16 Şubat 2021 Salı

ADINLA ÇAĞIR BENİ/Andre Aciman


 ARKA KAPAK

Aşk birden çıkar insanın karşısına; yakalamak ya da ıskalamak size kalmış. 

Bazen “aşk” olduğunu anlamazsınız, bazen de anlasanız bile onu tutmak, kendinize saklamak zordur.

Adınla Çağır Beni, delikanlılık çağındaki bir gençle, ailesinin yazlığında kısa süreliğine kalmaya gelen bir konuğun arasında gelişen beklenmedik, bir o kadar da güçlü aşkın öyküsü.  Sevdiği kişiyi sadece bedeninin değil ruhunun da bir parçası yapmanın etkileyici bir tasviri. Saf tutkunun dönüştürücü etkisini olağanüstü bir üslupla kaleme alan André Aciman,

İki erkeğin gözlerinden damarlarına akan bir aşkı okuyucuya yaşatıyor. Adınla Çağır Beni, ince detaylarıyla insanı saran bir roman.


ALINTI

"...Seninle beraberken benim için her şeyden değerli olan, o zamanlar yaptığın gibi, yüzüme bak, göz göze gel ve adınla çağır beni."

"Biz yıldızları bulmuştuk, senle ben. Ve bu sadece bir kez verilmişti bize."

"Senden uzakta bir başkası olmasına izin verme. Onun, daha önce hiç görmediğim biri olmasına izin verme. Bizimle, benimle olduğunu bildiğim yaşamından başka bir yaşamının olmasına izin verme. Onu yitirmeme izin verme."

"Onun gibi olmak mı istiyordum? O olmak mı istiyordum? Ya da sadece ,ona kavuşmak mı istiyordum?"



YORUM

Hiç aşık oldunuz mu? Olduysanız karşı tarafın sevgisini mi çok hissettiniz, istediniz yoksa kendi sevginizi mi?

Çarpıcı bir aşk öyküsü olduğu su geçirmez bir gerçek, adınla çağır beni. Konuklara alışık olmasına rağmen o yaz gelen konuğun diğerlerinden farlı olduğunu gelmeden önce biliyordu Elio. Ve kendini dipsiz bir okyanusta hissederken bir yandan göklerde olduğu hislerine birinci elden tanık oluyoruz.

Bazı tabular vardır, yanlış olduğu bariz olsa da toplumda öyle bir kabul görmezlik yaşamıştır ki temeli sağlam olmasa bile yıkmak güçtür. 

LGBT bu konulardan birisi. Başlamadan önce her şeye saygı göstermek zorunda olduğunuzu hatırlatmak istiyorum.  Kitap iki erkeğin birbirine olan aşkını konu alıyor. Ben kitap boyunca cinsiyetlerin aynı olmasına değil aşkı nasıl yaşadıklarına odaklandım. Ve size bir şey söyleyeceğim bir kadının erkeğe duyduğu veyahut bir erkeğin kadına duyduğu sevgiden bir fark göremedim. Acaba neden? Çünkü sevgi, aşk, saygı vs duyguları sadece kadınlar hissetmez veya erkekler. Duyguları her insan, her canlı hisseder. Gösterme şekilleri farklılık gösterir.

Kitapta betimlemeler, konunun ele alınma şekli, kalemini sevdiğimi söyleyebilirim. Bazı kısımlarda betimlemelerden değil karakterle zıt düştüğüm için sıkıldığım kısımlar oldu :) Tek bir karakter tarafından kaleme alındığı için karşı tarafın düşüncelerini de aynı karakterin yorumu ile okumak bir yandan hoş bir yandan sıkıcı geldi. Çünkü aşık bir insanın mantığı kısa süreli kapanma durumlar yaşıyor :) Yani başlarda acaba saplantılı, tek taraflı mı acaba diyerek yorum yapmadım diyemem :)

Genel olarak benim sevdiğim bir eserdi. Sel yayınların eserlerini çok severek okuyorum ve oldukça kaliteli bir yayınevi. Çeviri konusunda da şüpheniz olmasın.  

Dipnot: Kitap içerisinde cinsellik mevzuları oldukça yer verilmişti doğal bir durum olmasına rağmen bazılarının hoşuna gitmeyebilir. 

12 Şubat 2021 Cuma

AKHİLLEUS'UN ŞARKISI/ Madelina Miller


 ARKA KAPAK

Tanrılar beni küçük yaşımda sürdüler yuvamdan, itiraz edemedim; çelimsiz, beceriksiz, silik bir evlattım. Söyleyecek söz bulamadım, alt tarafı bir ölümlüydüm. Yalnız kalmanın, yenik düşmenin nasıl bir şey olduğunu bilirdim sadece. Sen böyle yenikken başkasının iyi talihinin nasıl diken gibi battığını da.

Lakin kader örgüm henüz sonlanmamıştı. Sürgünüm Aristos Achaion’un yanına, güzelliğinin güneşi dibinde diz çökmeye çıkmıştı. Mağlup olmuştum lakin böyle bir güzellik karşısında mağlup olmaktan kim utanır ki? Hikâyelerimizde o en iyimiz, en kahraman, en kuvvetlimiz olarak geçer. Hikâyelerimize göre bunun sebebi damarlarında akan ilahi kandır. Hikâyelerimiz yaşlılar tarafından ateş başlarında anlatılır, kahramanlardan bahseder ama kahramanlar yaşlanmaz hiç.

Hikâyelerimizde savaşı yiğit Akha’ların kazandığı anlatılır...Hikâyelerimiz gerçeği söylemiyor. Savaşın kazananı olmaz. Çağlar geçer, üstümüzde takımyıldızlar dönüp durur, ayla güneş her zamanki yollarını bitkin takip eder ve biz, biz felakete uğramışlar, biz sevdiğinden ayrı düşmüşler aşkın içimizi titreten şarkısı kulağımızda, huzursuz yatarız düştüğümüz yerde.


ALINTI

"Onun gerçekten dostuysan bu merhametli yürekten kurtulması için ona yardım edersin. Troya'ya öldürmeye gidiyor, birilerini kurtarmaya değil. O bir silah, o bir katil. Bunu sakın unutma. Bir mızrağı baston niyetine kullanabilirsin ama doğasını değiştiremezsin."

"Onu yalnızca dokunarak, yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefeslerinden, ayaklarının yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile, dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu."

' Kheiron bir defasında, ölümlülerin icatları arasında en ahmakça olanının milletler olduğunu söylemişti. "Hangi milletten olursa olsun, hiçbir insan diğerinden değerli değildir."


YORUM

Madeline Miller, kalemini ve üslubunu sevdiğim bir yazar. Ben Kirke eserini nasıl sevdiysem Akhilleus'un Şarkısı eserini bir o kadar sevdim. Aralarında fark olarak Akhilleus'un Şarkısı daha uzun ve duygu yüklü betimlemelere sahipti bana göre. 

Ana karakter Akhilleus gibi gözükse de olayları Patroklos'tan okuyoruz. Kim bu Patroklos? Aslında prens olarak yetiştirilmeye uğraşılsa da babası tarafından asla yeterli değildi. Patroklos'un naif olması hem aile hem de arkadaş çevresinde oldukça sıkıntı yaratmakta. Patroklosun başından geçen bir olay sonucunda sürgün edilmesi ile Patroklos'un bundan sonraki yaşamı oldukça değişecektir. 

İnsanın kendini fark etmesi, kendine olan değerini, kendini farklarıyla kabul etmesine de şahit olacağımız bir eser.. 

Akhilleus 'Aristos Achaion' olduğu için doğduğu andan itibaren ona göre eğitilmektedir. Kuşağının en iyisi, en iyi savaşçısı, en güzeli olan Akhilleus'un aslında kaderi en başından belliydi. Kaderi engellemek ne kadar mümkün olabilir ki? 

Patroklos ve Akhilleus birbirlerini tamamlayarak dost, arkadaş, yoldaş ve hayat arkadaşı olarak birbirlerini tamamlayan bir çift. İnsan kendini ne kadar tanırsa tanısın bazı şeyleri değiştirmek mümkün olmuyor. Açık söylemek gerekirse bu kadar derin ve etkileyici bir hikaye beklemiyordum. Oldukça ters köşe olduğum bir eserdi. 

En son sayfalarda karakter tanımı olsa da mitoloji konusunda ne kadar yetersiz bir bilgiye sahip olduğum gerçeğini tekrardan fark ettim. Kendime de çok yüklenmeyeyim daha yeni başladım diyebilirim. Galiba İlyada eserini listeye eklemenin vakti geldi..


9 Şubat 2021 Salı

BU ÜLKE/ Cemil Meriç


 ARKA KAPAK

Meriç’in “aynı kaynaktan fışkırdılar” dediği eserler dizisinin önemli bir halkası. Bir çağın, bir ülkenin vicdanı olmak isteği Meriç’in bütün çabasına her zaman yön vermiştir: “Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği.” Bu Ülke, Meriç’in sürekli etrafında dolandığı Doğu-Batı sorunu yanında, sol-sağ kutuplaşmasına ve kalıplaşmasına ilişkin önemli tespit ve aforizmalarını da içeriyor.


ALINTI

"Pamuk ipliğinden biraz daha sağlam tek bağ: Düşünce birliği. O da rüzgarın her an tehdit ettiği bir kandil. Düşünce birliği, düşünen insanlar arasında olur. İnsanların kaçta kaçı düşünür? Düşünenlerin kaçta kaçı karşılaşır ve açılır birbirine?

"Din problemleri, şer problemleri, Avrupalılaşma problemi.. Bizim de gevelediğimiz mefhumlar. Ama kimsenin bu problemler üzerinde kafa yorduğu yok. Sağ, kovuğuna çekilmiş, münzevi, mazlum, mustarip. Sol, eline tutuşturulan reçeteyi kekeliyor, manasını anlamadığı reçeteyi. Tek ortak duygu: düşmanlık. Diyalog yok. "..

"Peşin hükümlerin mahpesinden kaçmayı, hakikatin çeşitli yönlerine eğilmeyi, hayatın her tecellisine saygı beslemeyi öğrendim."


YORUM

"Ben, düşünen, okuyan ve temsil ettiği, temsil ettiğini sandığı beşeri değerleri lekelememek için aç kalmağa, açlıktan kıvranmağa razı olan adam.."

Bu düşüncenin farkındalığına sahip bir insan, birey, aydın Cemil Meriç. Bu Ülke eserin de Doğu-Batı sorunu yanında, sol-sağ kutuplaşmasına, kalıplaşmasına ilişkin aforizmalarından oluşan ve düşüncelerini, hayatını bir nebze anlayabilmemizi sağlamak için çocuklarının vasıtasıyla bu eser basılmış. Cemil Meriç okuma isteğim çok önceden vardı ama hep bir erteleme ile bir türlü fırsatı yaratamamıştım. Bu fırsatı sunduğu için @gerçekkitapseverler grubuna da çok teşekkür ederim.

 Gelelim kitap hakkında düşüncelerime.. Eser otobiyografi ve onun yaşamını ifade eden bir kronoloji ile başlayıp daha sonra o derin düşüncelerin içeriğine giriyoruz. Yukarıda bahsettiğim doğu-batı sağ-sol çatışmaları hakkında düşünceleri içeriyor evet ama sadece bunlar değil. Yaşadığı dönemin getirdiği yaşantılar, zorluklar, sıkıntıların kendi üzerinde etkisinden deneme tarzında toplanmış bir yapıt. 

Kelimeleri kullanma biçimi hakkında  silahşor gibi benzetmeleri nokta atışıydı. En etkili özelliği kelimelerinin gücünün farkında olarak yazıyor. "Anladım ki aklına geleni yazmak yazı yazmak değildir." sözü her şeyi anlatıyor aslında. 

Kitap içerisinde eski kelimeler kullanımı fazla evet belki tüm kelimelerin gerçekten anlamını bulup cümleyi doğru çevirememişte olabilirim. Lakin yaptığım çevirilerde bile okumakta zorlandığımı söyleyemem. Çünkü düşüncelerinin gidişatı, anlatmak istediği mesaj en başından belli. 

Düşüncelerini benimsediğim, kendi hayatına yön veren davranışları o kadar etkileyiciydi ki kitap bitiminde iyi ki okuduğum bir yazar olmuş dedim. Çeviriler için kullandığım sözlük uygulaması @kubbealtilugat 'tı. Oldukça yarar sağladığını es geçemem.

Yazarlarımızın değerini iş işten geçtikten sonra anlamak galiba bitmeyecek bir hastalık. Şuan bile bulunduğum dönemde yazarlarımızın birçok kitabına bakmadığım gerçeği çok etkiliyor. Her yazarı tanıyabilmek, her eseri okuyabilecek ömrüm olsa keşke..


8 Şubat 2021 Pazartesi

YÜZYILLIK YALNIZLIK / Gabriel Garcia Marquez

 


ARKA KAPAK

"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."


ALINTI

"Çünkü yalnızlık, anılarını ayıklamış, yaşamın yüreğinde biriktirdiği özlem dolu süprüntüleri yakmış, geriye en acı anıları bırakarak onları arıtmış büyütmüş, sonsuzlaştırmıştı."

"Eşyanın da canı var, bütün iş, ruhlarını uyandırabilmekte."


YORUM

Bu eser hakkında en çok duyduklarım arasında isimleri birbirine çok karıştıracaksın, dikkatli oku tarzı cümlelerdi. Evet bizim isimlerimiz kadar basit durmuyor ama çok fazla karışıklığa neden olmuyor. Başlangıçta zaten soy ağacı çıkartılmış ve okudukça fark ediyorsunuz ki  Marquez her bir karakteri öyle güzel kurgulamış ki karakterlerin isimleri aynı olsa bile kimin kim olduğunu anlayabiliyorsunuz. 

Bu soruna değindiğime göre gelelim eserin içeriğine.. Açıkçası bu eseri nasıl yorumlayacağım bilmiyorum. Yazar bu eseri yazarken büyükannesinden ilham aldığını, ailesini baz alarak arkasında sanatsal bir iz bırakmak isteği ile bu eseri ortaya çıkarıyor.

Bazı kesimlerde betimlemelerin uzunluğu yorucu gibi dursa da keyifli bir okuma yaşatıyor. Marquez'in kalemini seviyorum ama üslubu pek benlik değil. İnatla her eserini okumaya devam ediyorum ama :) Konusunu nasıl anlatsam bilemiyorum ama kitap bitiminde hissettiğim duygu tam olarak 100 yıl yaşamış gibi hissediyordum. İsminin hakkını veren bir eser. Kitabı bitirip derin bir nefes aldığımda ilk dediğim şey ben eseri bitirdim olmuştu. 

Tavsiye konusunda oldukça kararsızım. Kült bir eser olduğu için aşırı merak ediyordum ve okudum. Merak ettiğim kadar etkilemedi veya ben anlayamadım. Okuyun veya okumayın diyemiyorum. Bir yanım alıp en azından bir kere okunması gereken bir eser derken bir yanım okumasalar da çok fazla kayıpları olmayacak diyor. Belki yıllar sonra tekrar okumaya elim giderse bu düşüncelerim değişebilir.  

Şunu söyleyebilirim okumama nedeniz karışık isimler, uzun betimlemeler yüzünden erteliyorsanız bunlar o kadar da göz korkutucu değil onu söyleyebilirim. Başka bir nedenden erteliyorsanız ertelemeye devam edin :)

14 Ocak 2021 Perşembe

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK/Harper Lee


 ARKA KAPAK

Bülbülü Öldürmek, Amerika'nın acımasız bir önyargı ile zehirlenmiş güneyinde geçen, sürükleyici, yürek burkan ve dikkat çekici bir büyüme hikâyesi. Büyüleyici güzellikler ve vahşi eşitsizlikler dünyasında haksız yere korkunç bir suçla suçlanan bir zenciyi savunmak için her şeyi riske atan bir adamın hikâyesi çocuk kahramanın gözünden anlatılıyor.

Şefkat dolu, dramatik ve düşündürücü. Bülbülü Öldürmek okurları insan doğasının köklerine; masumiyet ve deneyime, nezaket ve zulme, sevgi ve nefrete, mizah ve pathosa götürüyor. Harper Lee'nin her zaman basit bir aşk hikâyesi olarak gördüğü romanı bugün Amerikan edebiyatının bir şaheseri olarak kabul ediliyor.


ALINTI

"Bazı insanlar yaşam tarzımdan hoşlanmıyor. E ben de cehenneme kadar yolunuz var diyebilirim. Hoşlanıp hoşlanmamanız umrumda değil."

"Tutuklanmaktan mı korktun, yaptığın şeyi kabullenmek zorunda kalmaktan mı? 'Hayır efem, yapmadığım şeyi kabullenmek zorunda kalmaktan.'"

"Başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim."

"Bizim mahkemelerimizde, beyaz adamın dünyasıyla siyah adamın dünyası karşı karşıya geldiğinde, her zaman beyaz adam kazanır. Bu ne kadar çirkin olursa olsun hayatın bir gerçeği."



YORUM

1930’lu yıllarda Birleşik Devletler’de Alabama’nın küçük bir kasabasında geçen toplumsal bir sorun olan ırkçılık meselesine yakından tanık oluyoruz.

Kasabanın sevilen ve başarılı avukatı Atticus, ailesine karşı da oldukça ilgili. Çocuklarına karşı ebeveynlik de oldukça başarılı. Atticusun aldığı dava yaşadığı toplum tarafından hoş karşılanmayacak bir dava olmasının yanı sıra toplumunda içten içe Atticus'tan başka bu davayı alacak birisinin de olmadığının farkındadırlar. İçten içe Atticus'un davranışlarına da hak vermeye devam edeceklerdir.

Atticus'un bir diğer yadırganmasının sebebi toplumun ön yargılarına aldırış etmeksizin siyahilere günümüz dünyasında bile ancak görebildiğimiz saygıyı gösterir.  Onların hakkını savunur. Sadece mahkemelerde de bu davranışı göstermez, yaşantısının her anında bu idealini, düşüncesini değiştirmez.

Olaylara tanık olmamızı sağlayan Atticus'un küçük kızı Scout'un gözünden güzel bir çocukluk dönemlerinden, abisi ile ilişkilerinden, kasabanın sakinliği, komşuların değişik tarzları ile mutlu bir tablo ile başlayan eser daha sonraların da ırkçılığın gümbürtüsü ile o güzel tablo yavaş yavaş yıkılmaktadır.

Irkçılığın günümüzde bile hala olması ne kadar ilerleyemeyişimizin yazılı bir başka kanıtı da bu eser. Yazarın ele alma biçimi, üslubunu sevdiğimi söyleyebilirim. Akıcı olduğu söylememe gerek yok herhalde. Lakin okuduğum süre boyunca içimdeki burukluğun asla bitmemesini tarif edemiyorum..  Güzel anılara ortak olurken  bile içimdeki burukluğu kaldıramadım.

  Atticusun duruşu hakkında hiçbir lafım yok. O kadar ideallerine bağlı ve dürüst bir karakter yaratmış ki Harper Lee'ye bir şey söyleyemiyorum. Herkesin içten içe sevdiği lakin o insani olan tavrımızdan kaynaklı bir çekememezlikten kaynaklı insanların hayatına burnu sokma durumu yüzünden Atticus'un yaşadığı zorluklara bile göğüs germe şekli çok özgündü.

Her bir sayfasında gizli mesajlar olan eserlere bayıldığımı söylemiş miydim? Tam da bu eser onlardan. Hiç zaman kaybetmeden listenize eklemeniz gereken bir eser. İkinci kitabı Tesbih Ağacın Gölgesinde eserini okumak için sabırsızlanıyorum.

2021 'i bu eserle başlamam çok iyi oldu.  


13 Ocak 2021 Çarşamba

ÇILGIN KALABALIKTAN UZAK/ Thomas Hardy


 ARKA KAPAK

Güzel Bathsheba Everdene, kendisine miras kalan büyük ve bakımsız çiftliği çekip çevirmek için Weatherbury köyüne gelir. İçgüdülerine göre hareket eden Bathsheba, köydeki üç erkek, atılgan ama sorumsuz Çavuş Troy, saplantılarının tutsağı olan Çiftçi William Boldwood, sadık ve becerikli Gabriel Oak arasında bocalarken duygusal bir eğitimden geçecektir...

İngiltere'nin güneybatısındaki düşsel Wessex bölgesinde geçen romanlarıyla tanınan Thomas Hardy, Çılgın Kalabalıktan Uzak yapıtıyla büyük ün kazanmıştı. Mizahi, melodramatik, pastoral ve trajik öğeleri ustaca harmanlayan roman, Hardy'nin her zamanki ihanet ve aşk acısı temalarını işlemesinin yanı sıra en sıcak, en eğlenceli yapıtlarından biridir.

ALINTI

"Aşka düşmenin belirli bir yolu vardır da çıkmanın yoktur - bu, dikkatinizi çekmiş olabilir. Kimileri evliliğe kestirme bir çıkış yolu gözüyle bakarlar."

"Kimi zaman az konuşmak , çok konuşmaktan daha çok şey söylemektir."

Neşenin zorunlu olduğu sıralarda neşeden yoksun kalmak kadar, neşenin var olduğu zamanlarda bundan sonuna kadar yararlanamamak da insanın ruhunu çökertir ve söndürür.


YORUM

Başlarken böyle bir aşk üçgeninde kalacağımı düşünmüyordum.  Güzel ve başarılı olan Bathsheba amcasının ölümü ile çiftliğin başına geçmiştir. Evlenme gibi bir düşüncesi olmayan ve tüm kasaba halkına başarılı olacağını, bir erkeğin yardımını almadan bu işi yürüteceğini gösterme hedeflerindedir. Evet bu hedefini oldukça samimi buluyordum ta kii çoban Gabriel Oak ile yaşadığı olaylar kafamı bulandırana kadar.  Hedeflerine karşı oldukça istikrarlı ilerlemesine rağmen yaptığı anlık hareketlerle bu samimiliği gözümden düştü.. Aslında Bathsheba karakterini kadınların halk tarafından ne kadar zorluklarla karşı karşıya kalışını bizlere sunuyor. Feminizmin ilk adımları.. Lakin bunu işlerken yazar garip ikilemlerde bıraktığı da su götürmez bir gerçek. 

Sadece Gabriel Oak ' a yaptıklarından kaynaklı değil. Tabi şuan anlattıklarım okumadığınız için anlamsız geliyor. Eğer şans verip okuduğunuz zaman daha anlaşılır olabilir dediklerim :)

Aslında ana karakterimiz Gabriel Oak. Başarılı, saygılı, kültürlü (kasaba halkına nazaran) doğrucu ve ilkelere sahip bir beyefendi. Kendi halinde yaşayan, çobanlık yapan biri. Gabriel karakteri gerçekten çok naif işlenmiş, eser içerisinde ana karakter olmasından kaynaklı değil aslında en çok ısındığım karakterlerden biriydi.

Başlangıçta olaylar çok sıradan ilerlediğini söyleyebilirim ama olur ya belli bir sayfaya kadar okuduktan sonra kitap açılır ve bu o özellikte bir eser. Betimlerin uzun olması belli bir süre sonra sıkıcı gelebilir ama sıkıcı gelmesine rağmen okumaya da devam ettiren bir kaleme sahip. Çünkü o betimlemelerin arasında gerçekten sizi olayların ortasında hissettiren bir güce sahip. 

Beğendiğimi veya beğenmediğimi kesin bir dilde söyleyemem. Lakin ne beklentimin altında kaldı ne de üstünde. Thomas Hardy'in okuduğum ilk eseri lakin ilerleyen zamanlarda da diğer eserlerini de okuma şansı elde ettiğini söyleyebilirim.