27 Mart 2022 Pazar

SERBEST DÜŞÜŞ/ William Golding

ARKA KAPAK

Sammy Mountjoy babasını hiç tanımadan yoksulluk içinde büyümüşse de, resimlerini Tate Gallery'nin duvarlarında görebilmiş yetenekli bir ressamdır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara esir düşer ve işkence tehdidiyle karanlık bir hücreye kapatılır. Kör karanlığın, tecridin ve kendisini bekleyen akıbetin dehşetiyle geçmiş hayatını gözden geçirir. Hayatının anlamını aniden nasıl yitirdiğini, hangi hatasının onu bugün olduğu kişiye dönüştürdüğünü düşünür ve yön duygusunu yitirip kendi varoluşunun labirentine düşüşünü sorgulamaya koyulur. Sorumluluğu ne zaman başlamış, karanlık ne zaman çökmüştür? Sammy hayatında özgür iradesinin elinden bütünüyle kayıp gittiği anı tespit etmeye çalışır. 

O anı hazırlayan olayların izini sürdüğü bu sorgulama, onu insan olmanın ne anlama geldiğine dair daha derin bir kavrayışa götürür. Golding dehasını bütünüyle edebiyatın hizmetine verdiği Serbest Düşüş'ü "Bir itiraf" olarak niteleyerek kendi hayatıyla Sammy'ninki arasındaki paralelliklere dikkat çekmişti.

ALINTI

"Yaşamak hiçbir şeye benzemez, çünkü her şeyi içine alır."

"Bir çağ, bir dünya, bir boyut nasıl tarif edilebilir ki?"

"İsyankar ve tecrit edilmiş olmanın, toplumun karşısına aldığı bir insan olmanın bana yaşattığı duyguları bugün bile içimde hissedebiliyorum."

"Ben çocukken masumdum ve masumiyetin ne olduğunu bilmiyordum; dolayısıyla mutluydum ve mutluluğun ne olduğunu bilmiyordum. Belki de insanoğlu bütün bütün bu renk paletini hiçbir zaman tecrübe etmiyor, zira tecrübe ettiği zaman o renkler ya geçmişte kalmış ya da başka birinin üzerine örtülmüş oluyor."



YORUM

"Ben, sorumluluğun başlangıcını, karanlığın başlangıcını, kendi başlangıç noktamı arıyorum."

İnsanın en iyi anlayan kişi kimdir? Kendimiziz değil mi? Sammy Mountjoy 'un hikayesi de böyle başlamakta. Dinleyici de(kısmen) konuşmacı da kendisiydi. Şuan ki yaşamının getirilerinin sebebini anlamaya,  sorunun nerede başladığını çözmeye çalışıyordu. Bunun için de acımasız bir eleştirmen bulmuştu. Kendisini..

Bir arayışın içindeyiz aslında. Ya başlangıçları, ya nedenleri ya da herhangi bir sonu.. Ben yaşadığım olumlu, olumsuz olayları veyahut yaşadığım duyguları yaşanılan olayı yazarak analiz etmeyi çok seviyorum. Ya andayken ya da günler geçtikten sonra. Bazı nedenleri daha net görmemi, neyin mutlu ettiğini veya üzdüğünü görmemi sağlıyor. 

Nasıl gelmişti bugüne, buraya? Hatırlayabildiği çocukluk anılarından başlayarak hayatını gözden geçiriyordu. Peki ne için gözden geçirmeye karar verdi? Kime anlattığını, neden anlattığını bilmiyordu ama anlatıyordu. Masum bir çocukken şimdi olduğu adama nasıl dönüştüğünü anlamak için mi? Kendisini şuan ki  bulduğu durumlardan kurtarmak ve son anını yaşadığını düşünerek  kendince günah çıkartmak için mi? Yoksa kendisine bile itiraf etmediği bir neden mi vardı?

Bunlardan biri ya da hepsi olabilir. Belki de hiçbirisi mi?

Serbest Düşüş eseri, yazarın okuduğum ikinci eseri oldu. Birincisi tahmin edileceği üzere Sineklerin Tanrısı kitabı. Bu eserinde ki tasvirleri, üslubu hatırımda kaldığı kadarıyla diğer eseriyle oldukça farklı geldi. Belki de yazarın kendi yaşamını da kapsadığını bildiğim için ondan iz bulmaya çalışarak okuduğum için olabilir. 

Kitap14 bölümden oluşuyor. İlk birkaç bölüm yazarın üslubu ve tasvirlerine alışmaya çalışmakla geçti. Daha sonrasında öyle bir akıcı hale geldi ki ne ara bitti anlayamadım.  

Oldukça sevdiğim bir eser oldu. Kesinlikle fırsatını bulduğunuz anda kütüphanenize ekleyip okumalısınız.


24 Mart 2022 Perşembe

KÖRLÜK/ Jose Saramago

ARKA KAPAK

Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kentte gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, cehenneme dönen bu kentte, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi.

Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı.


ALINTI

".. körler yerine ölüler olması durumu pek değiştirmez, kör olmak ölü olmak değil ki ama, doğru, ama ölmek kör olmak demek."

"Körlük dediğimiz şeyin, varlıkların ve nesnelerin görünüşünü örtmekle sınırlı kalıp, onları bu kara perdenin ardında el değmemiş halde bırakan bir şey olduğunu da düşünmüştü zaman zaman. Şimdiyse, aksine, öylesine aydınlık, öylesine kesintisiz bir beyazlığın içine gömülmüştü ki, bu beyazlık sadece renkleri değil, nesneleri ve varlıkları da emmekle yetinmiyor, yutuyor, onları iki misli görünmez hale getiriyordu."

"Papaz giysisi giymekle papaz olunmadığı gibi, eline asa almakla da kral olunmaz."



YORUM

"Hayvana dönüşmenin birçok yolu var, diye düşündü, bu daha sadece ilki."

Sıra dışı bir kurgu, üslup ve akıcılığın zirvesi olan bir eseri yorumlamaya geldim belki yine geç kaldığım bir kitaptır ama yorum sonunu beklemeye bile gerek yok aslında kesinlikle okunmaya, zaman ayırdığınıza değecek bir kitap.

Bir salgın başlangıcı nasıl olur, çok yakın zamanda da şahitlik ettiğimiz bir olay aslında. 

Yolda arabasıyla giden bir adamın, trafikte beklerken beyaz bir ışık sonrası kör olmasıyla başlıyor. Nereden ve neden geldiği bilinmeyen bu körlük, bir salgınmışçasına yayılmaya başlıyor. Çok garip değil mi, körlük bulaşıcı olur mu hiç demeyin olur. 

Başlangıçta küçük bir toplulukla başlayan bu garip, çözülemeyen durumu kontrol almaya çalışarak karantina ortamı hazırlanıyor. Eski, kullanılamayan körler için daha basit bir mimariye sahip olduğunu düşünülen bir akıl hastanesini karantina merkezi görevi görmekte.

Benim en büyük korkularımdan biri körlük düşüncesidir. Yadırgamak veya yargılamak değil ama kör olmanın düşüncesi bile benim için oldukça etkileyen bir korku. Ve eserin başından sonuna kadar oldukça kalp sıkışıklığı ile okuduğumu dile getirsem :')

Korkumu bir kenara bırakacak olursak aslında yani fiziki bir körlük olmasına çok takıldığımızı bizlere gösteren bir kitap. Dünyaya o kadar yabancı ve benciliz ki eseri okurken gerçekten dedim gözlerim görüyor ama gerçekten görüyor muyum? 

Kurgunun muntazamlığını en başta yoruma başlamadan önce dile getirmiştim, gerçekten muntazam. Tüm insanların kör olduğu bir yerde bile düzenin ve sistemin nasıl şekillendiğini zekice oturtmuş olduğunu düşünüyorum açıkçası. Bazı bölümler soru işareti bırakıyor evet ama o soru işaretlerinin cevabını yazar aslında bizlerin hayal gücüne bırakıyor. Burada bence kaliteli okur- yazar ilişkisini oluşturmuş.

Bazı bölümler o kadar korkunç, mide bulandırıcı olduğunu söyleyebilirim ama bu kadar dehşeti hissettirebildiği için de yazarı tebrik edesim geliyor :) 

Devam kitabı niteliğinde Görmek eserini de en yakın zamanda okunacak eserler arasına ekledim. 

"İnsan gibi yaşamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapalım."

ÖZGÜRLÜĞE KAÇIŞIM / Aliya İzzebegoviç

 ARKA KAPAK

Bosna Hersek’in özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde en başta rolü oynayan Aliya İzetbegoviç’in hapis günlerinde fikri dünyasında derinleştiği notlarının derlemesidir Özgürlüğe Kaçışım. Yaşamının neredeyse tamamı özgürlük mücadelesi ile geçen İzetbegoviç, bulunduğu coğrafyayı ve dünyayı tüm yönleri ile kavrayabilen, geçmişi ve yaşadığı çağı farklı disiplinler içinde değerlendirebilen çok yönlü kişiliği ile son yüzyılın en önemli düşünürlerinden biridir.

Aliya İzetbegoviç, Özgürlüğe Kaçışım ile temel hak ve özgürlükler, din, siyaset, bilim, ilim ve sanat gibi birçok kavramı engin bilgi birikimi ile damıtıp biz okuyucuya hakikati göz hizasına getirecek eşsiz bir eser sunmuştur.


ALINTI

"Boş bir kayanın bakiliği mi, mis kokulu ömründe kısa sürede yapraklarını yitiren gülün faniliği mi- hangisi daha iyi?"

"Bir atasözü der ki: 'Zeki bir şeytan ile uğraşmak, iyi kalpli bir budalayla uğraşmaktan iyidir.' Sanırım bunun nedeni zeki kötünün çıkarı doğrultusunda hareket etmesinden mütevellit, iyi kalpli budalanın aksine, öngörülebilir olmasıdır. Ne umabileceğini bilirsin."

"Başıma ne geldiği (ya da neler geldiği) önemlidir, ama ondan da önemlisi neden geldiğidir."

"..Yalnızca ölüm gerçeğini hesaba katan bir felsefe gerçek felsefedir. Zira, gerçekliği su götürmez olan tek gerçek olarak ölüm es geçildiği takdirde, hayattan samimi bir şekilde bahsetmek mümkün müdür? "



YORUM

"İçimde nefret değil, burukluk var."

Ne yaparsan yap, sonuç istediğin gibi olmadıysa bile bir şeyler yapabildiğini, düşünebildiğini unutma.

Özgürlüğe Kaçışım, İzzetbegoviç'in hapishane yıllarında kaleme aldığı altı bölüm içeren, İlk üç bölümü;  hayata, insana, özgürlüğe, dine, ahlaka, siyasete, İslam'a ve son üç bölümünde Doğu-Batı Arasında İslam, Komünizm ve Nazizm: Unutulmaması Gereken Bazı Gerçekler ve son olarak İslam'a Dair: Tarihi ve Diğer Gözlemler  başlıkları adı altında kendi deneyimleri, okuduğu kitaplardan gerek çıkarımlar yer almakta. 

Dolu dolu bir kitap. Bazı sayfalarında gerçekten durup düşündürten konular, cümleler, sorular yer almakta. Kitaplardan alıntı yaptığı bölümlerde okunacak listesine eklenen bir çok yeni eser oldu. Bazen tüm inancınla savaşırsın. Zaten bu yaşamda bir şeyler olan inanç olmadan bir şeyler geçmiyor, olmuyor.  Konuşmadığımız zamanlar en çok neye sığınırız? Yazmaya, çünkü o konuşamadıklarımızı bir şekilde ifade etmemiz lazım. Bir şekilde anlaşılmak, duyulma ihtiyacıdır bu.  Yalnız olmadığımızı hatırlamamız, hissetmemiz gerekiyor. 

Bu eserin şöyle bir yanı daha var yazarın geçmişi, ne ile mücadele ettiğini düşünecek olursak edebi yanı bir yana siyasi olarak bakılacak da bir eser. Kısaca hayatını burada bahsedeceğim ama detaylı olarak sizin kendiniz de yapmanızı tavsiye ederim.

Kimdir?

Aliya, Yugoslavya Krallığı döneminde, temel hedefi ülkedeki Müslüman Boşnakları dini ve milli konularda bilinçlendirmek olan 'Genç Müslümanlar' isimli oluşumun öne çıkan isimleri arasında yer aldı. Bu oluşum, Müslümanların ülkedeki diğer etnik ve dini gruplarla eşit haklar elde etmesini amaçlıyor, aynı zamanda Çetnik ve Ustaşa'ların yıktığı Müslüman evleri ve camilerin yeniden inşası için çalışıyordu. Savaşın akabinde kurulan Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti, faşizme galip gelse de dini ve milli konularda Müslüman Boşnakların sorunlarına çözüm olmadı. Aralarında Aliya'nın da bulunduğu 'Genç Müslümanlar' teşkilatının bazı üyeleri, 'din bilincinin uyandırılması' yönündeki faaliyetleri nedeniyle 1946'da tutuklandı. Aliya, 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Marksist-Leninist görüşlere sahip Josip Broz Tito liderliğindeki Yugoslavya'da da insan hakları için mücadelesini sürdüren Aliya, 'Preporod', 'Takvim' ve 'Glasnik' gibi gazete ve mecmualarda kimliğini ifşa etmeden yazılar yazdı. Aliya yazılarını, çocuklarının baş harflerinden oluşan 'LSB' mahlası ile yayınladı.

Tito'nun 1980'de ölmesiyle Yugoslavya'da aşırı milliyetçi söylemler yeniden sahneye çıktı. O yıllarda ceza kanununa 'ifade suçu' da eklendi.

Aliya İzetbegoviç, yazdığı 'Doğu ve Batı Arasında İslam' isimli eseri yayınlanmadan hemen önce, 1983'de beraberindeki 12 Müslüman aydınla tutuklandı.

'Saraybosna Süreci' olarak adlandırılan dava başladı.

Aliya ve diğer Müslüman aydınlar, ifade suçundan ve organize örgüt kurarak düşmanca faaliyette bulunmaktan suçlu bulundu. Aliya'nın mahkumiyet kararı, 'İslam Deklarasyonu' isimli kitabındaki ifadelerine dayandırıldı.

Aliya, 14 yıl hapse mahkum edildi.

Hapiste geçirdiği dönemde de yazmaya devam eden Aliya, 'Özgürlüğe Kaçışım-Zindandan Notlar:1983-1988' isimli eserini burada kaleme aldı.

Aliya, 1988'de afla serbest kaldı.

Aliya İzetbegoviç, 1990'da kurulan ve bugün de Bosna Hersek'teki Boşnakların en büyük partisi konumundaki Demokratik Eylem Partisinin (SDA) ilk genel başkanı seçildi. SDA, ilk çok partili seçimde ülkede en çok oyu alırken, Aliya da Yugoslavya'daki 6 sosyalist cumhuriyetten biri olan Bosna Hersek'in başkanı oldu.


25 Şubat 2022 Cuma

BİR GÜN TEK BAŞINA/ Vedat Türkali

YORUM

Eserin oluşumu, Türkiye'nin 1960 döneminde gerçekleşen olaylarda insanların birbirleriyle tutunma çabasını, aşk, dostluk, aile bağlarına değinerek döneme farklı bir kalemle tanık oluyoruz.

Yazarın kalemiyle tanıştığım ilk eser. Kitaba başlamadan önce az çok hem yazar hem de eser hakkında araştırma yaparak başlamıştım. 

Genel anlamda beklentimi karşılayan bir eser olmasına rağmen tabi ki de sevmediğim kısımlar olmadı değil. Mesela siyasi bilgim çok fazla olmadığından mı bana öyle geldi bilmiyorum ama o bölümler oldukça üstü kapalı, geçiştirilmiş gibi geldi. Diğer bir mesele de karakterler. Özellikle Kenan karakteri. 

Eski bir devrimcidir Kenan, bir olayda yakalanarak, sorgu esnasında gördüğü şiddet üzerine bu yoldan fiilen ayrılmış, peşinden evlenmiş ve bir çocuk sahibi olmuştur. Düzenli, topluma uygun bir yaşam gibi gösterilen aslında iç yüzünün bambaşka olduğu bir karakter profili yaratmış. Böyle bir profil yoktan var olmadı tabi, gerçeklikten kopulmamış bu yüzden de rahatsız edici bir karakter ya aslında. Diyeceğim çok ama okuyacaklar için çok girmeyeceğim içeriğine lakin son bir şey söylemek istiyorum, yazar keşke bu karakteri bu kadar gizlemeseydi.

Karakterlerle aslında iç içeyiz, olaylar esnasında hem iç seslerini hem olay akışını aynı anda takip edebiliyoruz. Bunu belli bir yerden sonra kafa karıştırıcı hale getirdiğini söyleyebilirim. Ya da benim karakterlere sinirimin bozulmasından kaynaklı da gelişmiş olabilir. 

Uzun bir roman ve bende uzun bir yolculukla bitirebildim. Genel anlamda sevdiğim bir eser oldu. Kalem ve üsluba benim dememe gerek bile yok 97 yıllık bir ömür de birçok eser ortaya çıkarmış. Her alanda kalemini de konuşturan bir sanatçımız.

Söylemek için söyleyeyim madem, tavsiye edeceğim bir eser; Bir Gün Tek Başına.

21 Şubat 2022 Pazartesi

KUYUCAKLI YUSUF/ Sabahattin Ali


 ARKA KAPAK

“Sabahattin Ali Kuyucaklı Yusuf ’ta bir Anadolu kasabasını, bütün insani ve sosyal gerçekliğiyle verir: Soylu insanlarıyla, bayağı insanlarıyla; sevgilerle, nefretlerle; umutla umutsuzlukla… (…) Okuduğum Türk romanları içinde ayrıntıların en mükemmel, en ustaca kullanıldığı romanlardan biri. O pek önemsizmiş gibi görünen küçük küçük ayrıntılar romana tam bir somutluk kazandırıyor; romandaki dünya, çerçevesini kırıp dışarıya fırlıyor, sizin dünyanıza karışıyor.” –Fethi Naci Nazilli’de başlayan ve Edremit’e taşınan bu hüzünlü roman, bir “tabiat insanı” olarak Yusuf’un kasaba eşrafı ve halk arasında giderek sertleşen güç gösterileri içinde temiz kalma, aşkını koruma, aslında var olma savaşını anlatıyor.

ALINTI

".. Sonra insan ancak her hususuna akıl erdirebildiği şeyleri söylemeliydi; halbuki Yusuf birçok şeylerin niçin yapıldığını ve nasıl yapılabildiğini hala anlamıyor, bunları belki ömrünün sonuna kadar da anlayamayacağını müphem bir şekilde hissediyordu."

"Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi ilk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti?"

"Bu buruşuk yüzlü ve her sene budanmaktan şeklini kaybetmiş eğri büğrü ağaçlar, uzun bir hikayeyi anlatan garip şekilli harfler gibiydi ve herhalde Yusuf bunların dilinden anlıyordu."

YORUM 

Sabahattin Ali' nin ilk eseri olan Kuyucaklı Yusuf 'un ortaya çıkmasının hikayesi aslında gerçek yaşamın izlerini taşıyor. Yazarın ceza evinde kaldığı dönemde tanıştığı Yusuf'un hayatını dinleyerek ortaya çıkardığı bir kasaba romanı.

Köy ve kasabalarda yaşanan dramları, köylü ve devlet yöneticilerini, yoksullar ile kasabalı zenginler arasındaki güç ve erk çatışmalarını da bizlere göstermeye çalışıyor. Yöneticilerin, ağaların,  zenginlerin, sermaye ve güç sahiplerinin halkı ezen, küçük düşüren hatta bir hiç sayan davranışlarını, yazarın üslubu ile kasaba hayatını, kasaba halkı ve kaymakam çatışmalarının nasıl gerçekleştiğini bizlere sunuyor.

Yusuf'un hikayesinin acılığı su götürmez bir gerçek küçük yaşta şahit olduğu olay karakterini oluşturmasında büyük bir role sahip. Kendi içinde yaşayan, topluma adapte olmayan, huzurunu insanlarda değil de doğada bulan birisi. Yeri geldiğinde kendini belli etmekten de kaçınmadığını söylemek gerek. Zamanı geldiğinde kendi kafasında oluşturduğu düzende eğer yanlışlıklar varsa ona göre hareket eden bir karaktere sahip. Kasaba halkı tarafından da hem saygı hem de korku duyulduğunu da söylemeliyim. Kendi halinde yaşam sürdürürken hiç ummadığı bir aşka yenik düşer. Tabi ki de bu olay da sorunsuz olmaz. 

Oldukça akıcı bir şekilde okunan bu eser dönemin özelliklerini oldukça yansıttığı su götürmez bir gerçek. Aslında biraz araştırma yapıldığında eserin içinde Türk toplumu için birçok ilklere şahitlik ettiğini söyleyebiliriz. 

Yusuf'un hikayesi aslında bir nevi ama neden bilmiyorum ama kadın karakterlerin yaşadıkları beni daha çok etkiledi.  

Severek okuduğum bir Ali eseri daha. Gerçi okumayan var mı bilemiyorum ama eğer varsa bekletmeden bir göz atmanızı tavsiye ederim. 

4 Şubat 2022 Cuma

KÖRLEŞME/ Elias Cannetti

ARKA KAPAK

Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olduğu tartışmasız kabul edilen Körleşme, Almanya’da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri altında yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekan, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı sayesinde sınırları aşmış, evrenselliğin en üst boyutlarına ulaşmıştır.

Çoktandır kendi fildişi kulesine çekilmiş bir aydının trajedisinde cisimleşen Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonra da kendisine yabancılaşmış, düşman kesilmiş bulduğu dış çevreyi, son derece özgün bir biçimde ve en uçta sayılabilecek araçlarla tasvir etmeyi başarıyor.

İnsanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini, her dönemde ve her toplumda rastlanabilen “aymaz” aydın karakterinde ustalıkla yansıtan Canetti, düşünce ile gerçeklik arasındaki kopuşun hikayesini anlatırken yarattığı dehşet atmosferiyle okuru derinden sarsıyor.

ALINTI

"İnsan kör geçer yaşam yollarından. Çevremizde bulunan korkunç yoksulluğun ne kadar azını görüyoruz aslında!"

"İster her şeye sahip olmayı dileyin, ister hiçbir şey istemeyin, siz de, ne denli küçük olursa olsun bir iyi niyet belirtisinin değerini bilin."

"Gelecek; kendini nasıl atabilirdi acaba geleceğe? ... Dünya üzerindeki tüm mutsuzluklar, yeterince gelecekte yaşayamamaktan kaynaklanıyordu... Yapılması gereken, içinde yaşanılan zamanı geçip gitmeye bırakmak... Tüm acıların suçu, şimdiki zamanın sırtındaydı."

"Yapıyorlar, ama ne yaptıklarının bilincinde değiller, birtakım alışkanlıklar edinmişler, ama bunun nedenini bilmiyorlar; ömürleri boyunca dolaşıp durdukları halde yollarını bulamıyorlar: Kitleden ayrılamayan, koyun gibi onun peşinde gidenler için doğaldır bunların tümü."



YORUM

"Tek bir tutkusu vardı: Tüm yaşamı boyunca ; gerçekte ne ise , o olarak kalmak; kendi kişiliğini salt bir ay ya da bir yıl süreyle değil , ömrünün sonuna dek yitirmemek."


Eser üç bölüme ayrılmış: Dünyasız Bir Kafa, Kafasız Bir Dünya ve Kafadaki Dünya.

Başlıkların seçimi bölüm içeriklerine nokta atışı yapılmış. İlk bölümde ana karakterimiz Prof. Kien 'in yaşam şekline, bakış hayatına kısacası karakterimizi tanıma bölümü diyebilirim. 

 Prof. Kien’in en büyük korkuları kitaplarının yanması, yanlış insanların eline geçmesi  ve kendisinin körlük yaşayıp bir daha kitaplarla ilişki kuramamasıdır. Burada bahsedilen körlük bir bireyin değil bir aydının yaşadığı körlük noktasında değerlendirilmesine yönlendiriyor aslında. Gerçi Prof. Kien gerçekten körleştiğini de görebiliyoruz ama siz okuyunca nasıl bir körleşme olduğunu fark etmenizde fayda var.

Diğer bölümler ilk bölümde işlenilen kurguların gidişatıyla alakalı olduğu için o bölümlerin içeriğine girmeden kitap hakkında neler düşündüğümü, beni nasıl ve neden zorladığına geçmek istiyorum.

Eser başlangıcı o kadar güzel başladı ki dedim evet yine harika bir esere başladım, bu sefer de beklentim karşılanacak, bana yeni bir bakış açısı kazandıracak düşüncelerle baya keyifli bir okuma yapıyordum ta ki karakterlerin o dağın görünmeyen yüzünü görene kadar.. 

Bir eserde hiçbir karakterle empati kuramadım. Ki bu benim için inanılmaz kötü bir olay. Beyza diyorum böyle böyle olabilir ama düşünceleri, davranışları o kadar sinir bozucu ki kendi hayatımda öyle insanların olduğunu varsaydığımda delirecek gibi oluyorum.. Tüm karakterlerin kendine özgü kötü tarafları var ama hepsi birbirinin kopyası gibi bir yandan. Birisinin başına kötü bir olay geldiğinde hak etti diye düşünmeden edemiyorsunuz.  Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş misali tüm karakterler birbirlerini tamamlıyor. Daha doğrusu, emelleri doğrultusunda istediklerini elde etmek için kapasitelerine göre, kendilerince en doğru şeyleri yapan insanlar bunlar ve yaptıkları kötü geliyor.

Kısacası karakterlere ısınamadığım için beni oldukça yıpratan bir okuma yaşatan bir eserdi. Gerçekten bu kadar kitap okumayı sevmeme rağmen hiç bu kadar okumakta zorlandığımı hatırlamıyorum.

Kitaplara bu kadar sabırlı olmam benim için aslında hayatta gösterebildiğim sabrı arttırıyor. Mesela yukarıda dediğim gibi böyle tipte olan insanları hayatıma dahil etmeden sürdürüp gidiyorum ama onların varlığını ben ne kadar inkar etsem var oldukları gerçeğini değiştirmiyor.  İnsanların kendi küçük dünyalarının dışına çıkamayıp sadece çıkarlarını gözeterek yaşamalarının korkunçluğunu gözler önüne sererek, açığa çıkan egoları, özgüvensizlikleri, aşağılık kompleksleri, kendini beğenmişlikleri.. Ve bütün bunların yarattığı sağlıksız zihinler..

Böyle bir deneyim yaşadığım için mutluyum bir yandan ama gerçekten tek başıma bir okuma yaparak devam etseydim galiba içimi dökemediğim için çıldırırdım :) Birlikte okuma yapacağınız biriyle başlamanızı tavsiye ederim..