2 Eylül 2021 Perşembe

GORIOT BABA/ Honore de Balzac


 ARKA KAPAK 

İlk kez 1834 yılında Revue de Paris’de tefrika edilen Goriot Baba, İnsanlık Komedyası’nın Töre İncelemesi ayağında Paris Yaşamından Sahneler başlığı altında yer alır. Yoksul düşmüş eski tüccar yaşlı Goriot’nun sefaleti, ıstırapları ve yalnızlığını merkeze alan roman, paranın insanlık durumu üzerindeki nüfuzunu babalık müessesi, insani zaaflar, gösteriş budalalığı üzerinden son derece trajik bir olay örgüsü ile gözler önüne serer. Kendi antitezlerini, yani anlatıcının yer yer öfkeli ve alaycı tavrının cisimleştiği Vautrin’i, Paris sosyetesine gözünü dikmiş, hırslı ancak naif hukuk öğrencisi Rastignac’ı da içinde barındıran bu burjuva cehennemi, Goriot Baba’ya dek hiç bu denli çarpıcı bir üslupla tasvir edilmemiştir.


ALINTI

"Diğerleri ile kendisi arasına bir bariyer gibi koyduğu görünüşteki iyi niyetliliğine, hiç bitmeyen hoş görünme çabalarına ve neşesine rağmen, kişiliğinin korkunç derinliğini sık sık sezdiriyordu."

"Hayat hep böyleydi. Ahlakçılar asla değişmeyecek. İnsan mükemmel değildir, bazen az çok ikiyüzlüdür, bu yüzden ahmaklar bazen onun iyi ya da kötü olduğunu söylerler. Halkın lehine zenginleri suçlamıyorum: İnsan yukarıda, aşağıda, ortada hep aynıdır."

"Herkes erdemliliğe inanıyor ama erdemli olan var mı? Halklar özgürlüğe inanıyor, ama dünyada özgür bir halk var mı? "




YORUM

"İnsan yüreği sevginin doruklarına çıkarken molalar verse de, kindar duyguların dik yokuşunda nadiren durur."

Yazarın kalemine daha önceden tanık olmuştum. Bu eserinde kaleminin gerçekliğini, dönemsel olayları yansıtılması, duyguların etkisini ve birçok ayrıntıyı ele alışının kaliteliğine tekrar şahit oldum.

Eserin başlangıcını bir türlü yapamasam da ortalara doğru konuya dalabilmem ile oldukça keyifli bir okuma yaşadığımı dile getirebilirim.

Goriot Baba ve kızlarıyla olan ilişkisi hakkında ne söylersem söyleyeyim spoiler olacak gibi :) Lakin şunu dile getirmeden geçemeyeceğim, yazarın hayatı hakkında bilginiz varsa belki bana hak verebilirsiniz. 

Yazarın böyle bir baba yaratması ve evlatlarının bu tarz bir karakterde olmasının sebebi bence Balzac'ın ailesinde göremediği ilgi, sevgiyi eğer baba olsaydım nasıl olurdum düşüncesiyle hareket ettiğini düşünüyorum. Ve böyle bir babanın çocuklarının bu kadar zıt olması da yine ailesinin yaşattığı travmalardan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Ne kadar doğru ne kadar yanlış orası tartışılır. Benim üzerimde bıraktığı etki bu yönde oldu.

Dolu dolu bir okuma oldu gerek Paris hakkında edinilen izlenimler, duygular, ebeveynlik, kadın-erkek ilişkileri, savaşlar, değer yargılarını Balzac'ın gözünden gördük.

Ufak bir tavsiye yazarın hayatı hakkında ufak da olsa bir araştırma yapılarak okursanız oldukça çıkarım dolu bir okuma olacağını söyleyebilirim.




21 Ağustos 2021 Cumartesi

ZOR OYUN/ Harlan Coben


 ARKA KAPAK

Yaklaşık on yıl önce oyunculuğu bırakan spor menajeri Myron Bolitar, kendini tuhaf ve tehlikeli bir araştırmanın içinde bulur. Gençliği boyunca Myronla yarış halinde olan kolej arkadaşı ve ünlü basket oyuncusu Greg garip bir şekilde ortadan kaybolmuştur

Olayın izini kimseye fark ettirmeden sürmesi gereken Myron, bir spor kahramanının ters giden hayatının bilinmezliklerle dolu akışına kapılırken, tekrar yaşayamayacağı bir geçmiş ve hayati risk taşıyan bir şimdiyle mücadele etmek zorunda kalır.



YORUM

“Hayaller asla ölmez. Bazen öldüklerini sanırsın ama aslında yaşlı ve büyük bir ayı gibi sadece kış uykusuna yatmışlardır.”

Bolitar serisinin üçüncü kitabı Zor Oyun, Myron'nun geçmişine döneceğimiz, kendisini biraz daha tanıyacağımız bir eser. 

10 yıl öncesinde sakatlandığı için basketbol oynamayı bırakmak zorunda kalmasına rağmen hayallerinde ve isteğinde hiçbir azalma olmamıştır. Ne kadar istediği gibi profesyonel bir oyuncu olmasa da kendisiyle barışık bir insandır. Yıllar sonra gelen profesyonel bir takımda kısa süreliğine bir iş teklifi almıştır. Tabi ki sadece oyuncu olarak değil. 

Sezonun en önemli döneminde ve önemli bir oyuncu olan Greg Downing in ortadan kaybolması işleri oldukça sıkıntıya sokmaktadır. Peki neden Myron'a ihtiyaç duyuldu? Sadece spor menajeri olması veya bir dönem FBI da çalışmasından kaynaklı değil. Myron'un kolej dönemleri ve basketbol hayatında rakibi olması bu işi halledebileceği düşüncesini doğurmakta.

 Zor Oyun eseri muazzam bir doyum yarattığını söylemeden geçemeyeceğim. Myron'un geçmişi oldukça merak ettiğim için bu kitapta merakımın bir çoğu giderildi. Myron nasıl geçmişte ki bir olayı kapattıysa bizde onunla birlikte kapatıyoruz.

Muhteşem ikiliden Win'e tekrardan hayran kaldığımı söylesem.. Özellikle son bölümde gerçekten keyiflendim. Win'in olması gereken yerlerde aniden ortaya çıkması, hem detaycı olup hem de yüzeysel kalabilmesi oldukça etkileyici.

Gelelim polisiye kısmına.. İpuçlarını adım adım izledikçe oldukça karmaşık bir duruma gelmesi, merakın, teorileri oldukça arttırıyor. Her sayfa da 'şimdi bunun bizim mesele ile ne alakası var' demekten kendimi alamadım. 

Ve bunu itiraf etmeliyim :) katili hiç beklemiyordum. Myron gibi gerçekten benimde gözümden kaçmış ufacık bir ayrıntı katili şaşırttı. Yani sonunu tahmin edemediğim daha doğrusu katilin öldüğünü düşündüğüm bir sondu. Ama sonunu okuyunca 'gerçekten mi' şaşırdığımı söylemeden geçemeceğim.. :)

Zor Oyun gerçekten serinin en sevdiğim ve farklı hissettiren bir kitap oldu. Önümüzde daha yedi kitap  var ama şimdilik favori kitabımı seçiyorum ..

Dördüncü kitap Geri Dönüş yorumunda görüşmek üzere..


19 Ağustos 2021 Perşembe

HAYATIN MUCİZELERİ/ Stefan Zweig


 ARKA KAPAK

Zweig’ın 23 yaşındayken yayımladığı Hayatın Mucizeleri, daha o zamandan tarihe duyduğu ilgiyi gözler önüne serer. 

16. Yüzyılda Anvers’de geçen ve yolları tesadüfen kesişen Yahudi bir genç kızla yaşlı bir Hıristiyan ressam arasındaki dostluğu anlatan öykünün arka planında Hollanda’nın İspanyol yönetimine karşı isyanı vardır. Çocukken Hıristiyanların şiddet eylemlerine hedef olan ve iyi yürekli bir asker tarafından kurtarılan Esther adlı Yahudi kız, bir Katolik kilisesine asılacak dini bir tabloya modellik eder. Hayatın ve dinin anlamı, sanat ve sanatçının yaratma edimi gibi temalara eşlik eden “beklenmedik karşılaşma” motifi ve Anvers’in tarihsel detaylarla betimlenen atmosferi, Zweig’ın sonraki yapıtlarının habercisidir.


YORUM

Hayatın Mucizeleri konusuna girmek istemiyorum arka kapak yazısı oldukça açıklayıcı.

Her zaman olduğu gibi bir oturuşta bitirebileceğiniz bir kitap. Akıcılığı ve sade olmasının yanı sıra değinilen konular, Hristiyan- Yahudi, savaşlar, Meryem Ana, resim sanatı, annelik iç güdüleri, savaşın acı tarafları bu sadeliği alıp sizi derin kuyulara bırakıyor.

Zweig'in 23 yaşında bu eseri ortaya çıkarması dönemdeki çatışmaları yansıtmaya çalışmış ki bence başarılı da olmuş. Ele alma şekli, zengin bir tüccarın portre adağı sunmasıyla bir ressamla anlaşması, ressamın model dışında bir şeyler çizememesi ve ressamın kendi içerisinde yaşadığı çatışmalar oldukça başarılı bir şekilde kaleme alınmış.

Kitapla kalın..

17 Ağustos 2021 Salı

SAHİLDE KAFKA/ Haruki Murakami


 ARKA KAPAK

Kafka Tamura on beş yaşına girdiği gün evden kaçar. Uzun zamandır planladığı bu kaçışın nedeni babasının yıllar önce dile getirdiği uğursuz kehanettir. Ama babasının bir “düzenek” gibi içine yerleştirdiği kehanet gölge gibi peşindedir… 

Kafka ilk kez aşkı ve tutkuyu yaşarken gizemli bir cinayetle kehanetin ve kaderinin düğümleri çözülmeye başlar.

Sahilde Kafka, XXI. yüzyıl edebiyatına damgasını vuran, kitapları bağımlılık yaratan kült yazar Haruki Murakami’den, hayatın yavan gerçekliğine karşı büyülü bir dünyanın kapılarını açan bir roman.


ALINTI

"Gerçekler ve insanın yüreğinden geçenler de kolayca ayırt edilemez."

"..genellikle onların peşine düştükleri şeyler, bilimsel gerçekler yerine, kendi düşünce sistemleriyle örtüşen sonuçlar, bazen de pragmatik kazanımlardır."

"Fakat insan kendini bir şeylerle özdeşleştirerek yaşar. Böyle yapmak zorundadır da zaten. Sen bile, farkında olmadan öyle yapıyorsundur. Goethe'nin de dediği gibi, dünyadaki her şey metaforlardan ibarettir."

"Hayır, öyle değil. Benim neyi hayal ettiğim, bu dünyada olduğum sürece, son derece önemli."



YORUM

"Buradan çıkıp gitmezsem artık daha fazla yaşayamayacağımı düşünüyordum. Buraları bir daha görmem sanıyordum. Dönüp gelmek aklımın ucundan bile geçmemişti. Fakat bir sürü şey oldu, dönüp gelmem gerekti."

15 yaşında olan, diğer herkesten farklı hisseden ve ailesi daha doğrusu babasının bahsettiği 'kehanet' in varlığına artık dayanamayan ve yolculuğunda kendini bulabileceğini düşünerek, kendine Kafka Tamura adını veren  gencin belirsizlik ve kehanetlerle dolu yolculuğuna ortak oluyoruz.

Haruki Murakami'nin kalemi ve üslubu bana hep farklı gelmiştir. Belki de Japon kültüründe fazla okuma yapmadığım, pek fazla yazarını okumadığım için olabilir. 
 Konuları ele alma şekli, eser sonları, karakterlerin dünyası ve farklıları vs oldukça derin ve karmaşık. Bu karmaşıklığın, derinliğin içinde okuma yapmak ise oldukça keyif verici.

Sahilde Kafka eserine geri dönecek olursak şunu söyleyebilirim ki Murakami bu eserinde birçok karakteri oluşturmasının yanı sıra birçok çarpıcı olayları da ele almış. Tamam buraya kadar bir sıkıntı yok hatta oldukça keyif verici. Özellikle karakterlerin her biri o kadar sıra dışı bir karaktere sahip ki her biriyle karşılıklı oturup sohbet etmek istiyorsunuz. Yani ben istedim açıkçası :)

Ortalara geldikçe olayların birbirleriyle bağlantılar, geçişi vs sonuca varıyor gibi gözüküyor, ama sonlara doğru yaklaştıkça o gelişmeler birleşmeler dışında bir şey göremedim, hayal gücümün sınırlarını zorladım. Hatta en sonunda kendi kendime dedim ki ' sen bu kitabı anlamadın, kaçırdın yine bir şeyleri' .
 Belki de bir yerlerde gizlenmiş olayları kaçırmış olabilirim veya yazar bunu amaçlamış da olabilir. 
Tekrar okuma huyum sayesinde belki yıllar sonra tekrardan okuma yaptığımda bu boşluğu, gizlenmiş mi yoksa gerçekten mi boşluk olduğunu o zaman anlarım. Ne saçmalıyorsun diyebilirsiniz belki ama ben kitapların bir okumada asıl mesajı anlaşıldığını düşünmüyorum. İkinci bir okuma yaptığım eserlerde, deneyimlerimden yola çıkarak  gördüğümü sandığımı aslında görmediğim bir çok olaya şahit olduğum için böyle düşünüyorum. Ve Murakami gibi bir yazarın da bu derin üslubunun karşılığını vermek istiyorum.

Sahilde Kafka kalın bir kitap lakin karakterler bile başlı başına kendini okutuyor. Yani eğer kalınlık bakımından gözünüz korkuyor, erteliyorsanız bence çok da ertelemeyin. Zaten hep korkumuzdan, kendimizi gereksiz yere durdurmalarımız bizi güzelliklerden mahrum bırakır.

Kitapla kalın..

16 Ağustos 2021 Pazartesi

TEPENİN LANETİ/ John Verdon

 


ARKA KAPAK

Dave Gurney polisiye/dedektif serisi hız kesmeden devam ediyor!

Larchfield’ın en nüfuzlu adamı Angus Russell, Harrow Hill’deki malikânesinde boğazı kesilerek öldürülmüştür. Olay mahallindeki DNA ve parmak izleri, kurbana karşı husumeti bulunan belalı Billy Tate'e işaret eder. Ancak bir sorun vardır: Tate, bir gün önce kilisenin çatısından düşerek ölmüştür.

Polis, Tate'nin cesedinin kaldırıldığı morgu kontrol ettiğinde cesedin yalnızca ortadan kaybolduğunu değil tabutun içeriden kırılarak açıldığını da keşfeder. Bu durum çok geçmeden yürüyen ölü, cehennemden gelen katil, zombi cinayeti olarak anılmaya başladığında bir zamanların huzurlu kasabası artık herkesin bir şüpheliye ve aynı zamanda kurbana dönüşebileceği korkunç bir kâbusa da uyanmış olur.

Eski meslektaşı art arda işlenen bu tuhaf cinayetleri çözmek için kapısını çaldığında Dave Gurney, ölümün ötesinden öldürme ihtimali olan bir katili avlamak üzere tüm analitik becerilerini kullanmak zorundadır.

ALINTI

"Beynin en önemli gücü olan ani bağlantılar yaratabilme yeteneği aynı zamanda en büyük zayıflığı da olabilir."

"O kadar kesin bir şey söyleyecek durumda değilim. Bazen kötülük kişinin içine öyle bir gizlenir ki bu şahsın böyle bir şeyi nasıl yapabildiğine şaşar kalırız."

"İnsan doğasındaki en önemli kusur, yetersiz delillerin şekillendirdiği sarsılmaz fikirlere sımsıkı sarılma kabiliyetidir."

"Bir kez daha keskin zıtlıkların hayatının bir parçası olduğunu düşündü. Huzur, güzellik, Madeleine'in gülümsemesi ve mis gibi kokan hava. Elbette arzusu insan doğasının çirkinlikleriyle, kötülükleriyle uğraşmak değildi. Ama bu kötülükler mesleğini gerekli hale getiriyordu. Ana amaç dengeyi sağlayabilmekti. Huzur ve güzelliğin kurşun delikleri kadar gerçek olduğunu unutmadan."



YORUM

"Beynin en önemli gücü olan ani bağlantılar yaratabilme yeteneği aynı zamanda en büyük zayıflığı da olabilir."

Gurney serisinin yedinci kitabıyla karşınızdayım. Aslında baya oldu çıkalı ama yorumu şimdiye kısmetmiş:) 

Verdon'un kalemini çok seviyorum. Polisiye türü biliyorsunuz ki favorim ve ilk aklıma gelen yazarlardan birisi John Verdon oluyor. Kalemi, hayal dünyası, üslubu ve analizleri okurken muazzam bir keyif veriyor.

Gurney serisi diyorum ama tekrardan söylemek istiyorum olaylar birbirleri bağlantılı değil sadece ana karakterimiz Dave Gurney'in hayatının akışını okumak isterseniz sırayı takip edebilirsiniz. Diğer olaylar bağımsız. 

Gelelim yedinci kitap olan Tepenin Lanetinde bizi neler bekliyor? 

Hiç suç işlenmeyen, oldukça nezih ve cennet gibi tabir edilen Larchfield kasabasının akıl almaz bir cinayet işleniyor. Ölen biri nasıl birini öldürebilir ki? Gurney'in bir dönem birlikte çalıştığı arkadaşının ricası üzerine cinayete ortak oluyor. İşlenen cinayetlerin devamı gelmesiyle işler oldukça garip bir hal almaya devam etmekte.

Kitabın ilk kısımlarında ele alınan görmenin farklarını anlatan bölüm muazzamdı. Kalemine ve üslubuna alışık olan okuyucular için ilerleyen kısımlarda ipuçları gizlenmişti. Kitap boyunca her olayı farklı bakış açılarıyla yakalamaya çalışmak oldukça keyifliydi.

Yani tavsiye etmeme gerek olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Kalemini sevenler zaten tatmin olacaklardır ama beğenmeyen birisinin alıp okuyacağını sanmıyorum. Hiç okumayanlar için söyleyebileceğim tek şey bir kitabını alıp okumaları olacaktır. Ama ufak bir tavsiye Kurt Gölü eseriyle tanışmayın. O eseri bana göre kendi tarzından oldukça farklı gelmişti. Eser için kötü diyemem o da harika bir kurguya sahipti ama tarz olarak farklıydı. Ben klasikçiyim :)

Kitapla kalın

KURMACA KİŞİLER KENTİ/ Emin Özdemir


 ARKA KAPAK

Türk edebiyatında bir ilk!

Özdemir'in, içinde dolaşırken nerdeyse bütün roman kahramanlarıyla özgürce bağlantılar kurduğu kurmaca kent, gerçekler üzerine temellenmiş düşlemsel bir kent. Ölümün, kapısından içeri girmediği bir kent. Gelecek zamanın olmadığı, geçmiş zamanın, şimdiki zaman içinde yaşandığı bir kent...

Her roman, oyun ya da öykü kişisi bu kentin yurttaşı olamıyor. Kuruluş yasasına göre yurttaş olacak kişinin belirli nitelikler taşıması gerekiyor. Acıdan seviye; korkudan direngenliğe; kıskançlıktan tutkuya, dostluktan ihanete değin insana özgü varoluşsal hallerden birini yansıtması isteniyor; bir de yansıttığının, belleklerde, yüreklerde iz bırakması…

Okur, Kurmaca Kişiler Kenti'nin sokaklarında dolaşırken her adımda unutamayacağı heyecanlı anlar yaşayacaktır. Anlatı dünyasından gelip kentte yerleşmiş nice kişilerle yüz yüze gelecektir. Bir şatonun önünden geçerken Don Kişot ya da Hamlet'le karşılaşacak, biraz yürüyünce karşısına Emma Bovary, Anna Karenina, Kaptan Ahab, Aslan Asker Şvayk çıkacaktır. Bir köşede oturmuş sohbet edenlerin yanına gidecek olsa orada Kuyucaklı Yusuf'u, Zebercet'i, Raskolnikov'u, İnce Memed'i, Mümtaz'ı, Selim Işık'ı, Will Loman'ı bulacaktır. Daha sonra bu kişilere konuk olacak, onların yazınsal serüvenini kendi ağızlarından dinleyecektir.

Emin Özdemir bu yapıtında böyle bir okur kimliğine bürünüyor, dünya romanının evrensel kişileriyle bir bir söyleşiyor. Bizi, onların sevinçlerinin, tutkularının, acılarının, mutluluklarının, düş kırıklıklarının dehlizlerinde dolaştırıyor. O kişilerle nice özdeş yanlarımız olabileceğini sezdirtiyor. Böylece başta kendimizle, daha geniş anlamda evrensel insanlıkla hesaplaşmanın yol haritasını çiziyor.

Bu benzersiz çalışmayı okuyun, Kurmaca Kişiler Kenti'ne ayak basın, bunun böyle olduğunu siz de göreceksiniz.


ALINTI

"Söyle, ne yaptın bunca yıl, nasıl geçirdin ömrünü?" Söyleyecek söz bulamıyorum, dilim tutulmuş gibi. Çok geçmeden Karacaoğlan'ın şu dizeleri yetişiyor imdadıma:

'Ömrüm bir tepeye vurmuş gün gibi,

Şöyle böyle derken geçti neyleyim'

"Sanıyordum ki okumayı yazmayı öğrendikleri gün uyanacaklar, akıllarına vurulmuş prangaları kıracaklar, bilinçlenip yaşamlarını değiştirmeye yönelecekler."

"Yaşam, insanlar için tuzaklarla doludur. Don Kişot'la konuşurken ona da söyledim. Romancılar, kişilerini yaratırken genellikle onlara tuzaklarla dolu bir yaşam sunarlar. Kişilerin yazgılarını, yaşam serüvenini bu yolla çizerler. "




YORUM

Arka kapak tanıtım yazısını okuduktan sonra ve yapılan grup sohbetinde kitaba karşı oldukça yüksek beklentiyle okumaya başladım.

Kitabın adından az çok anlaşıldığı üzere kurmaca kişilerin kentine konuk ediyor yazar bizi. Peki kim bu kurmaca kişiler? Şuana kadar duyduğumuz, okuduğumuz Türk ve Dünya edebiyatında önemli bir yere sahip tüm karakterlerden oluşan bir kent.

Yazarın bu eseri ortaya çıkarma amacını da önsöz kısmında bahsedilmiş. Ben kısaca, konusunun içeriğine çok girmeden yorum yapmayı düşünüyorum. Öncelikle bir sürü karakterin barındığı bu kentte hepsine yer verilmediğini söylememe gerek yok galiba. Yazar oldukça bilindik karakterlerle söyleyişini sürdürmekte. Peki kimlerle söyleyiş yaptı?

Miguel de Cervantes'in Don Kişot'u,  Gustave Flaubert'in Emma Bovary'si, Lev Tolstoy'un  Anna Karenina'sı , Yusuf Atılgan'ın Zebercet'i, Herman Melville'in Kaptan Ahab'ı, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mümtaz'ı,Elias Canetti 'nin Kien'i, Elsa Morante'nin Ida'sı, Oğuz Atay'ın Selim Işık'ı, Gonçarov'un Oblomov'u, Arthur Miller'in Willy Loman'ı, Yaşar Kemal'in İnce Memed'i, Dostoyevski'nin Raskolnikov'u.. Ve bitmek bilmez edebiyatın unutulmayacak karakterleri.

Kitapseverlerin ortak huylarından birisi de her kitap bitiminde bütünleştiği karakterlerden bir ayrılık yaşamıştır. Kitap bitti gerçek dünyaya dönüş yapılmalı ama nasıl yapılacak? Karakterlere sorulacak sorular, yazarın yazmadığı, çok fazla edebiyatla süslenmiş anlam karmaşalarının altında yatanlar vs, gibi sorular illa ki kafamızı kurcalamıştır. En az bir karakter için düşünmüşüzdür. Bu sorulara yanıt olarak yazılmış desem az kalır.

Emin Özdemir kalemiyle birlikte o kült eserlerin ana karakterleriyle çok güzel sohbet etme şansı elde ediyorsunuz. Gerçekten de Türk edebiyatında bir ilk. Yazar iyi ki kendine bu soruyu sormuş ve böyle bir başyapıt ortaya çıkarmış;

"Söyle, ne yaptın bunca yıl, nasıl geçirdin ömrünü?" Söyleyecek söz bulamıyorum, dilim tutulmuş gibi. Çok geçmeden Karacaoğlan'ın şu dizeleri yetişiyor imdadıma: 'Ömrüm bir tepeye vurmuş gün gibi, Şöyle böyle derken geçti neyleyim'

Yazarın hayatını az çok okursanız aslında ne kadar kıymetli bir yazara, dilbilimciye sahip olduğumuzu anlıyoruz. Tabi yine fazla bilinmeyen bir kişi. En azından benim açımdan öyle oldu. Umarım sandığımdan daha çok biliniyordur.

Fazla uzatmadan oldukça keyifli ve farklı bir yolculuk, deneyim oldu benim açımdan. Kesinlikle tavsiye ediyorum Fırsatını bulduğunuz an alıp okumalısınız.

Önemli (önemli mi değil mi orasına siz karar verin) tavsiye, eser içeriği bilindik, kült eserlerin karakterlerine değinildiği için ister istemez o eserlere dair bilgiler, kesitler mevcut. Ben içerisinde bulunan birçok eseri okuduğum için çok fazla sıkıntı yaratmadı ama okumadığım eserler içinde şöyle diyebilirim ki merakım daha da arttı. Yani spoiler sevmiyorsanız onun uyarısını yapmak istedim. Ama dediğim gibi bir kesite denk gelmeniz o sayfalarca okunan kitaba eş değer olamaz.