20 Haziran 2021 Pazar

ANAYURT OTELİ/ Yusuf Atılgan


 ARKA KAPAK

Bir oteli yönetmekle bir kurumu, geniş bir işletmeyi, bir ülkeyi yönetmek aynı şeydi aslında. İnsan kendini, olanaklarını tanımaya, gerçek sorumluluğun ne olduğunu anlamaya başlayınca bocalıyordu, dayanamıyordu. Ülkeleri yönetenler iyi ki bilmiyorlardı bunu; yoksa bir otel yöneticisinin yapabileceğinden çok daha büyük hasarlar yaparlardı yeryüzünde. Defteri kapadı. Ne gereği vardı artık bunları yazmanın ya da birkaç satır yazıp bırakmanın?

Çağdaş edebiyatımızın en ünlü kişilerinden Zebercet, yaşamını günlük yaşamın gerektirdiği en basit işlevlere odaklamış biri. Görünüşüyle son derece gerçek, basit ve sıradan. Ama içimizde bıraktığı etki öyle mi? Yusuf Atılgan’ın unutulmaz romanı Anayurt Oteli, bir memleket portresi, bir mizaç izahı. Yayımlandığı ilk günden bu yana başucumuzda. Okura düşen de onu daha yakından tanımak. 

YORUM

Anayurt Otelinin sahibi Zebercet otelinden sadece tıraş olmak için ayrılan, çevresiyle iletişimi sadece müşterileriyle sabit kalan, iç dünyasında fazlasıyla iç içe kalan biridir. Bir gün Ankara treni ile otele gelen güzel bir kadının ertesi gün bir hafta sonra tekrar geleceğini söyleyerek otelden ayrılması üzerine Zebercet 'in hayatı tamamıyla değişir. 

Zebercet her gün kadının kaldığı odaya girer ve geceleri, içinde o kadının da olduğu düşler kurmaya başlar, kadınla olan konuşmalarını tekrar edip durur. Kadını takıntı haline getirir ve odadaki hiçbir şeyi değiştirmeyerek de kadının tekrar geleceği günü bekler.  İşler iyice sarpa sararak otele gelen müşterileri kabul etmemeye başlar ve en sonunda oteli dışarıya kapatır.  Otel kapanınca yanında çalıştığı ortalıkçı kadın köyüne dönmek ister. Ve asıl sorun tam olarak burada meydana gelir.

Spoiler vermeden konuyu burada kapatıyorum. Kendi düşüncelerime gelecek olursak; Yazarın kalemiyle tanışmam  Aylak Adam eseriyle olmuştu. Orada kalemini ve kurguyu çok sevmiştim. Bu eserini de oldukça merak ederek başlamıştım ama umduğum gibi ilerlemedi. Midemi bulandıran bir karakter Zebercet, kitabı ne kadar yarım bırakmak istesem de sonuna kadar gitme huyum sayesinde bitirebildim.

Eser insanın içini sıkan, rahatsız eden, akıcı olmayan aynı zamanda mide bulandıran bir kitap. Her zamanki okuma şekli yapıldığında Zebercet karakterini görme şekliniz cinsel dürtüleri ağır olan, şiddete eğilimli, kendi içinde çelişen, karanlık bir karakter olacaktır. Kitap bittiğinde, Zebercet in yazılma amacını anlamaya başladığınızda kitapta bir nevi  anlam kazanmaya başlayacaktır. Zebercet, derinlerde gizlenmiş yasaklı olan şeylerin bilinçaltımızı dışa yansıtmış, toplum baskısından kişiliğini ortaya çıkaramayan, hayata tutunmakta sorun yaşayan bir karakter. 

İnceleme bakımından bakılacak olursa belki sevilebilir lakin diğer türlü beğendiğimi söyleyemem.

Naçizane tavsiyem yazarın kalemiyle tanışmadıysanız Aylak Adam eseriyle tanışmalısınız.

Kitapla kalın..


26 Mayıs 2021 Çarşamba

NIETZSCHE AĞLADIĞINDA/ Irvin D. Yalom


 ARKA KAPAK

Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı sunuyoruz: Nietzsche Ağladığında. Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek...

SAHNE Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyana’sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk.

AKTÖRLER Nietzche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrı’yı öldürmüş. “Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır” diyor. Daha sonra, “Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenebilirsiniz?” diyecek. Ümitsiz.

Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca “ama” pozisyonunda yaşamış biri.

Freud: Breuer’in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.

Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.

KONU Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salomé, Nietzsche’den habersiz Breuer’e gelir. “Avrupa’nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin” der. Breuer, Salomé’yi tekrar görebilmek umuduyla “peki” der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar...

Kendisiyle ve hayatla yüzleşmekten çekinmeyenlere...


ALINTI

"Kendisini sık sık 'ölümünden sonra tanınacak filozof' diye tanımlar; henüz dünyanın tanımaya hazır olmadığı bir filozof.. "


''Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz; ama daha derinlere inin... Sonunda, sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil...''


".. yeni şafaklar ve altın olasılıklar keşfetmek, zengin, cesur bir ruha aşık olmak; herkes, en azından bir kez, yaşamında böyle bir şeye ihtiyaç duyar, diye düşündü Breuer.."


"Sırf bakmayı ihmal ettiği için yaşamında neler kaçırdığını düşündü. Yoksa bakmış da görememiş miydi?"


YORUM

'Sizden iyileştirmenizi istediğim Nietzsche'nin bedeni değil ümitsizliğidir.'

Yazarın ele aldığı konu ümitsizlik veyahut direk ümittir. Yazarın ele aldığı konu kadar ele aldığı karakterler de oldukça çarpıcı olduğunu dile getirmeden geçmeyelim. Ana karakterimiz Friedrich Nietzsche olmasının yanı sıra Josef Breuer, Sigmund Freud gibi psikanaliz'in kurucuların olduğu bir eser okumak, felsefe severlerin elinden bırakamayacağı, akıcı bir şekilde okuyup keyif alacağı bir kitap eser ortaya çıkarılmış.

Kitabı okurken asla düşünmeden ilerlemediğinizi söylemeden geçmeyelim, bunu söylemek şaşırtıcı değil asıl amacı bence bu olduğu bariz belli. Eserin kurgulanma şekli de oldukça çarpıcı ve heyecan vericiydi. 

Kitapta çok fazla değinmek istediğim konu var aslında ama bu değinmek istediğim konulara değinmek biraz zor ve uzun olacak. Zaten değineceğim konular kendi çıkarımlarımdan oluşacak evet yorum yazıyorum ama tam olarak değinirsem yorum gibi gözükmeyecek. Okurken kitaba not almak veyahut defterime not alarak ilerlediğim bir kitap Nietzsche Ağladığında. Ve o notlar çok anlık gelişen şeyler kısa kısa gözüküyor lakin buraya yazmaya başlarsam oldukça uzun gözükecek. Ve eminim hem sığmaz hem de çok fazla okunmayacak :) O yüzden aklımda daha farklı konular var şimdilik bunu söyleyebilirim.

Sorgulamalar, düşünmelerle geçen bir eserdi. Üzerimde bıraktığı etkiyi bu sefer size aktaramayacak olmam biraz saçma görünebilir. Şimdilik paylaşılmayacak kadar taze diyebilirim. Kesinlikle okunması gereken bir eser olduğunu dile getirmeme gerek kalmadı galiba :)

Kitapla kalın 

12 Mayıs 2021 Çarşamba

SERİSONU KATİL/ Duygu Ertürk

ARKA KAPAK

Memleketin güneş batmayan, cakası kendinden menkul elit semti Yukarı Galler’de hiç alışılmadık, semtin yüksek ruhuna yakışmayan olaylar oluyor, peş peşe korkunç cinayetler işleniyordu. İnsanlar artık Yüksek Farkındalık Ormanı’nda rahatça yürüyüş yapamıyor, Organik Bağları’ndan meyve-sebze alırken bile korku içinde hareket ediyordu. Bu olayların çözülmesi için ise bir kişiye ihtiyaç vardı: EFAYEY’in Ortadoğulu kontenjanının parlayan yıldızı, kaderi Anadolu’nun bağrında bir seri katili kıskıvrak yakalamasıyla değişen Tokatlı eski polis memuru Dedektif Birim. Nam-ı diğer Bukalemun Birim! O biliyordu, o çözecekti!

 

Vaşinkton’da cinayet vakaları arasında mekik dokumak, patlayan arabaların arasından son anda uçarak kurtulmak yerine faks okuyup fotokopi çeken Birim Dont ise ülkesinin ona ihtiyacı olduğunu öğrenir öğrenmez elbette jet hızıyla gelecekti. Göreve başladığı andan itibaren Yukarı Galler’e bir güneş gibi doğacaktı. Zamanında Şerlok’un payına Vatsın düşmüş olabilirdi. Birim de bu macerada, zafere giden bu şanlı yolda yalnız yürümeyecekti. Annesinin tek emeli kozmonot olup uzayı yönetmesi iken küçük bir yanlış anlamaya bir ömür feda edip, dahi anlamındaki de’leri ayrı yazarak Türkçemizi katledenlerin gözünü oymadan edemeyen koca yürekli genç Beşir Beşerir için artık kendini gösterme zamanıydı!


ALINTI

"Seri katiller geri zekalı olur," diyen bilim insanlarının hanesine artı puan yazdırmak ister gibi bir hali vardı adamın.

"Empatinin temeli olan diyalog, eğer hala hayattaysa buradan çok uzaklarda bir yerlerde nefes alıyor olmalıydı. İnsan ilişkilerinin vazgeçilmez unsurlarından bir olan sevgi burayı çoktan terk etmiş, varlığına inanan birilerinin de olduğu sıcak diyarlara göç etmişti. Aralarında sinerji yoktu."

"Biz dedektifler böyleyizdir. Akıl yürütme biçimlerimiz ne kadar sistematikse özel hayatlarımızdaki matematiğimiz bir o kadar formül tanımaz. Ama artık daha tecrübeli Birim Dont var.. "


YORUM

Akıl almaz olayların birbiri ardına yaşanması mı yoksa karakterlerin her birisinin apayrı dünyalarda, kafalarda mı olması beni güldürdü kararsızım ama orta yol olarak iki seçeneği de seçeceğim. 

Yazarın okuduğum ilk eseri olmasına nazaran kalemi o kadar beni kendine çekti ki şuan ne yazsam eksik kalacak gibi hissediyorum.  Öncelikle Serisonu Katil eseri hakkında söyleyeceğim şey bu nasıl bir eserdi yahu? olacak. Okurken olayın o kadar içindeydim ki acaba dedim, ben gerçekten de bu olayları yaşıyor muyum? Düşünün o kadar uyumlu, içinde hissettim. 

Konusunun polisiye içermesi benim için ayrı bir keyifti ayrıca.  Böyle bir üsluba sahip polisiye eseri okuduğumu söyleyemem ama beğenmedim dersem yalan olur. Özgün eserler, kalemlere açığız ve severiz ;)

Son olarak değineceğim konu karakterler olacak. Her bir karakterin iç dünyasını kafamda canlandırmak oldukça eğlenceliydi, zaten okurken olayın içinde hissettiğimi söylemiştim ve her karakterle de özel olarak konuşmalarda yaptığımı söylemeden geçemeyeceğim. Şimdi ne diyorsun Beyza? diyeceksiniz ama okuduğunuzda eminim ki bu yazdıklarımı yaşayacaksınız :)

Son olarak Birim Dont dedektifimizin uyarısını unutmuyoruz; 

"Şunu aklından çıkarma Niyazi, hiçbir seri katil, cinayetleriyle bir başkasının övünmesine müsaade etmez. Ama öyle ama böyle.. Er ya da geç, onu mutlaka susturur.."

Kaleminiz daim olsun 🧡

20 Nisan 2021 Salı

AFEL/ Nusret Kosova

ARKA KAPAK

Tek bir sesle aydınlandı içimdeki bitmek bilmeyen o gece. Işıklar içinde şimdi dünyadaki kimsesizliğim, annesizliğim, babasızlığım, kardeşsizliğim, memleketsizliğim ve çaresizliğim... Bu ses babamın “Hadi oğlum” demesi gibi döşeğimin yanı başında, elleri saçlarımda. Bu ses annemin bir işe başlarken zikrettiği “Bismillah” gibi her daim abdestli ağzıyla. Bu ses abimin tel örgüler ardında “Sus ana yalvarırım” derken titreyen sesi gibi. Bu ses beyaz, bu ses bembeyaz... Bu ses şimdi tüm kimsesizliğiyle kimsesizliğimde budak budak dal vermeye hazır isyanlara gebe bir çınar ağacı gibi...

Geçmişle bugün arasındaki savaştan kim galip çıkacak? Aşk mı mantık mı? İntikam mı vicdan mı?

AFEL, toplumun en derin yaralarını sıra dışı bir üslûpla ele alırken okurları da içsel bir sorgulamaya itiyor. Büyük sırrı çözmek için yalnız değilsiniz üstelik; Hayyam’ın unutulmaz dizeleri de bu gizemli yolculukta size eşlik ediyor...


ALINTI

"..duyana değil de dinlemek isteyene öyle şeyler anlatabildiğini gördüm ki işte o zaman onun bir ömür susmasının haklı sebebini gayet iyi anladım."

" 'Her şeye rağmen iyi insan ol.' demişti, iyiler kazanır hep değil mi dediğimde ' İyiler hep kaybede, uğruna öleceğin şey kazanmaya değer değil kaybetmeye değer bir şeyse kazanan olursun.' "

"Görünen şeyin gerçekliğine yakın olması için mi yoksa kendine yakın olması için mi yapar tablosunu bir ressam? Hangi renk daha güzelleştirir bir resmi? Beyaz olan en zoru mu yoksa en kolayı mı?"

"Doğru vicdan savaşı. Bu, vicdanı olmayanların düzenledikleri savaştan kaçan insanların merhamet umuduyla geldiği şehirde yaşadıkları vicdan savaşı."



YORUM

Geçmiş geçmemiş olan mı yoksa geçilmiş gibi yapılan mı? 

Polisiyenin tarihle harmanlanması Türk yazarlarda en sevdiğim özelliklerden birisi. Normalde tarihle pek aram yok aslında, lakin bu tarz bir kaleme sahip eserlerde okurken aşırı zevk alıyorum. 

Cinayetlerin aynı tarzlarda işlenmesi akıllarda birçok soru oluşturmakta. Maktullerin özenle seçilmesi ve Hayyam dan rubailer bırakılması işin en ilginç yanlarındandır. Ayaz komiser ve ekibi bu işin sonunu getirebilecekler mi?

Aslında polisiye nazarında değerlendirmek istemiyorum daha çok tarihi bakımdan, insanlığın başından beri süregelen olaylar açısından değerlendirmek daha doğru olabilir. 

Başından sonuna kadar her bir  karakteri anlamak, tanıyabilmek geçmişlerinin getirisi olan hayata bakış açılarını deneyimlemenin sonucu oldukça keyifliydi. Kitap bitiminde hatırlanacak bir sürü karakter kaldı. Yazarın kaleminin sağlamlığını burada anlamaya başladım.

Bizim en büyük sorunumuz aslında insan olabilmek. Kimileri dini yüzünden kimileri ten rengi yüzünden kimileri milleti yüzünden dışlanmakta. Sadece belli başlı şeyler bunlar tabi.. Yılların değişmesi sadece sayıların değiştiğini gösteriyor aslında. Şimdi aklınıza ilk gelen bir toplum sorunu veyahut kişisel bir problemi getirin. Bunu bir kenara not edin.

Yıl 2021 bilgiye ulaşılabilir olduğu en yüksek noktalarındayız, teknoloji deseniz oldukça ileride aynı keza. Yani neredeyse her şey elinizin altında. Geçmişi öğrenmek isterseniz %100 olmasa da büyük bir oranda doğru bir şekilde ulaşabilme şansınız var. Gelecek deseniz geçmişle bağlantılı olmasının yanı sıra sonsuz bir olasılıklar kümesi. Peki biz neler yapıyoruz? 

Aklınıza gelen o sorun hala devam ediyor değil mi? İlerleme kaydedilmiş olabilir ama hala o sorunu yaşayan bir kişi de olsa var. İşte mesele tam olarak da bu. Bir şeyleri kalıba sokup insanların hayatını bu dünya da cehennemi yaşatıyor olmamız. Ben veya sen etkilenmiyorsun diye bir başkasının da etkilenmediğini düşünmeyi bırakmalıyız. 

"Bahane çok evlat. Namus der yaparlar, ırk der yaparlar, şeref der yaparlar, terör der yaparlar, dava der yaparlar, din der yaparlar.. Bahaneden bol ne var ki işlenen günaha?"

Benim oldukça keyif aldığım bir eserdi, Afel. Şans vermeniz, deneyimlemenize değer bir eser. Umarım yollarınız kesişir ve bu yolculuktan keyif alırsınız.

 Farkındayım konuya çok girmedim, hatta değinmediğim birçok kısımlar var. Bunun iki sebebi var aslında eser içerisinde tek bir konu yoktu bir yeri yazsam diğer yerden kesitler olacağından pek değinmek istemedim ve daha çok üzerimde bırakan etkilerine, düşüncelere bir nebze değinme isteğiydi. 

Kitapla kalın..

8 Nisan 2021 Perşembe

HAYATIN KADINLARI/ Pınar Cumalı

 ARKA KAPAK

Annesinin hüküm giymesi sebebiyle hapishanede doğup büyüyen Hayat sonunda özgürlüğünü elde eder ve bir avukat olarak yepyeni bir hayata yelken açar. Ancak geçmiş dediğimiz şeyin bir gölge misali sahibini asla bırakmayacağından habersizdir.


Kendini bulduğu aşk üçgeni içerisinde vereceği kararlara paralel geçmişiyle yüzleşecek ve annesi Kader’in izinden gidip gitmeyeceği, onun izinden istemeyerek de olsa gitmiş, daha doğrusu buna mecbur bırakılmış diğer mahkûm kadınların yaşam öyküleri neticesinde şekillenecektir.


Elinizde tuttuğunuz bu çarpıcı roman, birey olmasına izin verilmemiş kadınların kulak ardı edilen acıklı hayatlarını tüm gerçekçiliği ile işlerken, tüm bu kadınların usta bir kurguyla nasıl Hayat’ın çevresinde toplandığına hayret ettiriyor.


ALINTI

".. bir kadın kendini savunmuyor ve susuyorsa sakladığı ya da korktuğu bir şeyler olduğuna o da inanıyordu."

"Adalet vicdanla doğru orantılı mıdır? Yoksa adalet vicdanı olmayanların elinde diye mi senin gibi binlerce suçsuz kadın ömrünü o deliklerde çürütüyor?"

"Ben kendime bir dünya yaratmış içinde insanları nasıl görmek istiyorsam öyle görmeye başlamışım. Asla gerçekleri göremediğim onca yıl.."

"..sadece insan olduğu için değer gördükleri, sorgusuz sualsiz sevildikleri, eksik yanlarını tamamladıkları bu hapishane arkadaşlarını bir ömür unutmuyorlar, orada olmuş bağları asla koparmıyorlardı."



YORUM

"Adıyla tezat bir yaşam.. Adım Hayat Güler ama hayat bana hiç gülmedi."

Hayat, Hayat Güler. Annesi cinayetten hüküm giyen bir kadın. Yaşamını hapishane de açan ilerleyen yıllarda hayatın gerçeklerini doğrusuyla, yanlışıyla deneyimleyerek öğrenecek onlarca insanlardan yalnızca biri.

Hayat yeni bir sayfa açarak yeni yaşamını, geçmişini unutarak ilerlemeyi tercih etse de işler düşündüğü gibi ilerlemez. Geçmiş hala geçmemiştir çünkü. Avukat olan Hayat, staj yaptığı büroda bir meslektaşının tez çalışması ile kapanmayan geçmişin kapılarını belki de kapatacak bir çalışmaya adım atar.
Suçsuz yere hüküm giyen kadınları adaletin varlığına, hakkın, hukukun varlığını göstererek ikinci bir şans için uğraşacaktır.
Yok öyle bir takım elbise giydi iyi hal indirimi, yok öyle yemeğin salçasını az koydu diye evin dengesini bozdu diye iyi hal indirimi, yok öyle kadın dediğin sesini çıkarmaz hep susar indirimi..

Cinsiyet hiçbir zaman haksız bir neden değildir. Her insan, insan olduğu için yargılanır. Erkekmiş yapar, kadınmış yapmaz diye bir kural ne gördüm ne de duydum. Duymayı da reddediyorum..

Kadın olmak sadece yaşadığımız bu ülkede değil her yerde zordur. Yüzyıllardır gelen bu ataerkil bir yaşam biz kadınların yaşamını oldukça zorlayıcı bir etkisi vardır. Günümüzde hala kültür olsun, töre olsun o olsun bu olsun bir sürü bahane öne sürerek bir sürü suçsuz kadının hayatını karardığına şahit oluyoruz. 
Bu durumların yaşanma sebebi bana hiçbir zaman mantıklı gelmedi, gelmeyecekte. Ama öncelikle hiçbir zaman kabul etmeyeceğim bir durum var ki.. Bir kadının yaşamını hemcinsi tarafından baskılanmasını asla kabul edemem. Kadının en büyük yarasını bir başka kadın açıyor.. 

Yazarın ele aldığı konu benim için oldukça anlamlı ve özeldi. O kadar çok hikaye var ki aslında bizim bilmediğimiz, neler neler oluyor biz göremiyoruz. Gördüklerimiz de zaten yeterince yaralıyor orası ayrı bir konu tabi..

Kaleminin akıcılığı, üslubu, seçilen karakterin baştan aşağıya özelliklerini yansıtma şekli olsun oldukça sağlamdı. Hayatın yaşama tutunma çabaları, deneyimsizlikleri veya deneyimleri ile ilerleyerek kendi hayatını rayına oturtma çabaları gerçekten muazzam yansıtılmıştı. 
Başlarda birkaç olayda rahatsız olmama rağmen ilerleyişinde bu rahatsızlığın yerine rahatlamaya bırakışı, kaleminin aslında ne kadar başarılı olduğunun bir göstergesi bana göre..

Kaleminin daim olması dileğiyle..

6 Nisan 2021 Salı

OYUN-BOZAN/ Harlan Coben


 ARKA KAPAK

Spor menajeri Myron Bolitar kariyerini zirvesindeydi. Acemi oyun kurucu ve Myron’ın değerli müvekkili Christian Steele de öyle. Ama Christian, polis de dâhil olmak üzere herkesin öldüğünü sandığı eski kız arkadaşından bir telefon alınca işler çığırından çıktı. Bir ailenin dramını, bir kadının sırlarını ve bir adamın yalanlarını ortaya çıkarmak üzere kolları sıvayan Myron, imaj ve yeteneğin insanı zengin ettiği ama gerçeğin insanları ölüme bile götürebildiği, bu sektörün karanlık tarafında buluvermişti kendini.

Zeka ve gizemin kol kola girdiği bu romanlarıyla Edgar Ödülü’ne layık görülen Harlan Coben kalemiyle, gerilim romanlarının en şaşırtıcı ve en karmaşık karakterine, Myron Bolitar’e can vermiş. Bu kitabı okurken çabuk öfkelenen ama özünde yufka yürekli bir spor menajerinin her sayfada sizi içine çeken ve ön görülmesi imkânsız sahne şovuna tanık olacaksınız.


ALINTI

"Kellene fiyat biçmişler. Seni ortadan kaldıracak kişiye 30 bin dolar vereceklermiş."

"Otuz bin mi? Benim değerim bu muymuş yani? En az altmış yetmiş bin olmalıydı."

"Ekonomik kriz dostum. Zor günler yaşıyoruz."

*

"Bir politikacı için dürüstlük neyse, bir haydut için de ahlak odur."

*

"Tanrı kötülükleri eşit dozda dağıtmıyor maalesef. Bazı aileler hiç yara bere almadan hayatlarını sürdürür, bazıları ise kan revan içinde kalırlar."



YORUM

Myron Bolitar serisinin ilk kitabı, Oyunbozan..
Spor menajerliği yapan Myron'un ünlü oyuncularından birinin geçmişinden kalan üzücü bir olayın günümüzde tekrardan hortlamasıyla hem oyuncusunun kariyeri hem de kişisel olarak bu meseleyi ele alır.. Gizemli bir ölümün perde arkasında hangi sebep yatmakta ?

Kitabın başlarında ne olduğunu, nasıl bir polisiyenin içine düştüğümü çözememiştim. Spor menajerliği, dedektiflikle ne alakası var vs.. Dağın görünen kısmının ufak bir kısmıymış aslında. Yer yer Myron'un geçmişine değinilmesi ile merakı cezbediyor..

Asıl olayın başlaması ile yazar istediğim şeyleri de verdi, Gizem, gerilim ve macera.. Beklentimin karşılanmayacağını düşünmüştüm başlangıçta ama korktuğum başıma gelmedi. Kalemin üslubu, karakterlerin oluşumu, sürükleyiciliği ve polisiye bakımından oldukça kalemi sağlam bir yazar olduğunu gösterdi.

Polisiyenin olmazsa olmaz şeyi nedir? Tabi ki ayrılmaz ikili.. 
Myron'un zekasını mizah ile örtülmesi, Win'in psikopatlığı ile güzel bir ikili oluşturmuş yazar..
O kadar sürükleyici bir dili vardı ki ne ara okudum, ne ara bitti anlamadım bile.. 

Ve en önemlisi cinayet sebebi.. Veya sebep olarak gözüken bazı saçmalıklar.. İçeriğinden bahsederek okuma şevkinizi kırmak istemiyorum.. Ve çok fazla uzatmadan burada yorumu bitiriyorum.

Harlan Coben 'in kalemi ile nihayet tanıştım. Seriye devam edecek kadar merakı oluşturduğu için ayrı bir puan aldı :)

İkinci kitapta görüşmek üzere.. Kitapla kalın