unutulan kişi için mi yoksa?"

"Bir anne baba için evladının büyümesi ne anlama geliyorsa, evlat için de ebeveynlerinin yaşlanması aynı şeyi ifade edermiş meğer; Kaybetme korkusu."



YORUM

Sonunu bildiğiniz bir kitabı okur musunuz? Cevabınız hayır olsa bile bu kitabı okuyacaksınız. Buna eminim.

Yazarın kalemi ile tanışmışlığım var. Kaleminin akıcılığı, net olması ve hazırladığı kurguların başarısını göz ardı edemeyiz. İntihar Ormanları uzun bir süredir okuma listemde olan bir eseriydi sonunda okudum ve garip bir burukluk var. Bu hissiyatını Ya Da Biz Masal Olmak eserinde de tatmıştım. Zaten bu hissiyat değil miydi devam etmemi sağlayan.

Başlangıçta demiştim ya sonunu bile bile bir eseri okur musunuz? Şahsen ben ilk okumaya başladığım zamanlarda çok isteksizdim lakin okuma alışkanlığım arttıkça bu isteksizliğim (tabi karşılaştığım kitaplarında etkisini unutmamak lazım) yavaş yavaş kırıldı. 

Bu esere gelecek olursak; Umut bize açıkça sonunu söylüyor. Her okuduğumuz başka bir sayfada söylediği sonun nasıl olacağı merakı ve bilinmezliği artıyor tabi. Sonu hakkında bildiğimi sandığım hem çok şeyle karşılaştım, hem de hiç karşılaşmadım. Aslında ben son nedir bilmiyormuşum. 

Umut ve İzin hikayesini okumak bir o kadar güzel bir o kadar üzücü ki. Bu iki karakter sayesinde yaşamanın, hatırlamanın değerini bir kez daha anladım, hatırladım. 

 Unutmaktan korkuyor musunuz? Eserin aslında ana fikirlerinden birisinin sorusu bu soru diyebilirim.

Benim cevabım hem evet hem hayır. Evet korkuyorum, beni ben yapan şeyleri hatırlamayacak olmak çok ürkütücü. Her seferinde kendimi tanıyacak olma düşüncesi çok yorucu ve sonsuz. Hayır korkmuyorum, her unutuluşta yeni bir ben ortaya çıkacak belki de. 

Velhasıl çok fazla uzatmak istemiyorum. Kalemi hakkında söyleyeceğimi söylediğimi düşünüyorum. İntihar Ormanları güzel bir başlangıç olur mu diye sorarsınız bence olur. Diğer eserleri ile bağımsız lakin kendi düşüncelerini her eserinde farklı kurgularda görsekte aynı çemberin etrafında dolanıyoruz. Şu sırayla okuyun diyemem ama her kitabını okumanızı tavsiye ederim.

 İntihar Ormanları eserinin isminin de bir hikayesi var isterseniz ve eser içerisinde güzel bir zamanda anlatılmış. Yok ben sabredemem diyorsanız Google da araştırabilirsiniz. Tabi benim tavsiyem eser içerisinde denk gelmeniz.

2 Kasım 2020 Pazartesi

BİLDİĞİMİZ DÜNYANIN SONU/ Erlend Loe

ARKA KAPAK

“Zaman her şeyi silip süpürür.”

Eserleri yirmiden fazla dilde okunan Norveçli yazar Erlend Loe’nun unutulmaz bir modern zaman figürüne dönüşen kahramanı Doppler yuvaya dönüyor. Doppler romanının devamı niteliğindeki Bildiğimiz Dünyanın Sonu ormanın derinliklerinden sistemin derinliklerine uzanıyor: Çemberin içinde duramayanların bütün oyunlardan kovulduğu bir dünyada özgür kalmak mümkün mü?

Ormanın derinliklerinde geçirdiği macera dolu ayların ardından bir ailesi olduğunu hatırlayan Doppler, geyiği Bongo’yu boynuzlu hayvanlar barınağına bırakıp soluğu Oslo’da alır. Kendisini ölesiye özlediklerine inandığı karısına ve çocuklarına kavuşacağı için çok heyecanlıdır ama küçük bir problem vardır: Onca yıllık posta kutusunun üzerinde “Andreas Doppler” değil, “Egil Hegel” yazmaktadır! Dibe vurduğunu düşünür ama aşağılanma nedir, görmemiştir henüz...

ALINTI

"Dopplerin kralların şehrine gelmeden önceki yaşamı karman çormandı, şimdiki ise tam bir kaosa dönüşmüştü. Eğriyi doğruyu bilemiyor, önemliyi önemsizden ayıramıyordu. Bugün yaşadığı bir şey, ertesi gün yaşadığından kopuk oluyordur. Hiçbir şey birbirleri ile bağlantılı değildi artık."


"İnsanlar ne kadar kötü durumda olduklarının resmini çizebilsinler diye interneti yaratmıştı devrimciler. Bu , özünde dünyanın en zararlı aracıydı. Denetlenmemiş, filtresiz çeşitlilik, çok bilmişleri oyun dışı bırakır. Kimse diğerlerinden daha iyisini bilmemektedir; kendini kolay anlaşılabilir bir şekilde formüle edenin, güçlü ve karizmatik olanın görüşleri öne çıkar."


"Öleceğine inanmayanlar hep ölürler. Bu yüzden bir seferde tek şey yapın."


"Herkesin silahlandığını bir düşünün. O zaman herkes ağzından çıkanı daha akıllıca seçerdi."



YORUM

Doppler eserini ne kadar sevdiysem bu eserini de bir o kadar sevmedim. Evet, sevmedim. 

Ormana gitme amacı kendini, düşüncelerini dinlemek için ailesini, kent yaşamını geride bırakıp kendini bulmaktı. Ruhunu bir türlü kentin frekansına sığdıramayan  Doppler gitmiş yerine bambaşka bir Doppler gelmiş. 

Ormanda geçirdiği uzun yıllar sonra ailesini geri kazanmak, diğer insanlar gibi yaşama isteğiyle evine dönme kararı alan Doppler, ailesini bıraktığı gibi bulamaz. Doğal olarak onlarda yaşamına bir yön vererek devam etmektedirler. Doppler bu duruma oldukça bozulur. Kendi düşünceleri hala değişmediği için oldukça bocalar. 

Doppler ailesine tekrar dönmek, birlikte yaşamak istediği için diğer insanlar gibi ayak uydurmaya çabalar. Maalesef Dopplerin iç karmaşası bir türlü geçmemiştir.

3 bölümden oluşmakta eser. Yazarın amacı düşünceme göre modern zamanı eleştirmek için böyle bir devam ettirmiş seriyi galiba. Bence eleştirdiği konular mantıklıyken, kaleme alma biçimi oldukça abartı geldi. Ve rahatsız edici kısımlar oldukça fazlaydı. O yüzden büyük bir hevesle aldığım ve okumaya başladığım macera büyük bir hayal kırıklığı ile son buldu. Keşke devam ettirmeseydi.

O yüzden tek tavsiyem sadece ilk eseri Doppleri okuyup bırakmanız yönünde olacaktır.

Siz devam kitabını okudunuz mu?