27 Mart 2021 Cumartesi

GAZAP ÜZÜMLERİ/ John Steinbeck


 ARKA KAPAK

John Steinbeck’in tartışmasız en büyük eseri olan ve ona Pulitzer ödülünü kazandıran Gazap Üzümleri, 1939’da ilk kez yayınlandığında şok etkisi yaratmış ve büyük tartışmalara yol açmıştı. Tüm dünyayı etkileyen “Büyük Buhran” döneminde, tarımın kapitalistleşmesi ve krizler yüzünden yoksullaşan ve mülksüzleşen yığınların ayakta kalma mücadelesinin anlatıldığı bu destansı romanda Steinbeck, açlık, sefalet ve zorbalık yüzünden evlerini terk edip yollara düşmek zorunda kalan binlerce işçi ailesinden birine odaklanıyor.


Boşa çıkan umutların, hüzne dönüşen sevinçlerin arasında insanlığın direncini ve onurunu çarpıcı bir dille anlatan, kapitalizmi iliklerine kadar eleştiren Gazap Üzümleri, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biridir.


ALINTI

"İnsan kendini neye mecbur hissediyorsa onu yapmak zorunda. Ben sana şöyle yap diyemem. Bence şans ya da uğursuzluk diye bir şey yoktur. Bu dünyada doğruluğundan emin olduğum bir şey var, o da, kimse kimsenin hayatına karışmamalı. Her şeyi kendi yapmalı insan. Belki ona yardım edilir ama, şunu yap denemez."

"O ürün büyüdüğü, hasat edildiği zaman, kimsenin eli sıcak toprak topağına değmemiş, kimsenin parmakları arasından yere toprak elenmemiş olacaktı. Ne kimse tohuma eliyle dokunmuş, ne kimse büyümesi için özlem duymuş olacaktı. İnsanoğlu kendi yetiştirmediği şeyi yiyecekti. Ekmeği ile arasında bir yakınlık olmayacaktı. Toprak o demirlerin altında doğuracak, yavaş yavaş o demirlerin altında ölecekti. Söz konusu olan sevgi ya da nefret değildi çünkü. Ne hayır dua vardı ortada, ne lanet. "

"Şimdi, hemen ölmeleri mi, yoksa iki yıl sonra gıda yetmezliğinden ölmelerini mi? Bütün hafta ne yedik, biliyor musun? İçyağında pişmiş ot, bir de kızarmış hamur! Hamur için unu nereden bulduk, onu biliyor musun? Bir yük vagonunun döşemesini süpürmüştük, oradan.."



YORUM

"Bir traktör geliyor, on aileyi yerinden ediyor. Her yer traktör dolu. Yıka döke giriyorlar, ortakçıları söküp atıyorlar. "

Amerika'ya büyük hasarlar veren Büyük Ekonomik Buhran döneminde geçen bir hikayeye odaklanan Steinbeck. Doğup büyüdükleri yerden kuraklık, işsizlik ve ekonomik ve sosyal kriz nedeniyle ayrılmak zorunda kalan binlerce ailenin sesi olacak,  Joad ailesinin yaşadığı sorunlara değinerek tüm insanların sesi olur.

Steinbeck'i büyük çoğunluğu Fareler ve İnsanlar eseri ile tanıyor olabilirsiniz. Benimde kalemiyle tanışma kitabım o kitaptı. Orada kaleminin akıcılığı, üslubu ile kalbimin bir köşesine iz bırakmıştı.  Gazap Üzümleri eserini okurken aslında kaleminin çeşitliliğini görmüş oldum. Önceden bahsettiğim gibi kendini tekrarlamayan yazarlara, kalemleri oldukça seviyorum. Steinbeck her eserinde bunu gözler önüne seriyor.

Joad ailesinin bir üyesi gibi hissettiren, her bir sorunda kendimin de sorunlara çözüm yolları arayan, bu olmayacak sistem hakkında sorgulatan bir eser, Gazap Üzümleri. Çiftçilerin nasıl bir sistem içerisinde olduklarını, mantıksız bir şekilde önlerini kapayıp hiçbir şey yapmadıklarını oldukça açık bir şekilde bizlere gösteriyor. Bir kitabı okurken hem duygusal hem de mantıksal olarak doyurması benim açımdan büyük bir başarı niteliğidir. Özellikle mantıksal açıdan doyurması. Ve bu eserde oldukça fazla doyduğumu söyleyebilirim. Her bir olayın perde arkasında neler döndüğünü sorgulatan eserler okumayı seviyorsanız hiç beklemeden kitaplığınıza eklenecek bir yapıt.

Kesinlikle okunmaya değer bir yapıt, bunu dillendirmeme gerek var mı bilmiyorum ama eğer tereddüt edenler varsa kesinlikle etmemeli. Kitaplığınızın nadide eserlerinden bir olmaya aday bir eser.


22 Mart 2021 Pazartesi

YAPRAK DÖKÜMÜ/ Reşat Nuri Güntekin


 ARKA KAPAK

Cumhuriyetin ilanından sonra kendine batılı olarak bakmaya çalışan Türk toplumunun, batılı toplum ve kendi toplumu arasında yaşanan kültür farkını da ortaya koyan roman, bir memur ailesinin bu yeni batılı tarzla karşılaşmasından doğan sorunları, etik değerlerin kayboluşunu ve bu ailenin çöküsünü dramatik fakat gerçekçi bir şekilde ele alır.





ALINTI

"Yaradılışları itibariyle ne iyi, ne fena idiler. Herhangi bir taraftan bir rüzgar esmeye başladı mı, yaprak gibi önüne katılıyorlar, o ne yana isterse o yana doğru sürüklenip gidiyorlardı."


"Çirkin bir kalbin içine uyanık bir ruh koymak niçin? Beğenilmediğini her yerde, her şeyde ihmal edildiğini daha çabuk fark etsin diye mi? Çirkinin ağzındaki güzel söz, acizin ağzındaki haklı söz kadar boş faydasız bir şeydi."

"Kimse artık kendi halinden memnun olmuyor. Bu cereyan neticesinde eski ahlak kaidelerinin yıkılıp değişmemesine nasıl imkan görürsünüz?"



YORUM

Güntekin bu eserinde bir aileyi baz alarak Osmanlı Devletinin batılılaşmaya girdiğini dönemlerini kaleme almaktadır. Toplumsal değişimler, aile yapıları, yaşam biçimlerini oldukça çarpıcı bir şekilde kaleme almaktadır.

Herkes bir dönem dizini izlemiştir diye düşünüyorum, Ben çocukken çıkmıştı aslında ama yeniden ara sıra gündeme gelen bir diziydi. Lakin oturup da izlediğimi söyleyemem sadece bazı kesitler aklımda yer edinmiş. 

Güntekin'in kalemini Acımak eseriyle tanışmıştım. Okuduğum ikinci eseri. Kalemi kendini okutan bir yapıya sahip. Eski kelimeler olmasına karşın yayınevi gerekli açıklamaları yapmış olduğu için okurken çok zorluk yaşamıyorsunuz. Ki ben açıklamalı eserleri daha çok seviyorum. Günümüz Türkçesine çevrildiği zaman bana biraz anlam kaybolduğu hissiyatını veriyor. Burada devreye çeviri giriyor tabi.

Yaprak Dökümü eserin de her bir karakter çok çarpıcı ve sert izlenimini uyandırdı. Bir babanın kendi değerleri, kuralları var ve ailesinin yeni bir kültüre ayak uydurma çabası onu büyük bir çıkmaza sürüklüyor. Hele ki işsiz kalmasının en büyük sebebi namus konusundayken başına asla dediği şeylerin gelmesi oldukça yıpratıcı.

Bir ailenin yaprak misali dökülmesi sadece dönemin değişmesinden mi kaynaklıdır yoksa olmayan aile bağından mı? Eseri okurken bu soru kafamı oldukça sorgulatan bir soruydu. Gerçekten aile olmayı başarabildiler mi?

Bir aileyi aile yapan şey nedir?

Büyük lokma ye büyük söz söyleme  demişler atalarımız, oldukça da haklı bir atasözü. Benim en çok çekindiğim konulardan biridir asla bunu yapmam, etmem gibi tabirler. Bazı çizgilerim, kurallarım illaki var ama eğer durum kurallarımı çok çiğnemiyor bana çok ters düşmüyorsa onu biraz esnettiğim durumlar oluyor. Olmayan durumlarda da zaten o asla olmuyordur:) Biraz karışık oldu ama siz ne demek istediğimi az çok anlamışsınızdır. İllaki sizin de çizgileriniz, kurallarınız vardır. Esnetebilecekleriniz ve esnetmeyecekleriniz..


Tarihimizi edebi dille kaleme alan dönem eserini okursanız eminim size bir şey katacaktır. 

18 Mart 2021 Perşembe

CAROL GÖMÜLMEDEN/ Josh Malerman

 ARKA KAPAK

Carol Evers'ın karanlık bir sırrı vardı. Bazen komaya giriyor ve komaya girdiğinde bir ölüden farksız oluyordu. Nabzı ve kalbi duruyor, nefes aldığı belli olmasa da bilinci asla kapanmıyordu. Ancak doktorlar bile onun öldüğünü düşünüyordu.

Bu sırrı bilen iki kişiden biri olan ve ondan kurtulup servetine konmak isteyen kocası, Carol komaya girdiğinde onu diri diri mezara gömmek için yaptığı planı hayata geçirmeye koyulur. Komadaki Carol çevresinde olan her şeyi duyup hissederken, Harrows adlı kasabada cenaze hazırlıkları başlar.

Bu sırrı bilen diğer kişi, Carol'ın eski sevgilisi, meşhur kanun kaçağı James Moxie ise haberi aldığında Carol gömülmeden Harrows’a yetişmek için yola çıkar. Tehlike ve gizemle dolu Yol'da yolculuk ederken eski düşmanlarla, ürkütücü varlıklarla ve peşindeki kiralık katillerle başa çıkmak zorundadır.


ALINTI

"Hududu olmayan bir yerin sonu olur muydu?"

"Kimi zaman insanın yaptığı işten gurur duymasının, atılacak herhangi bir adımdan ya da kaydedilecek herhangi bir ilerlemeden daha faydalı olabileceğini biliyordu."

"Sanki Yol, mesajların ve ruh hallerinin dans eden topuk sesleriyle iletildiği bir tünelmiş .. bir telmiş.. bir boruymuş gibi Yol'un ağaçtan duvarları arası genizden gelen bir ses misali yankılanan cümbüş sesleri.."

"Bir cinayeti tasarlamak çok hassas bir işti ve insan neyi açık edeceğine dikkat etmeliydi. Ve tabii neyi gizleyeceğine de."


YORUM

Josh Malerman'dan okuduğum dördüncü eser. Her birinin kurgusu benzersiz. Kaleminin akıcılığı gerçekten muazzam. Okurken nasıl okuduğumu nasıl bitirdiğimi anlayamıyorum. Carol Gömülmeden eserinde de bu duyguları yaşadım.

Yazarı eleştirirken çok fazla uzatmalara oynadığını, gereksiz ayrıntılar verdiği gibi yorumlara denk geldim. Şöyle ki tabi ki size hitap etmeyen kitaplar olabilir bana da oluyor. Malerman'ın eserlerinde genellikle her bir olayın perde arkası oluyor, gerek kurgu gerekse karakterler. Carol Gömülmeden kitabında birçok karakter mevcut ana karakter Carol gibi gözükse de öyle değil aslında :)
Kasaba gibi küçük bir yerleşim yerinde birbirini tanımayan pek yoktur. Durum böyle olunca gerekli karakterlere yer vermek de bana pek uzatmalara oynuyor gibi gelmedi açıkçası. Zaten çok akıcı bir kitap olduğu için eğer o karakterlere değinilmeseydi bana biraz saçma gelirdi. 


Arka kapak yazısı içerisinde konusunu gayet açık bir şekilde anlatılmış zaten. Ama kısaca bahsetmek gerekirse Carol 'ın nadir görülen ve oldukça tehlikeli bir rahatsızlığı var. Stres, üzüntü gibi olaylarda baygınlık geçirip komaya girmektedir. Ve ölü gibi gözükmekte. Carol bir olaydan dolayı bu rahatsızlığını açıklamaya pek yanaşmıyordu. Bilen kişi sayısı oldukça azdı. Aslında bu durum Carol için oldukça tehlikeliydi. Kendisi de farkında olmasına rağmen açıklamak onun için oldukça trajikti.. Başta annesi olmak üzere kocası ve en yakın arkadaşı dahildiler bu sırra. 
En yakın arkadaşının ölümünden sonra Carol için oldukça sancılı ve korkunç bir dönemin başlıyordu.

En yakın gördüğünüz kişiler belki de yakınınız değildir. Ama belki de en yakın dediğiniz kişiler aslında yanınızda olmayandır. 

Bu gerilim ve soluksuz hikayeyi okumak isteyenlere tavsiyemdir. 

15 Mart 2021 Pazartesi

KIZIL VEBA/ Jack London

 ARKA KAPAK

London, Kızıl Veba yapıtıyla “kıyamet sonrası” edebiyatın öncüleri arasına girmiştir. Nüfustaki, bilim ve teknikteki, ekonomideki sıçramaların büyüsüyle gözlerin kamaştığı bir çağda yazar, uygarlığımızın kırılganlığını anımsatır. 

Yapıtı milyonlarca insanın doldurduğu şehirlerin ve kırların ıssızlığa teslim oluşundaki hızı bütün çarpıcılığıyla ortaya koyar. Yalnızca nüfusun değil, bilginin, üretimin, hatta dilin yitirilişi, eski uygarlıkla köprü olan bir profesörün gözünden yeni insanlığa anlatılır. 

Peki yeni insanlık bu ihtiyara kulak verecek midir? Kızıl Veba’da yirminci yüzyılın başından yüz yıl sonrasına, 2010’lar dünyasına bakan Jack London’ın öngörülerindeki keskinlik, kitabı bir klasik olmanın ötesinde, günümüz için hâlâ canlı bir eleştiri kılıyor.

ALINTI

"Küçük bir salgındı. Sadece birkaç kişi ölmüştü. Görülüyordu ki bu hastalığın ilk işaretlerinden biri yüzün ve tüm vücudun kızarmasıydı, bir de hastalığa yakalananlar çok kısa sürede ölüyordu."

"Gayet iyi biliyorum. İnsanoğlu, uygarlık yolundaki kanlı ilerleyişine başlamadan önce, ilkelliğin karanlığına giderek daha çok batmaya mahkumdur."

"Ne fark ederdi ki zaten? Herkes ölüyordu nasıl olsa; iyisi de kötüsü de, güçlüsü de zayıfı da, hayata dört elle sarılanı da yaşamı aşağılayanı da.. Herkes göçüp gidiyordu. Her şey göçüp gidiyordu."

"..Barut tekrar gelecek. Bunu hiçbir şey engelleyemez. Aynı eski hikaye yeniden, yeniden yaşanacak. Sayısı artan insanlar savaşmaya başlayacaklar. Barut sayesinde insanlar milyonlarca insan öldürecek ve çok ilerde bir gün yeni bir uygarlık, sadece bu yoldan, ateş ve kan üzerinden evrilecek."


YORUM

Okurken bazı noktalar o kadar tanıdık ki.. Hastalığın benzerlikleri, ilkelliğin şimdi modern hali, yaşam savaşı..

London'un bu eserinde kalemi bana çok farklı geldi ve bu tarzını da çok sevdim. Kendini okutan bir kaleme sahip lakin bu eserinin ayrı bir heyecanı vardı. Belki kurgudan belki de gerçekten kendini tekrarlamayan bir yazarın başarısını hissetmişimdir.

Konusuna kısaca değinmek istiyorum zaten kısa bir hikaye sizleri bekliyor. Sona saklamadan direk söylüyorum eğer kalemiyle daha tanışmadıysanız bu eseriyle tanışabilirsiniz. Veyahut kalemini seviyorsanız bu eserini de muhakkak okuyup deneyimleyin derim.

Gelelim konumuza.. 2010 yıllarında  bir salgın ortaya çıkmaktadır. Kızıl Veba denmekte ona. Nedir bu Kızıl Veba? Nüfusun büyük bir kesimini yok eden bu salgına yakalananın kurtuluşu yoktur. Yakalandıysan 15 dakika içerisinde hayata gözlerini kapatıyorsun. Eğer milyonda bir şanslılar arasındaysan hayatta kalmışsındır. Ama hayatta kalmak iyi mi yoksa kötü mü? 

"İnsanın bu dünyadaki bütün çalışması köpükten öte bir şey değil. İnsan kendine faydası olacak hayvanları evcilleştirip düşmanca davrananları yok etti, toprağın yabani bitki örtüsünü temizledi. Ama sonra insan yok oldu ve ilkel hayat geri dönüp onun elleriyle yaptığı her şeyi sildi, süpürdü."

Yazarın da dediği gibi ilkelliğin doruklarını tekrardan deneyimleme şansını elde etmişsiniz demektir.

İnsanların gözle görülemeyen bir varlıkla yok olması ne kadar ilginç geliyor değil mi? Tarihe bakacak olursak neredeyse her yüzyılda bir salgınla karşı karşıya kalmaktayız. Tabi aralarda ufak salgınlarda olmuyor değil. 

Yaşamla ölüm, ateşle su olduğu gibi zehrin olduğu gibi panzehri de oluyor. Er geç bir şekilde oluyor. Evren o kadar büyük ve çeşitli ki sonsuz sürede sonsuz türler meydana gelmeye devam edecektir. Belki insanlık bitebilir belki de her zaman devamı gelecektir...

Kitapla kalın..

11 Mart 2021 Perşembe

ZACHARİUS USTA/ Jules Verne


 ARKA KAPAK

Zacharius Usta olağanüstü ince bir işçilikle ürettiği kusursuz saatlerle Cenevre şehrinin gururudur. Ünü İsviçre sınırlarını aşıp Fransa ve Almanya’ya kadar uzanmıştır. Saatçiliğin ilerleyen bilime ayak uydurmasıyla, Zacharius Usta da "saat maşasını" icat eder. Bu icadının ardından kibir başını döndürür. Öyle ya, Tanrı sonsuzluğu yarattıysa, kendisi de zamanı yaratmıştır. Ancak günün birinde imal edip sattığı bütün saatlerin ortada görünür bir sebep olmaksızın birden durmasıyla, öfkeli müşteriler evinin kapısını aşındırmaya başlar.



ALINTI

“Hayatta en çok sevdiğin insanların bile seni anlamaması!”

"Varlığımı dünyaya dağıttığıma göre yaşayacak ne kadar ömrüm kaldı artık!"

"Kıymetli bir âlim, varlığını, diğer insanların gösterdiği hürmete borçludur."




YORUM

"Kibir, dedi keşiş misafirlerine, iyilik için yaratılmış bir meleği yok etti."

Zacharius, İsviçre'nin Cenevre'sinde nam salmış dünyaca bilinen bir saat ustasıdır. Ve bunu sadece kendi düşünmez. Çevresinde bulunan kendi meslektaşları bile onun saatlerinin mükemmelliğini anlatır.

Galiba bu ustanın bu kadar güzel iş çıkarmasının sebebi eserlerinde kendinden bir parça, ruhunun koyması olabilir. Mi?

Günlerden bir gün Zacharius Usta müşterilerinden gelen şikayetler ile sıkıntılı günleri başlamıştır. O kadar üne sahip bir saatçinin ne demek bozulan saatleri tamir edememesi, bozulması.. Ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın bozulan saatlerin sorununu bir türlü çözemez.

Saatçinin az önce dillendirdiğim gibi kendinden bir parça taşıdığı iddiası ile kendi ömrünün yavaş yavaş bittiğinin işareti olarak algılar. Ve buna bir dur demek için çılgınca hareketler sergilemeye başlar.

Kısa ama etkileyici bir eserdi. Şöhreti kaldırmak, kendine bir dur demek çok önemli bir davranış olduğunu Verne bize bu eserinde gösteriyor.

Kibirli insanlardan birçoğumuz hoşlanmaz, onları hayatlarımızda yer vermeyiz. Her şey de olduğu gibi kibrin de düzeyleri vardır. Şimdi siz hiç bir anınızda bir kişiden kendinizi üstün görmediniz mi?

Her insanda tüm duygular mevcuttur. Bunu denge de tutabilmek önemli olan. 

Benim için oldukça keyifli ve sorgulatan bir okuma oldu. Eğer listenizde bulunuyorsa çok bekletmeyin. Bulunmuyorsa da listenize eklemenizi tavsiye ederim. 

Kitapla kalın.. 


1 Mart 2021 Pazartesi

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ/ J.R.R. Tolkien (Yüzük Kardeşliği ve İki Kule )


ALINTI

 "Altın olan her şey parlamaz,

Her gezgin yitirmemiştir yolunu,

Gücü olan yaşlı kolay kolay solmaz,

Derindeki kök atlatır donu.

Küllerden bir ateş dirilecek,

Bir ışık fırlayacak gölgelerden,

Kırılan kılıç yenilenecek,

Şimdi taçsız olan, kral olacak yeniden."


"En bitmek bilmeyen iş, daha başlamadığın iştir"

"Ümit zafer demek değildir. Savaş, sadece Yüzük kullanılırsa kesin bir zafere ulaşabileceğimiz bir savaş, hem bizim hem de dostlarımızın kapısında. Bu beni büyük bir üzüntüyle ve büyük bir korkuyla dolduruyor: Çünkü çok şey zarar görecek; her şey de yok olabilir. Ben Gandalf'ım, Ak Gandalf, ama Siyah hala daha kudretli."


YORUM

"Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Krallarına

Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlara

Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlara, ölecekler ne yazık

Bir Yüzük gölgeler içinde ki Mordor Diyarında

Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisine

Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak

Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak

Gölgeler içindeki Mordor Diyarında "

Her şeyin başlangıcı bir Yüzük, her şeye hükmedebilecek bir yüzük. Karanlıklar Efendisi tekrardan uyanıyor büyük bir savaş kapıda. Buçuklular yani Hobbitler'e oldukça büyük bir rol oynayacak. Neden Buçuklular büyük bir rol oynuyor? Hikayeyi öğrenmek için evrene yolculuk yapmalısınız.. :)

Yüzüklerin Efendisi eserini duymayan kalmamıştır. Benim, kitabını okumadan beyazperde de izlememe huyum yüzünden oldukça ertelediğim kült eserlerden birisidir. Ama sonuçta başladım mı başladım..

Tek cilt baskısını okuduğum için yorumu ilk üç kitap hakkında olacak yani normal baskılarda Yüzük Kardeşliği ve İki Kule isimli kitapların yorumu gibi düşünebilirsiniz. 

Gelelim ilk kitaba, Yüzük Kardeşliği eseri tam olarak tanıtım gibi düşünebilirsiniz. Olaya birden giriş yapılmasına rağmen her bir sayfada dünyayı, halkı kısacası tarihini öğreniyoruz. Alıştığım için mi bilmiyorum ama ilk kitapta daha fazla yolculuk edilmiş gibi hissiyatı oluştu. İlk kitap hakkında söyleyebileceğim aslında çok bir şey yok çünkü dediğim gibi nasıl bir evren içerisinde olduğumuzu anlatan bir bölümdü.


Bu bölümde Frodo, Sam, Merry, Pippin 'in dostluğunu ve aslında karşıt görünen halkların aslında birbirlerini tamamladığına şahit oluyoruz. Yolculukların en keyifli halleri birbirlerini tanımaları ve o müzikali şiirleriydi. 

İki Kule eserinde; en son bıraktığımız bölümde yaşanan bazı tatsız (beklenen, en azından benim açımdan) olaylar yüzünden kardeşliğin (yola çıkan grup) dağılması ile yeniden bir plan ve her bir yolcunun kaderini tekrardan şekillenmesine ortak oluyoruz. Her bölümde farklı karakterlerin başından geçen olayları okuyoruz ama hepsinin bir bağlantısı var kime ne oldu diye merakım diğer bölümlerde gecikmeli de olsa giderildi. Lakin bu kitapta yüzük taşıyıcının başına gelen olayları okuyana kadar beklemem gerekti. Bu bölümde en beklenmedik şeylerin yaşandığını söyleyebilirim.

Kısaca özetlemek istedim içeriğine çok fazla girmek istemedim girersem çıkamazdım çünkü bir olayı anlatmaya başlarsam devamını da getirmem gerekiyordu. E anlatırsam da okumanıza gerek kalmıyordu :)


Toparlayacak olursam bu kült eserin oluşumunun da,  her bir kelimenin arkasında bulunan emeği hissedebiliyorsunuz. Bu kadar derin düşünerek bir dünya yaratmak, her bir halkı her bir bitkiyi yeniden tasarlanması tek kelime ile büyüleyici. 

Önümde beni bekleyen daha uzun bir yolculuk var..

Tek cilt ve normal baskı farklarına değinmek istiyorum. Normal baskı okuyan biri olarak bu tek cilt baskı okumanın zorluğunu deneyimledim. Punto bakımından bir sayfa okuduğumda sanki üç sayfa okuyormuş gibi hissettiğim yerler olmadı değil. Onun dışında hemen arka arkaya okumanın verdiği haz bu durumu örtbas ediyor açıkçası.

 Ve kalite bakımından bakacak olursak yıpranma olayı oluyor. Çeviri bakımından hiçbir sorun yaşamadım.. Önsöz kısmında yeterince açıklanmıştı.